16 Aralık 2013 Pazartesi

Elysium (2013)


Yönetmen: Neill Blomkamp
Oyuncular: Matt Damon, Jodie Foster, Sharlto Copley, Alice Braga, Wagner Moura, Diego Luna, William Fichtner, Brandon Auret, Brandon Auret, Faran Tahir, Emma Tremblay
Senaryo: Neill Blomkamp
Müzik: Ryan Amon

2009’da Peter Jackson’ın yapımcılığında çektiği District 9 ile özgün bir bilimkurguya imza atan, En İyi Film dahil 4 dalda Oscar’a aday olan Güney Afrikalı Neill Blomkamp, uzun bir aradan sonra merakla beklenen yeni bilimkurgu aksiyon filmi Elysium ile döndü. 2159 yılında geçen film, Elysium adı verilen devasa bir uzay istasyonunda yaşayan zengin sınıf ile, hastalıklar, suç ve kalabalık yüzünden artık büyük bir viraneye dönmüş Dünya’da yaşamak zorunda kalan yoksul halk arasındaki uçurumdan çıkış alan bir film. Küçüklüğünden beri Elysium’a gitme hayali kuran Max (Matt Damon), çalıştığı fabrikada bir kaza sonucu yüksek miktarda radyasyon alıp 5 günlük ömrü kaldığını öğrenince tedavi olmak için ne pahasına olursa olsun Elysium’a gitmeye karar verir. Orada sadece süper lüks bir hayat değil, tüm ölümcül hastalıkları bile saniyeler içinde tedavi eden yüksek bir teknoloji vardır.

Elysium’a Dünya’dan kaçak göçmen taşıma ağına sahip bir suç şebekesinin başındaki Spider (Wagner Moura), kendisine borcu olan Max’in bu durumundan istifade etmek ister. Spider, Elysium’u inşa eden Armadyne şirketinin CEO’su John Carlyle’ın (William Fichtner) kafasındaki veritabanından kodları, şifreleri ve para getirecek her türlü gizli belgeyi kendi zihnine yükleyip ona getirmesi karşılığında Max’i Elysium’a götürme teklifinde bulunur. Spider’ın teknolojisiyle bir “Siber Ninja”ya dönüşen Max, zorlu bir mücadeleden sonra Carlyle’ın bilgilerini kendi zihnine indirmeyi başarır. Öte yandan acımasız kararları yüzünden Elysium’un başkanı Patel’i karşısına alan Savunma Bakanı Delacourt (Jodie Foster), sinsi planı gereği Patel’e darbe yapmak için Elysium ile ilgili tüm kilit verileri de Carlyle’a yükletmiştir. Böylece Max farkında olmadan Elysium için bir numaralı tehlikeli haline gelir. Onu bulması için Delacourt, Dünya’da görevlendirdiği acımasız casus Kruger’i (Sharlto Copley) görevlendirmiştir.

Konusunu uzun uzun yazdım ki, ortada bilimkurgu seven seyircileri ve yönetmenleri iştahlandıracak ne denli sağlam bir tasarım olduğu anlaşılsın. Neill Blomkamp bu konuyu tek başına yazdığı senaryo ile (District 9’ı Terri Tatchell ile birlikte yazmıştı) ne yazık ki yine kendisi heba ediyor. Bu konu 1999 sonrası Wachowski kardeşlerin eline geçseydi ortaya nasıl bir film çıkardı diye merak etmedim değil. Zira Elysium gibi bir uzay cennetinin, farklı alemlerde yaşanan ve günümüz ideolojilerinin gelecekteki yansımalarını görebileceğimiz kutuplaşmaların, Neo ve Max’in ortak yanlarının farkına varmak hiç de zor değil. Belli bir noktaya kadar (ki o noktayı da hikayenin giriş özeti olarak görebiliriz) gayet iyi ilerleyen film, kopma noktalarında çok sıkıntı yaşıyor. Öyle ki, başlarda olumlu gördüğümüz şeyleri de ziyan ediyor. 2159 yılında geçen bir filmde mantık hataları çok fazla göze batmaya başlıyor. Çünkü haklı olarak böyle bir konu çok daha sağlam bir altyapıyla işlenmeyi bekliyor. Senaryo aşamasında yapılan irili ufaklı hatalar çok sırıtıyor.


Spider’ın elinde iş görür bir teknoloji ve bir sürü adam varken planını uygulaması için neden Max’i seçtiği (üstelik yediği radyasyondan dolayı ayakta bile zor duruyor), hayati Elysium şifrelerinin neden sadece bir kişinin beynine yüklendiği, o kişinin neden yüksek güvenlikli bir kalede korunmayıp Dünya’daki bir fabrikanın başında işçileri gözlemek için görevlendirildiği, yine o kişinin neden sadece iki droid ile Dünya – Elysium arasında gelgit yaptığı, her yerde gözü olan koskoca Elysium Savunma Bakanı’nın neden Dünya’da Kruger gibi salaş bir casusun eline baktığı, Elysium evlerine her elini kolunu sallayanın nasıl girebildiği gibi daha onlarca soru çok can sıkıyor. Film kendini ciddiye almayı sürdürürken ekran karşısında bir süre sonra Robert Rodriguez filmi izliyormuş hissine kapılmanız da çok acı. Aksiyon bile o kadar çapsız ki, bir yığın efekt resmen boş atıp dolu tutuyor. Aşk hikayesi olmaya çalışan Max – Fray ilişkisi de türlü klişelere kurban gidiyor.

Matt Damon, Wagner Moura, hele de Jodie Foster da bu negatif kalabalıkta hepten yalan oluyor. Sadece District 9’da güçlü bir oyun ortaya koymuş Sharlto Copley dikkat çekici bir kötü adam profili yaratabilmiş. O da yeterli değil. Blomkamp, özellikle bilimkurgu janrında üzerinde durmak istediği, yıllar sonra bile süreceğini vurguladığı sınıfsal ayrım meselesini en iyi işleyebileceği habitatı iyi değerlendiremiyor. Zenginlerin Fransızca, fakirlerin ise halen Amerika’da nüfusları 50 milyona dayanan Hispaniklerden dolayı Latince konuştuğu gelecek tasviri isabet kaydetse de, finalden sonra neler yaşanacağına dair hiçbir çözüm yok. Onun yerine Dünya’yı kurtaran Amerikalı’yı izletmek nedense yönetmenin daha çok işine geliyor. Seyirciyi alıştırdığı üzere Luc Besson, The Family gibi berbat bir film çekince kimse şaşırmıyor. Umarız Neill Blomkamp da seyircisine bundan böyle kötü alışkanlıklar aşılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder