Yönetmen: Joss Whedon
Oyuncular: Robert Downey Jr., Chris Evans, Mark Ruffalo, Chris Hemsworth, Scarlett Johansson, Jeremy Renner, Tom Hiddleston, Samuel L. Jackson, Clark Gregg, Cobie Smulders, Stellan Skarsgård, Gwyneth Paltrow
Senaryo: Joss Whedon, Zak Penn
Müzik: Alan Silvestri
Captain America, Iron Man, Hulk ve Thor solo performanslarından sonra Black Widow ve Hawkeye’ın da katılımıyla ilk kez 1963 yılında basılan Marvel serisi The Avengers’tan sinemaya uyarlanan sinema filmi salonlara ulaştı. Ang Lee ve Louis Leterrier tarafından Eric Bana ve Edward Norton başrolleriyle çekilmiş iki farklı Hulk, sıkı bir ilk filmin yanına vasat bir ikinci eklemiş Iron Man, izlemediğim, izlemeyi de pek düşünmediğim Captain America ve Kenneth Branagh yönetiminde kendini bir efsane olduğuna ikna etme güçlüğü taşıyan, biraz da aceleye geldiği belli Thor filmlerinin yaptıkları birtakım hazırlıkların son hali olan The Avengers için, özellikle hayranları arasında yarattığı büyük beklentilerin altından kalkmayı başarmış bir film denebilir. Bunu şimdilik dünya çapında elde ettiği 1 milyar dolar civarındaki hasılattan anlayabileceğimiz gibi, filmin bu kahramanlara, onların farklı değer ve amaçlara sahip duruşlarına, bir araya gelip aynı safta mücadele etme süreçlerine bakışındaki dengeli yaklaşımından da anlamak mümkün.
Film, Thor’un üvey kardeşi Loki’nin, Dr. Erik Selvig ve Ajan Clint Barton’ın (yani Hawkeye) akıllarını ele geçirdikten sonra süper enerji kaynağı Tesseract’ı, Nick Fury önderliğindeki gizli örgüt S.H.I.E.L.D.’ın karargâhından çalmasıyla başlıyor. Loki’nin amacı, sürgündeyken Chitauri denen uzaylı vahşi bir ırktan kurduğu ordusu için Tesseract sayesinde bir geçit açıp dünyayı ele geçirmek. Fury’nin, bu plânların gerçekleşmemesi için ihtiyaç duyduğu süper güçler neticesinde Avengers takımını bir araya getirmesiyle Amerika’yı (daha doğrusu New York’u) kurtarma harekâtının temelleri atılmaya başlıyor. Dünyaya sızan Loki’yi yakalayan ve S.H.I.E.L.D.’ın muazzam üssü Helicarrier’da toplanan ekip, artık kaçınılmaz olan ve senaristlerin de ıskalamadığı süper egoların çatışmasını kimi zaman kavga dövüşle, kimi zaman da zeki diyalog ve esprilerle ortaya çıkarıyor.
Bu pahalı, yıldızlarla dolu ve beklentisi yüksek filmi yönetme görevi ise Buffy The Vampire Slayer, Firefly gibi dizilerin birçok bölümünü, aynı zamanda Serenity gibi kaliteli bir bilim kurguyu yazıp yönetmiş Joss Whedon’a nasip olmuş. Whedon senaryoyu da, X2, X-Men: The Last Stand, Elektra, The Incredible Hulk gibi yapımlara adını yazdıran Zak Penn ile birlikte yazmış. Birçok başarısız senaryonun aksine, Avengers takımının özellikle dört büyük isminin kendi aralarında girdikleri üstünlük mücadelesi sırasında yaşanan anlaşmazlıklarını ve tehlike karşısında kader birliği etmek durumunda kalışlarını pat diye önümüze koymuyor. Captain America’nın (her ne kadar bazen zorlama gibi dursa da) idareci ve doğrucu duruşu, Thor’un içinde saflık da barındıran nordik delikanlı cevvalliği, ortama yine AC/DC ile giren Iron Man’in ukalalıktan beslenen mizahi zekası ve tabiî ancak ikinci yarıda ortaya çıkan Hulk’ın fütursuz şiddeti filmin köşelerini iyi tutuyor. Özellikle Hulk, belki de kendisi için yapılan iki filmin bile veremediği bir coşkuyu tüm o “öfkesini kontrol etmeye çalışan sümsük bilim adamı” imajından sıyırarak, yani öfkesini bütünüyle serbest bırakarak veriyor. Kendilerine özel filmler yapılmadığı (aslında pek de gerek olmadığı) için biraz geri kalan Black Widow ve Hawkeye ise yancı konumlarının hakkını veriyorlar.
Elbette bu filmden kimse Christopher Nolan’ın Batman serisinde yarattığı, süper kahraman olmanın adalet sağlamakla ilişkisinin sorgulanış derinliğini beklemiyor. Amaç öncelikle dört büyük Marvel kahramanını tek filmde toplayan bir film sayesinde sinemaya gidenlere 3D semalarında high-tech bir eğlence yaşatmak. Ama film, kendisinden beklenildiği biçimde özellikle ikinci yarıda tam bir görsel ve işitsel şölene dönüşen başarılı teknolojik hamlelerini bir kenara koyarsak, boş bir seyirlik olmadığını da göstermeye çabalıyor. Kahramanların birbirleriyle temsil ettiği birtakım değerler ve özellikler üzerine yaptıkları yarı şaka, yarı ciddi dokunuşlar, birçok ince detaylarla senaryoya yansımakta. Birbirlerine çoğunlukla Rogers, Dr. Banner, Stark ya da Natasha diye hitap etme şekilleri de onların kahraman kimliklerinin önünde yer alan gerçekliklerine vurgu yapmaya çalışıyor. Mesela o kadar hengâmenin arasında, ekibin Helicarrier’daki laboratuarda birbirlerini iğneledikleri, içinde “tartışıp duran kimyasal bileşimlerden ibaretiz” repliğini de barındıran, Bruce Banner’ın eline Loki’nin âsâsını almasıyla biten sahnenin diyalog dinamizmi ayrıca hoşuma gitti.
Robert Downey Jr. ve Chris Hemsworth’ün kendi filmlerindeki duruşlarından sapmadıkları, fakat Mark Ruffalo’nun gizliden gizliye iyi bir Bruce Banner/Hulk çelişkisi yarattığı görülüyor. En azından Hulk’a dönüştüğü için mızmızlanmayan bir Bruce Banner her zaman tercih sebebidir. 2011 içinde Woody Allen, Terence Davies, Steven Spielberg gibi yönetmenlerle çalışma fırsatı bulmuş olan, Loki rolünde yine Thor 2’de de izleyeceğimiz genç İngiliz oyuncu Tom Hiddleston’ın ışığı da filme ayrı bir hava katmakta. Joss Whedon bu kalabalık içinde herkese hak ettiği kadarını adil oranda dağıtmış bir yönetmen/senarist başarısı göstermiş denebilir. Yeni The Avengers filmleri de gelecektir. Bunun için araştırma yaparken Whedon’ın gelecek projeleri arasında Shakespeare uyarlaması Much Ado About Nothing’i görünce The Avengers’tan sonra belli bir kitlenin süper kahramanına dönüşmüş bir yönetmenin saçma bir egonun peşinden gitmek yerine kendini bir edebiyat uyarlamasına vermesine şaşkınlıkla karışık saygı duygusu da hissediyor insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder