7 Mart 2012 Çarşamba

Rango (2011)


Yönetmen: Gore Verbinski
Seslendirenler: Johnny Depp, Isla Fisher, Ned Beatty, Abigail Breslin, Bill Nighy, Alfred Molina, Stephen Root, Ray Winstone, Timothy Olyphant, Harry Dean Stanton
Senaryo: John Logan, Gore Verbinski, James Ward Byrkit
Müzik: Hans Zimmer

Animasyon teknolojisinin yükselişiyle birlikte uzun bir süredir hedef kitleleri de farklılıklar göstermeye başladı. Bununla beraber artık senaryolar en az işin teknik ve estetik yönü kadar önem kazandı. Normalde çocuklara yönelik animasyonlarda komik karakterler üzerinden iletilen mesajların daha basit ve doğrudan olması tercih edilirken, yine komik karakterler, konuşan hayvanlar, oyuncaklar, yaratıklar kullanılarak çok daha ciddi, sosyal, politik ve çevreci duyarlılığa sahip mesajlar içeren senaryolar artmaya başladı. Üstelik her şey sadece mesaj vermekten ibaret değil. Konu olarak kendi ayakları üzerinde durabilen, yetişkin filmlerin temsil ettiği türler arası sıçramalar yapabilen, bu filmlere anlamlı göndermeler yapan, hatta profesyonel mimik ve vücut oyunculuğunun tekniklerini uygulayabilen işler ortaya çıktı. İşte Gore Verbinski’nin John Logan ile yazıp kendisinin yönettiği Rango da bu tanımları barındıran yılın en iyi animasyonlarından biri.

Birkaç fanus aksesuarıyla yaşadığı yalnızlığa hapsolmuş evcil bukalemun Rango’nun bir yolculuk sırasında kazara arabadan düşüp kaybolduğu çöl kasabasında halkın umudu haline gelişini anlatan film, hazır bir şablon üzerinden harikalar yaratıyor. Bu şablonun özünde Sergio Leone, Sam Peckinpah, John Huston westernleri, hatta daha geriye gidersek Akira Kurosawa ve Cervantes’in pek çok westerne ilham vermiş klâsik kahramanlık öyküleri bulunmakta. Kahramanlık vasıfları olmadığı halde varmış gibi yapan, fakat içine düştüğü güç durum ve geçtiği zorlu süreç sonrası içindeki potansiyeli keşfederek bu vasıfları elde eden karakterlerle dolu sinema tarihi bu şablondan vazgeçmiyor. Çünkü bu filmlerde zalimin zulmü altında ezilen halkın bel bağladığı umudu seyirci olarak hissetme hazzı hiç eksilmiyor.


Per un pugno di dollari, High Noon, Seven Samurai, ¡Three Amigos!, Matrix, hatta bazı Kemal Sunal filmleri gibi farklı türlere esin kaynağı olmuş “ezilen halkın umudu zoraki kahraman” öyküsünün bu denli popüler oluşunun sebepleri belli. Her zaman ve her türe uyarlanabilecek, içine değişik renkler katılabilecek, siyasi ve sosyal eleştiri zemini sağlam, hem bireyin, hem de toplumun derinine inebilen felsefi okunuşları bulunan bir plot bu. Kahramanın motivasyonları farklılıklar gösterse de buluşulan ortak payda aynı. Matrix’te Neo’nun insanoğlunu köleleştirmek isteyen yapay zekâya, Unforgiven’da William 'Bill' Munny’nin kasabanın zorba şerifine, ¡Three Amigos!’da kasabalıların silahşör sandığı üç şaşkın aktörün Meksikalı çeteye, Yedi Bela Hüsnü’de Hüsnü’nün arazi mafyası Malik ve adamlarına karşı duruşunda hep aynı ortak ruh vardı. Kahramanlığa soyunanların motivasyonları dünyayı kurtarmaktan tutun da sevdiği kızı tavlamaya kadar çeşitlilik içeriyor. Amaç ne olursa olsun, asıl mesele kahramanın başta bir oyun gibi gördüğü ya da ait olmadığı çevre içinde kendi sıradanlığını reddedip, o sıradanlığın içinde kendisine olan saygısını kazanarak hem özünün, hem de ezilen halkın umudu haline gelişinin kutsanması.

İnsanoğlunun yeni bir politik lideri, yeni bir teknik direktörü ya da yeni bir köy muhtarını kurtarıcı olarak görme eğilimlerinden beslenen bu filmler, ait oldukları dönemin sosyal, politik, ekonomik koşullarının yarattığı kötülerin suistimallerine, manipülasyonlarına, baskılarına bu kahramanlar özelinde cevap vermeye çalışırlar. Bu kaynaklardan faydalanan Rango’nun animasyon orijinalliği dışında bu filmlerden farkı yok. Belki fazlaca western klâsiklerinden alıntılar, göndermeler, saygı iletileri mevcut. (Bir dolu Johnny Depp filminin de bu göndermelerden nasibini aldığı görülmekte.) Fakat sahip olduğu bazı avantajlar, gerçek insanların rol aldığı filmlerden daha etkili bile olabiliyor. Çünkü gerçeküstü bir üslup, her iki oyun alanına da rahatlıkla girip çıkabiliyor.


Rango’nun düştüğü Dirt kasabası su sıkıntısı çekmekte ve kasaba sakinleri de haliyle sürüngenler, kemirgenler gibi susuzluğa diğer canlılardan daha dayanıklı hayvanlardan oluşmakta. Ancak onların bile canını burnundan getiren bu sıkıntı, su bankasını ve bankada şahıslara ait açılmış su hesaplarını yaratmış. Bu büyük sermayeyi elinde tutan kasabanın kötü kalpli belediye başkanının rant amaçlı büyük plânları var. Biraz da şansının yardımıyla kasabaya korku salan şahini etkisiz hale getiren kasabanın yabancısı Rango (ki bu adı da barda gördüğü içki şişesinin etiketinden kendine uyduruyor), bir anda halkın güvendiği bir figür haline geliyor. Bu sayede belediye başkanının da dikkatini çekince ve başkan da bu güvene istinaden onu şerif yapınca taşlar yerine oturmaya başlıyor. Başkanın, halkı umut oyuncağıyla oynatsın diye başa getirip iplerini kontrol ettiği Rango, gerçekten halkın umudu olmaya kalkınca başkanın kendi başına açtığı bir belâ haline geliyor. İşte toplumun sosyal yapısındaki birtakım zaaflardan faydalanan, varlık içinde yokluk yaşatarak halkı terbiye etmeye çalışan, onların umut açlığını sömüren, bu açlığı bir kahraman vasıtasıyla kontrol altında tutup istediği gibi at oynatan politikacı figürünün dünyanın hiçbir köşesine yabancı olmaması, her kim olursa olsun, onun karşısındaki kahramanı bizden biri yapıyor.

Rango’nun bir bukalemun oluşuyla “ortama uyum sağlama” dürtüsünün işleniş biçimi sözü edilen avantajlara çok anlamlı bir örnek. Onun başlarda gerçekten ortama uyum sağlamak zorunda bırakılmış bir piyon, sonradan da o ortamı yaratan sistemin karşısına çıkma cesareti bulmuş bir kahramana dönüşmesi, yani fiziksel olarak uyum sağladığı çeşitli ortamlardan birinin mutlaka onun gerçek kişiliğinin uyum sağlayacağı bir ortam oluşu gerçekten çok anlamlı. “Hiç kimse kendi kaderini terk edemez” romantikliği ve kaderciliği de işin sevimli kahramanlık sosu olarak kalıyor. Kahramana kendini keşfetmesi yönünde ipuçları sunan Roadkill’in felsefi öngörüsü, tek başına ezici sisteme karşı dik duran Beans’in arazisini belediye başkanına satmamak için gösterdiği zayıf ama dirençli emekçi kararlılığı, işi bittikten sonra “devrinin kapandığı” gerekçesiyle yine başkan tarafından bir kenara atılan silahşör Jake’in cesarete ve onurlu mücadeleye karşı duyduğu silahşör saygısı, dört kişilik karamsar baykuş mariachi’sinin enfes mânileri ve tabiî haklı mücadelelerinin farkına varan kasaba halkı, epik bir kahramanlık hikâyesinin etrafını en doğru şekilde sarmış diğer unsurları oluşturuyorlar.


En İyi Animasyon dalında haklı bir Oscar kazanan film, Gladiator, The Last Samurai, Sweeney Todd, The Aviator, Hugo gibi senaryolarda ismi geçen John Logan’ın yönetmen Gore Verbinski ile birlikte yazdığı hikâyeden yola çıkmış hoş bir modern western. Modernliği elbette konusundan ve onun artık ezberlenmiş rotasından değil, animasyona dayalı orijinal atmosferinin renk ve karakter cümbüşünü yetişkinliğe dair çok ciddi iyi-kötü, zayıf-güçlü, halk-iktidar, su-petrol ilişkilendirmelerinde takındığı ciddiyeti güçlü bir mizahla yoğurmasından kaynaklanıyor. Tek filmle kalması gerektiğini düşündüğüm Pirates Of The Caribbean serisinin ilk üç filmiyle önceki kariyerini gişe oburluğuna tercih ettiğini düşündüğüm Verbinski, kendisinden beklenmedik bir hamleyle çok şık bir animasyon sayesinde “Oscar’lı Yönetmen” olarak haklı bir başarıya imza atıyor.

Johnny Depp, Alfred Molina, Bill Nighy, Ned Beatty, Ray Winstone gibi fizikleri kadar sesleriyle de birer kimlik sahibi olan aktörlerin seslendirmeleri karakterlerin boyutlarını arttırıyor. Şahane atmosferleriyle WALL•E ve How To Train Your Dragon’a da sinematografik danışmanlık yapan usta görüntü yönetmeni Roger Deakins’ın ve bir başka usta Hans Zimmer’in “Batının Ruhu”nu yakalayan müziklerinin payı da unutulmamalı. Rango sadece yılın en iyi animasyonu değil, aynı zamanda yılın en iyi filmlerinden biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder