29 Şubat 2024 Perşembe

Le règne animal (2023)

 
Yönetmen: Thomas Cailley
Oyuncular: Romain Duris, Paul Kircher, Adèle Exarchopoulos, Tom Mercier, Billie Blain, Xavier Aubert
Senaryo: Thomas Cailley, Pauline Munier
Müzik: Andrea Laszlo De Simone

Thomas Cailley ve Pauline Munier'in yazdığı, 2023'teki ilk uzun metrajı Les combattants ile başta Cannes Film Festivali'ndeki farklı seçkilerde 4 ödül olmak üzere pek çok festival tarafından kucaklanan Cailley'in yönetmenliğini yaptığı Belçika/Fransa ortak yapımı Le règne animal (The Animal Kingdom), fantastik unsurlar içeren hem bir baba-oğul, hem de büyüme hikayesi olarak dikkat çekiyor. Bilinmeyen bir mutasyon yüzünden bazı insanların yavaş yavaş farklı hayvanlara dönüştükleri kurmaca bir yakın gelecekteyiz. Bu tuhaf salgının artık herkesçe bilindiği ama sebeebinin ve çaresinin henüz bilinmediği bir evrede filme dahil oluyoruz. Kulağa birkaç yıl önce yaşadığımız Covid-19 kabusu gibi geliyor olsa da, onunla birlikte başka metaforlarla katmanlaşan bir dram/gerilim örneği. Aşçı olan François'nın eşi Lana da bu salgına yakalanmış ve bir hayvana dönüşmeye başlamıştır. 16 yaşındaki oğlu Émile ile artık konuşma yetisini kaybeden, iyice hayvan-insan karışımı bir hale gelen eşini sık sık ziyaret etmektedir. Lana'nın başka dönüşenlerle birlikte güneye nakledileceğini öğrenen François, Émile'i de alarak güneye taşınır. Ancak nakil arabasının yaptığı kaza sonucu dönüşenlerden bazıları ölür, bazıları yaralanır. Lana ise kayıptır. Eşini bulmayı saplantı haline getiren François, oğlunun da hayatını güçleştirmeye başlar. Bir de üstüne Émile'de de mutasyon belirtileri ortaya çıkınca içinden çıkılması zor bir sürece girerler. Tabii tüm bunlar olurken mutasyon kapanlar ve kapmayanlar olmak üzere kamuoyunda bir kamplaşma çoktan başlamıştır.

Fikir olarak ilham veren bir konuya sahip olmakla o fikri bir senaryoyla pratiğe dökmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Thomas Cailley ve Pauline Munier hem baba François, hem oğul Émile, hem de ikisinin ortak kanallarından sürdürdüğü anlatımını bu fikir üzerine inşa ettikleri için Hollywoodvari bir post-apokaliptik hayatta kalma klişesinden kurtulmuşlar. Gerçi tasarladıkları hikayede de belli klişeler yok değil. Fakat en azından büyük resmi daraltınca hikayelerine daha fazla yer ayırabilmiş, klişeleriyle orijinal fikirlerini bir arada işleme imkanı bulabilmişler. Öbür türlü bu fikirden gişe canavarı bir aksiyon veya Shaun Of The Dead tipi bir komedi bile çıkarılabilirdi. Hatta Walking Dead veya The Last Of Us misali uzun soluklu bir dizi bile olabilirdi. İşte buna benzer yüksek potansiyele sahip fikirleri küçültmek, La régne animal gibi hikayelerin başarısını arttırabiliyor. Bir baba-oğulu odağına alan film, karısını bulmak uğruna her şeyi göze alan François ile, bir yandan çevre ve okul değiştirmek zorunda kalan, bir yandan da bir kurda dönüşmeye başlayan liseli oğlu Émile arasındaki bu yeni anormalliğin çeşitli açılardan fotoğraflarını çekiyor. Ama bununla yetinmeyip, hayvana dönüşme pandemisinin ortaya çıkaracağı sonuçları da bu fotoğraflardan oluşan albüme ekliyor. Söz konusu pandemi, bir zombi virüsü veya bakteriyel bir bulaşıcı hastalık değil de, belirli hızda bir hayvana dönüşme olunca, filmin duruşu katmanlaşıyor, vereceği mesajlar çeşitleniyor.

"Hayvana dönüşme" ifadesi, teknik olarak aslında kimin kime dönüştüğünü, evrimsel süreç düşünüldüğünde insan denen canlının da başka tür canlı formlarından buralara geldiğini hatırlarsak ne derece doğru tartışılır. Dönüşüm geçirenlerin, hala insan kalanlar tarafından sanki kendi başlarına gelmeyecekmiş gibi ötekileştirilmesi, nefret söylemlerine maruz kalması, hatta avlanmaya çalışılması, bizi doğa ve insan arasındaki mücadelenin çetrefilli yollarına sokuyor. Tabii ötekileştirme, nefret söylemi deyince göçmen meselesi de başka bir kanaldan okunabiliyor. Rastgele hayvanlara evrilmeye başlayan insanların bir zamanlar yaşadıkları şehir hayatına uyamamaları, normal insanlar tarafından dışlanmaları, onların da ormanın gizli saklı köşelerine çekilmeleri kesinlikle bu okumalara zemin hazırlamak için düşünülmüş. İnsanın her şeyi hak gören bencilliği, kendini evrenin en üstün varlığı sanan ukalalığı, tüketen, yok eden vurdumduymazlığı karşısında tasarlanmış en yaratıcı cezalardan biri de doğanın onlara bu şekilde kendisinin bir parçası olduklarını hatırlatması olsa gerek. En son Fransa'nın Oscar'ı sayılan César Ödüllerinde 12 dalda aday olup bunlardan en iyi sinematografi, orijinal müzik, ses, görsel efekt, kostüm olmak üzere beşini alan Le règne animal, tecrübeli aktör Romain Duris'in, hele de Émile rolündeki genç oyuncu Paul Kilcher'in yavaş yavaş bir hayvana dönüşmeye başlamasıyla zirve yapan performansları mutlaka görülmeli. Le règne animal, bazı fikirlerin bir gün fikir olmaktan çıkıp farklı şekillerde de olsa gerçekleşebileceğine, hepimizin bir gün "ötekiye" dönüşebileceğimize dair çarpıcı bir kurmaca.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder