8 Aralık 2016 Perşembe

The Big Short (2015)


Yönetmen: Adam McKay
Oyuncular: Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling, Brad Pitt, Marisa Tomei, Jeremy Strong, Rafe Spall, Hamish Linklater, John Magaro, Finn Wittrock, Melissa Leo, Adepero Oduye
Senaryo: Charles Randolph, Adam McKay, Michael Lewis
Müzik: Nicholas Britell

Michael Lewis'in çok satan kitabı The Big Short: Inside The Doomsday Machine'in Adam McKay ve Charles Randolph tarafından uyarlanıp Adam McKay tarafından yönetilmiş hali olan The Big Short, 2008'de yaşanan ve milyonlarca kişinin evsiz ve işsiz kalmasına sebep olan, sadece Amerika'yı değil, dünya ekonomisini de etkileyen mortgage krizinin hemen öncesini anlatan bir film. Ancak bu anlatım ekonomik terimlerle ve belgesel tarza yakın bir üslupla işlenince, filmin tek cazibe merkezinin parlak oyuncu kadrosu olduğu gibi aldatıcı bir inanış oluşabiliyor. Oysa The Big Short, krizden 2 yıl sonrasında çekilen ve En İyi Belgesel Oscar'ına sahip Inside Job'ı henüz izlememiş, okyanusun ötesindeki bu krizin boyutlarını, özellikle de göbeğinde yaşananları tam anlamamış kişiler için zorlayıcı etkiler yaratabilecek bir yapım. Hatta bu kadro yerine daha ortalama oyuncularla çekilmiş olsa bile normal şartlarda aynı sevme / nefret etme düzeyinden pek sapmaması olası bir film.

The Big Short, 2008 mortgage krizinin öncesini anlatırken çok geniş çaplı bir plan çizmeyip sadece sektör dışından dört kişinin büyük bankaların, medyanın ve hükümetin duyamadığı küresel çöküşün ayak seslerini duymaları üzerine aldıkları çılgınca önlem üzerine yoğunlaşıyor. Bu sayede zaten bir şekilde büyük resmi görmemizi de sağlıyor. Esnek kredi politikaları, Wall Street'in ve Amerikan halkının açgözlülüğü, emlak piyasasının manipülasyonları, hükümetin denetleme zaafiyetleri, dünyaca ünlü kredi derecelendirme kuruluşlarının ciddiyetsizlikleri (üstelik satın alınabilirliği) ve daha pekçok etkenin içinde bulunduğu düzenin sonucunda yaşanan Lale Devri, ortada anormal meblağlarda para dönmesine sebep oluyor. Her şey o kadar toz pembe ki, kimse değil büyük, küçüğünden bir krize bile ihtimal vermiyor. Wall Street, müzik sürdükçe dans eden devasa bir diskoya dönüyor. Haliyle bu düzenin bozulmaması adına ahlaki yönden önüne çıkan tüm engelleri de ezip geçmekten kaçınmıyor. Ama Wall Street dışından bazı yatırımcılar yaşanan bu çılgınlığın perde arkasını, mortgage'lar sayesinde emlak piyasasının oluşturduğu bu müthiş saadet zincirinin aslında kocaman bir balon olduğunu fark edince kendilerini ve kendilerine bağlı yatırımları sağlama almak istiyorlar.


Filmde de söylendiği gibi Wall Street, yaptıkları işi sadece kendilerinin yapabileceğine insanları inandırmak için kafa karıştırıcı terimler kullanmayı seviyor. Filmin ekonomik terimlerle donatılmış senaryosu, sırf bu yüzden ona sırtımızı dönmeyi gerektirmiyor. Bu terimlerin karşılığının filme nasıl yansıdığını bilmek, sistemin nasıl işlemesi gerektiğini, oysa nasıl işletildiğini kıyısından köşesinden anlamaya çalışmak bile önemli bir öğrenme süreci meydana getiriyor. Sonuçta ortada milyonlarca insanı evsiz, işsiz bırakmış, dünya ekonomilerini bile sarsmış tarihi bir krizin yüzlerce ders çıkarılacak etkileri söz konusu. The Big Short, iyi veya kötü, az veya çok mutlaka bir altyapıyla izlenmesi gereken filmlerden biri olsa da bazı kritik terimleri açıklamak için elinden geldiğince açıklayıcı olmayı, bunu yaparken basit ve eğlenceli olmayı seçen bir yapıda. Örneğin, köpük banyosu yapan bir Margot Robbie'nin ağzından "Mortgage’a Dayalı Finansal Ürünler" hakkındaki, dünyaca ünlü şef Anthony Bourdain'in menü hazırladığı mutfağında eski balıkları nasıl değerlendirdiği benzetmesiyle yaptığı CDO (Teminatlandırılmış Borç Yükümlülüğü) hakkındaki veya Ryan Gosling'in canlandırdığı Jared Vennett'in jenga odunlarıyla anlattığı değerli ve değersiz bonoların değerlendirilmesi hakkındaki açıklamalar, temposu kendi branşı dahilinde oldukça yüksek olan filmi seyirciye biraz daha yakınlaştırmak istiyor.

Mark Twain'in "başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değil, başımıza asla gelmeyeceğinden emin olduklarımızdır" sözüyle başlayan The Big Short, 2008 krizinin özeti olan bu sözün tüm boyutlarını, Hollywood'un en popüler aktörlerinden bazılarıyla, o dönemin gerçek aktörleri olan Michael Burry (Christian Bale), Steve Eisman (Steve Carell), Greg Lippmann (Ryan Gosling) ve Ben Hockett (Brad Pitt) üzerinden aktaran güçlü bir film. Mortgage'ların insanların ellerinde pimi çekilmiş bir bomba gibi durduğunu ve bunlar üzerinden üretilen uydurma finansal araçların da değersiz olduğunu fark eden bu adamlar, eğer milyonlarca Amerikalı mortgage borcunu ödemezse batacak olan bonolar için kredi temerrüt sigortası ile kısa pozisyon alarak konut piyasasına karşı bahis yapıyorlar. Yani fırtınalı bir havada jenga tahtaları üzerinde duran kendi ekonomilerinin batacağı yönünde bahse giriyorlar. Herkes onlara gülerken, kriz patlak verdiğinde de korkunç gerçekle yüzleşme vakti geliyor. Sadece Amerika'da 8 milyon insan işini, 6 milton insan evini kaybediyor. The Big Short, Scorsese'nin The Wolf Of Wall Street'i gibi boş beleş bir filmden ziyade, özellikle Amerikan tarihindeki gerçek olayları tüm dünyaya duyurmaya, farkındalık yaratmaya yarayan All The Presidents Men, Spotlight, Zodiac, gibi dokümanter tadındaki bazı önemli yapımların yoğun diyaloğa dayalı atmosferlerini taşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder