17 Mart 2010 Çarşamba

Deadgirl (2008)


Yönetmen: Marcel Sarmiento, Gadi Harel
Oyuncular: Shiloh Fernandez, Noah Segan, Candice Accola, Eric Podnar, Andrew DiPalma
Senaryo: Trent Haaga
Müzik: Joseph Bauer

Lise öğrencisi J.T. ve Rickie, okulu kırıp bira içmek için terk edilmiş bir akıl hastanesine giderler. Orada bulunan bir köpekten kaçarken hastanenin bodrum katında gizemli bir oda keşfederler. Odada zincirlenmiş ve plastik torbaya sarılmış nefes alan bir kız görürler. Bir anda ne yapacaklarını bilemezler. Ama J.T. kıza sahip olmak ister ve Rickie ile bu yüzden tartışırlar. Zamanla kız J.T.’nin seks kölesi haline gelir. En ilginci, bu kızın ölmediğini birkaç denemeden sonra anlamalarıdır. Böylece iki arkadaş arasındaki bu sır, başkalarının da öğrenmesiyle daha tehlikeli bir hal almaya başlar.

Bir korku/gerilim için oldukça orijinal sayılabilecek böyle bir konuyu etkileyici bir film haline getirememek, hatta berbat etmek zor iş. Fakat hem senaryoyu yazan Trent Haaga, hem de filmi yöneten Marcel Sarmiento ve Gadi Harel (evet bir değil, iki yönetmen birden) zoru başarıyorlar. Zaten ortada doğru dürüst bir senaryo yok. Karakterler ya birbirlerine küfür ediyorlar, ya da doğaçlama yapmalarına izin verilmiş doğaçlama özürlü tipler gibi durmadan aynı lafları ediyorlar. Bağımsız korku/gerilim filmlerinde Avrupalı akranlarının yükselttiği çıtanın yanından bile geçemediği gibi, kendi etrafında koşmaya bile nefesi yetmiyor.


Orijinal konusunu belli bir yol haritası olmadan filmleştirme becerisizliği sona doğru iyice paçalarından akıyor. Bütün karakterleri bir odaya toplayıp uydurma bir kanlı finali tasarladığını inkâr etmeyelim yalnız. Hele de mesaj olarak iletmeye çalıştığı “erkeğin cinsel tatminsizliği”, başka dayanaklarla desteklenmediği için “abazanlığın sınırı yok” sığlığında kalıyor. Bu yüzden yapısı gereği rahatsız edici olması gereken, fakat temelsizliği yüzünden acemice rahatsız edici olmaktan kurtulamayan, başka bir deyişle rahatsız ediciliğine derinlik katamayan bir film. Belki biraz filmin en aklı başındası Rickie’nin ölü kız ile okulda aşık olduğu kız arasında kurduğu tehlikeli bağ üzerinden bir şeyler hissettirmeye çalışmış. Ne var ki o tavır da çok geçmeden yüzeyselliğini ortaya koyuyor. Üstüne üstlük, sırf şok edici olma kaygısıyla tasarlanmış aynı temelsizlik ve acemilikle finalde de Rickie hakkında savunduklarını çöpe atıyor. Filmin tek tuttuğunuz orijinal çıkış noktası da elinizde kalıyor.

Söylendiğine göre film bazı festivallerde ilgiyle karşılanıp “yenilikçi” bulunmuş. Şaka herhalde! !f İstanbul da bu oltaya gelmiş anlaşılan, programına almış. Festivaller sayesinde daha geniş kitlelere tanıtılmayı hak eden o kadar iyi film varken bunun seçilmesi talihsiz olmuş kanımca. Yenilikçi olmak, enteresan bir konu bulmuş olmaktan öte, onu yenilikçi biçimlerde işlemekle alâkalı olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder