19 Ağustos 2022 Cuma

Il peccato (2019)

 
Yönetmen: Andrei Konchalovsky
Oyuncular: Alberto Testone, Antonio Gargiulo, Adriano Chiaramida, Roberto Serpi, Salvatore Pulzella, Adriano Chiaramida, Jakob Diehl, Nicola Adobati, Francesco Gaudiello, Nicola De Paola, Toni Pandolfo, Federico Vanni, Alessandro Pezzali, Orso Maria Guerrini
Senaryo: Andrei Konchalovsky, Elena Kiseleva

Senaryosu Elena Kiseleva ve Andrei Konchalovsky tarafından yazılan, yönetmenliğini Andrei Konchalovsky'nin yaptığı Rusya/İtalya ortak yapımı Il peccato (Sin), XVI yüzyılın başlarında Rönesans'ın en ünlü sanatçılarından heykeltraş, ressam, mimar ve şair Michelangelo Buonarroti'nin hayatındaki çok zorlu dönemi ele alan bir yapım. Michelangelo, bir yandan Sistine Şapeli’nin tavanını tamamlamakla uğraşırken bir yandan da Papa II. Julius'ün anıt mezarının yontularını tasarlamaktadır. Kilise yetkilileri ve Della Rovere soyluları hesabına çalışırken Papa II. Julius'ün ölümüyle, rakip Medici ailesinden papalığa yükselen Leone X, ona San Lorenzo bazilikasının yontusunu yapma görevi verir. Eserlerini bitirmek adına taraf seçmeyen Michelangelo, hem Della Rovere ailesini hem de Medici ailesini idare etmeye başlar. İki taraftan da ödenekler alır. Bir yandan da bu görevleri tamamlamak için en iyi mermeri bulma konusunda takıntılı hale gelir. Üzerinde oluşan bu çift taraflı baskı, Carrara'da bulduğu dev mermer "canavar"ı dağdan indirme çabaları, Michelangelo'nun ruh sağlığını etkilemeye başlar.

Michelangelo, filmde de çok iyi betimlendiği üzere dindar, kibirli, hırslı, telaşlı ve tartışmacı bir sanatçı. Çağdaşları tarafından bir dahi olarak görülmesine rağmen, savurgan ailesinin sorumsuz harcamaları sayesinde yoksulluk ve sefalet içinde bir hayat sürüyor. Bunu çok fazla dert ettiği söylenemez. Zira sanatı, bitirmeye çalıştığı eserleri ve sık sık politik çekişmelerin odağı haline gelmesi yüzünden başı yeterince kalabalık. Kiseleva ve Konchalovsky, doğumundan ölümüne bir Michelangelo biyografisi yerine çemberi daraltarak onun sanatsal açıdan en verimli, aynı zamanda en sıkıntılı olduğu bir dönemde yaşadıklarını resmediyorlar. Kelimenin tam anlamıyla bir "resmetme". Öyle ki, Konchalovsky filmlerinden alışık olduğumuz kimi zaman dağınık ve deneysel, kimi zaman derli toplu ama geleneksel anlatımdan çok farklı senaryo disiplini, olağanüstü bir görsel anlatımla birleşince kendini çok daha iyi gösteriyor. Aynı senaryo yapısıyla bu dönem görsel açıdan başka ellerde ne sonuç verirdi bilinmez. Ancak set dekorasyonundan sorumlu Matteo Paci, Rus görüntü yönetmeni Aleksandr Simonov ve Baarìa, La tigre e la neve, La migliore offerta, La vita è bella gibi güçlü İtalyan yapımlarında yapım tasarımcısı ve sanat yönetmenliği yapmış Maurizio Sabatini'nin muhteşem işçiliği filmi çok başka bir seviyeye taşıyor.


Bu güçlü ekibin XVI. yüzyıl başlarında geçen olayları biçimsel olarak anlatışlarındaki ustalık inanılmaz. Rönesans'ın en büyük sanatçılarından biri olan Michelangelo'yu sanatını icra ederken göstermek yerine onun sarhoş, panik, öfkeli anlarını, konuşma sırasında çocukça küsüp ortamdan izole olarak kendi kendine konuşmalarını, kavga edişlerini, köpeklerden kurtulmaya çalışmasını, kısacası sanatından bağımsız tüm insani duruşunu, doğallığını, aynı zamanda tuhaflıklarını gösteren Konchalovsky, bu üslübu sadece "maestro" özelinde değil, tüm filmde benimsiyor. Örneğin başyapıtlarından biri olan Mosé (Musa'nın Hükmü) heykelinin bitmiş halini gösterdiği sahnede destansı bir eseri ve onun bitap düşmüş yaratıcısını yan yana görmenin yarattığı tezatlık mükemmel bir karışım ihtiva ediyor. Daha genelinde, elit bir mimariyle döşenmiş dini mekanlar ve ferah mimari yapılarla, yukarıdan tuvalet sularının döküldüğü sokaklar, salaş hanlar arasındaki tezatlığın da zirvelerinden birine şahit oluyoruz. Yine Carrara'daki mermer "mostro"nun sancılı indirilme sürecindeki taş, toz, mermerle, tepeden görülen harikulade orman manzarasının yarattığı zıtlığın tadına doyamıyoruz. Ama tüm bu tezatlıklar bile filmin inşa ettiği sanatsal atmosferde uyum içinde eriyor.

Andrei Konchalovsky ve ekibinin sinema sanatıyla son derece yetkin bir biçimde eşleşen gerçeklik algısı hem senaryoda, hem de detaylarda devleşiyor. Kostümler, objeler, hayvanlar, yapılar, figüranlar bu atmosferi devleştiren özeni ve spontaneliği aynı anda veriyorlar. Her sahnedeki görüntü yönetimi, ışık/gölge kullanımı, set tasarımları bir yandan Rönesans tabloları estetiği taşırken, bir yandan da izlediğimiz şeyin bir film setinden çıkamayacak kadar sahici durduğunu itiraf etmek durumunda kalabiliyoruz. Kamera farklı açılara konuşlanarak dönemin muhteşem tablolarını anımsatan ışık/gölge tasarımlarıyla bize bir sinema seyircisi rolü yanında, bir müze ziyaretçisi rolü de veriyor. "Filmi çekmek ne kadar zamanınızı aldı" sorusuna "60 yıl" cevabını veren Konchalovsky, buna rağmen kapsamlı bir Michelangelo biyografisi yerine daha içsel, sahici, tarihi dekor önündeki filmlerin klişelerinden çok uzak bir sanatçı portresi çiziyor. Ancak bu portreyi, onun belli bir döneminde içine düştüğü yaratım süreci sıkıntılarından ayrı görmeyip, hatta o sıkıntıları kullanarak sanatçının iç dünyasına daha gizemli yollardan sızabilen şekilde çiziyor. Hatta Leonardo Da Vinci, Raffaello Sanzio ve Donatello gibi rekabet içinde olduğu çağdaşlarına bile çok fazla değinmeyecek kadar Michelangelo'ya odaklanmış güçlü bir özgürlük ve özgünlükle çiziyor.


Filmin farklı isimlerinin Il peccato ve Sin (Günah) ya da Il furore di Michelangelo (Michelangelo’nun Öfkesi) olarak düşünülmesinin nedenleri de var. Her iki ailenin de gözüne girmek için çift taraflı oynamaya zorlanan Michelangelo, giderek öfke ve paranoyaya teslim olmaya başlıyor. Üzerindeki baskı arttıkça kendini o ezberlediği Dante'nin "Cehennem"inde görmeye başlıyor. Mükemmel eserler yaptıkça kibrini de besleyen Michelangelo, böylelikle Yedi Ölümcül Günah'tan ikisini işlemiş olmanın bilinciyle yolunu kaybetmeye başladığını hissediyor. "Tanrı'ya doğru gittiğimi sanıyordum ama aslında gittikçe ondan uzaklaşıyordum. Tanrı'yı bulmak istedim fakat sadece insanı buldum." diyerek inancını sorguluyor. Bütün kişi ve kurumların üzerinde olan dinin gazabından kaçamayacağının ağırlığıyla ruhsal bir çöküntü yaşıyor. Bu filme kadarki en önemli rolü, Pier Paolo Pasolini'yi canlandırdığı Pasolini, la verità nascosta (2013) olan Alberto Testone, fiziksel olarak da çok ustaca benzetildiği Michelangelo'nun karizmatik, öfkeli, tedirgin, kederli, bezgin, coşkulu, çocuksu, hatta kesinlikle sakil durmayan biçimde karikatürize hallerini göz kamaştırıcı bir performansla hayata geçiriyor. Bugüne kadar sadece Rusya Sinema Sanatları ve Bilim Akademisi tarafından Rusya'da düzenlenen Nika Ödüllerinde En İyi Sinematografi, Prodüksyon Tasarımı ve Kostüm Tasarımı ödülleri alan Il peccato, özellikle 2010'lu yıllardan sonra kariyeri çok başka bir ivme kazanan 85 yaşındaki Andrei Konchalovsky'nin en iyi yapımlarından biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder