Yönetmen: Koen Mortier
Oyuncular: Thibaud Dooms, Natali Broods, Dirk Roofthooft, Boris Van Severen, Flo Pauwels, Colin Van Eeckhout, Sarah Vandeursen, Soufian Farih
Senaryo: Koen Mortier, Geert Taghon
Müzik: Amenra
Küçüklüğünden beri şiddet, istismar, alkol, uyuşturucu ile kuşatılmış olan 17 yaşındaki Liam, sosyal hizmetler tarafından ebeveynlerinden alınıp kendisi gibi gençlerin topluma kazandırılması için toplandığı yatılı bir kuruma verilir. Başta kurum eğitmenlerinden Pauline olmak üzere çalışanlar onunla yakından ilgilenirler. Ama yıllar boyu çok ağır şeyler yaşadığı için burada da uyum sorunları yaşaması kaçınılmazdır. Geert Taghon'un romanından Koen Mortier'in senaryosunu yazıp yönettiği Skunk, sert, çiğ, gerilimli, hüzünlü bir dram. Özellikle 2007 yılında çektiği Ex Drummer ile ses getiren Mortier, o filmdeki tuhaf kara mizahı konusu gereği Skunk'ta kullanmıyor. Zaten buna elverişli sayılmaz. Biçim olarak o filmden farklı olsa da, Mortier'in refah düzeyi yüksek Avrupa'nın karanlık öteki yüzüne yönelik anlatımı sürüyor. Mortier bu defa 17 yaşındaki bir ergenin hayatının önemli bir kırılma noktasından işe başlayarak çarpıcı bir büyü(yeme)me romanını uyarlıyor. Yıllarca eziyet gördüğü ebeveynlerinden alınınca hayatının düzene gireceğini düşünen/düşündüğümüz Liam'ın o saatten sonra da başka etkenler tarafından sağlıklı bir şekilde büyümesine bir türlü izin verilmeyişi, şiddetin, zorbalığın, sefaletin hayatın her evresinde pusuda bekliyor oluşuyla açıklanıyor. Gerçek yaşamda travmatik geçmişini geride bırakıp hayatını rayına oturtan gençler de olabilir. Ama Liam'ın durumu da gerçekçi psikolojik değerlendirmelere açık bir konumda bulunuyor.
Genç Liam'ın yerleştirildiği kuruma uyum sürecini izlerken ara sıra geçmişine dönerek yaşadığı korkunç tecrübeleri de görüyoruz. Bu görüntüleri abartılı bulmak için biraz saf olmak gerekiyor. Gerçek hayatta buradaki kurgudan çok daha acımasız, çok daha vahşi birçok olay duyuyoruz. Eski hayatıyla yeni hayatı arasında kurulan bu kontrast, Liam için normal bir hayata sahip olmanın ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu, fakat aynı zamanda ona uyum sağlamanın o kadar da kolay olmayacağını gösterir nitelikte. Her ne kadar oradaki görevlilerin yakın ilgisi sayesinde adapte olma yolunda olumlu adımlar atsa da, zorbalık, dışlanma ya da en ufak bir yükselme dahi Liam'ın travmalarını tetikleyebiliyor. Zira bu kurumda da sorunlu çocuklar var ve görevliler her zaman her yerde olamayabiliyorlar. Kendimizden veya başkalarının tecrübelerinden bildiğimiz kadarıyla çocuklukta yaşanmış şiddet, hakaret, aşağılama, istismar, zorbalık vs. anlarının yarattığı travmaları atlatmak o kadar kolay değil. Liam ise adeta bu travmalardan koleksiyon yapmak zorunda kalmış bir genç. Onun normal bir birey olma çabasının veya çabasızlığının iç içe geçtiğini görüyoruz. Hala o canavar ebeveynlerine karşı içinde çocuksu bir bağlılık, bir sevilme, önemsenme ihtiyacı taşıyor. Bu travma birikimi "acılarla olgunlaşma" düzeyini aşmış, delirmeye doğru evrilmeye başlamış adeta. Film de bu gidişatı belirleme ve artık iyice ipini koparan finale ulaşma yolunda oldukça başarılı.
Ebeveynleri köhne evlerinde çılgın partiler verirken küçük Liam'ı kilere kapatıyorlar. Oradaki küçük televizyondan bile şiddet içerikli filmler izleyerek büyüyen bu çocuğun etrafını saran bu çürümenin resmini iyi çizen Koen Mortier, kamerasını çok nadir ayırdığı Liam'ın dramını iliklere işlemeyi çoğu kez başarıyor. Tesisteki görevlilerden Pauline'in yakın ilgisiyle, oradaki çocuklardan Johan'ın saflığıyla, Momo ve arkadaşlarının zorbalığıyla karşılaştığında yaşadığı gelgitler, normal hayata uyum yolunda Liam'ın kafasını karıştırıyor. Örneğin okula başladığında sınıfta öğretmenin kendisinden bahsetmesini istediği sahnede "ne dememi istiyorsunuz" diye sormasındaki sosyal acemilik, kanıksanmış itaat ve ürkeklik bu ruh halinin karmaşıklığını tanımlayan anlardan biri. Yine Pauline'in kameraya kaydettiği rutin konuşmalarından birinde yaşadığı yürek burkan duygu patlaması da filmin en çarpıcı anlarından. Özellikle bsahnede ve aynı zamanda filmin genelinde genç oyuncu Thibaud Dooms'un performansı olağanüstü. Şimdiye kadar sadece Estonya menşeli Tallinn Black Nights Film Festival'inden iki ödülle dönen Skunk'taki Dooms'un bu performansını hiçbir festival görmemiş ne yazık ki. Pauline rolünde TV ağırlıklı bir kariyere sahip oyuncu Natali Broods da dikkate değer tamamlayıcı bir oyunculuk sergiliyor. Koen Mortier ise çok üretken sayılmayacak uzun metraj kariyerindeki en önemli filmi olan Ex Drummer'ın yanına Skunk'ı da ekliyor.