Yönetmen: Isabel Coixet
Oyuncular: Ben Kingsley, Penélope Cruz, Dennis Hopper, Patricia Clarkson, Peter Sarsgaard, Deborah Harry
Senaryo: Philip Roth, Nicholas Meyer
Müzik: Marc Artís Garcia, Christy Carew
Kültür eleştirmen, üniversite hocası ve yazar David Kepesh (Ben Kingsley), öğrencilerinden biri olan genç ve güzel Consuela Castillo (Penélope Cruz) ile ilişkiye girer. Zamanla yaşadıklarının tek gecelik bir ilişkiden olmadığını anlayıp birbirine bağlanan David ve Consuela tutku dolu günler geçirirler. Ama aralarındaki 30 yaş farkı bir türlü göz ardı edemeyen David için, tüm sevgisine rağmen bu ilişkiye alışmak sandığı kadar kolay değildir.
My Life Without Me ve The Secret Life Of Words gibi iki başarılı dramın yönetmeni İspanyol Isabel Coixet’nin, Philip Roth’un The Dying Animal romanından uyarladığı Elegy, aslında kendisiyle ilgili en iyi özeti filmin başlarında David’in iç sesinden duyduğumuz bir cümle ile yapıyor: “Yaşlılık arkanızdan iş çevirir!” Film, yüzeyde tek gecelik bir ilişkiden aşka doğru evrilen basit bir kaçamağı ele alır gibi görünse de, aralarında büyük bir yaş farkı olan iki insanın girdikleri ciddi bir ilişkinin anatomisini gerçekçi, aynı zamanda şiirsel bir dille ifade etmeye çalışıyor. Üstelik bunu kavgasız, gürültüsüz ve hüzünlü bir atmosferde gerçekleştiriyor. Filmin odak noktasında yer alan David Kepesh’in, sevgilisi Consuela, en yakın dostu George, yetişkin oğlu Kenny ve çok uzatmalı bir diğer sevgilisi Carolyn arasında irili ufaklı porsiyonlara ayrılmış duygu dünyasına yapılan yolculuklar bütünü olarak da tanımlayabileceğimiz Elegy, genellenmiş doğru-yanlış anlayışı yerine özgür bireyin kendi kişiliğinde bulduğu doğru-yanlış dürüstlüğünün izini sürüyor.
“Yaşlılık” ana başlığı doğrultusunda ilerlese, bu başlığı temel alsa da açtığı diğer yan başlıklarla genç-yaşlı, insan olan herkesin ilişkilerde takındığı farklı tutumların ne kadarının yaşlılığa, ne kadarının gençliğe, ne kadarının “sevgiliye” ait olduğunu araştırıyor. Mesela genç bir insan özeleştiri yaparken, aldatılmasının sebebini kendi fiziğinde, ilgi veya performans eksikliğinde ararken, yaşlı bir insan bu sebebi sadece yaşlı oluşuna bağlar. Aynı şekilde bir genç, kıskançlığının sebebi olarak, sevdiği insan için kendisinden daha iyi birinin varlığından endişeleniyorsa, bir yaşlı ise sevdiği için kendisinden daha genç başka birinin varlığından endişeleniyordur. Yani aralarında yaş farkı olan iki insanın ilişkilerinde yer bulan tüm kavramlar, bu yaş farkının gölgesinde filizleniyordur ve o farkı görmezden gelmek güç bir hal alabilir.
Elegy, bir ilişkiye bakışın yaş ile olan alakasını fazla dolambaçlı yollara girmeden, biraz elitist, bunun yanında dürüst ve samimi biçimde aktarmayı seçtiğine inandıran bir yapıda. Böylelikle genç-yaşlı kim olursa olsun, arasında yaş farkı bulunan ilişkilere bakışın ne ölçüde bağnaz veya hoşgörülü olduğunun sınavını veriyor. David ve Consuela’nın ilişkisi, beklendiği ölçüde tecrübe-tecrübesizlik sorunları yaşamaya başlıyor. Filmin en iyi yönlerinden biri, yaş farkını sorunun kaynağı olarak belirlerken ve onun üzerine dramatik yapısını kurarken, başka filmlerin merkeze aldığı iki karakter arasındaki ırk veya din farklılıklarındakine benzer aşırı gerilimli virajlardan uzak, sadece kişilik çatışmaları ve kadın-erkek farklılığı/benzerliği üzerine yormayan egzersizler yapıyor olması. Tabi Elegy’nin karakterleri gelişmiş bir toplumun kültürlü bireyleri arasından seçilmiş örnekler olduğundan aşk, cinsellik, ihanet, sadakat başlıklarını ele alış biçimlerindeki rahatlık, bu ilişkilerdeki modern ve geleneksel yaklaşım farklılıklarını da yadsımıyor. Bir başka deyişle, söz konusu bu kez aşk olduğunda birey ne kadar dereceli, kültürlü, varlıklı da olsa acemiliklere, tutuculuklara, bencilliklere açık hale geliyor.
David Kepesh’in hayatının izlediğimiz bu kritik kesitinde yaşadıkları, eğitimli ve tecrübeli bir erkeğin bile bir döneminde hazırlıksız yakalanabileceği gerçeğine dayanıyor. David haricindeki tüm karakterler, onun kişiliğinin farklı köşe taşlarını işaret etmeye yönelik olarak tasarlanmış unsurlar. En önemlisi olan Consuela’yı sona bırakarak diğer karakterlerin David’in hangi yönlerini aydınlatmaya çalıştığına değinelim. Bir romantik dram klişesi olarak David’in en yakın dostu George ile dertleştiği sahneler, aynı zamanda iç ses kullanan bir film için fazlalık gibi görünse de, David’in çaresizliğini ve zayıflığını, erkek erkeğe sohbet rahatlığıyla da dürüstleşmesini vurgulamak açısından faydalı. Üstelik hem yaş, hem de cinsiyet açısından kendine en yakın karakter olan George’un “yaşlandığın için endişelenmemelisin, büyüdüğün için endişelenmelisin” benzeri tavsiyeleri ve sırdaşlığıyla David’in içini görmek daha da kolaylaşıyor. David’e yine yaş olarak yakın olan, fakat kısıtlı bir iletişim içinde olduğu bir kadın olarak Carolyn ile paylaştıkları, David’in farklı bir yönünü aydınlatmaya ya da biraz daha solgunlaştırmaya soyunuyor. 20 yıl boyunca aralıklarla görüşen, cinsel ihtiyaçları haricinde bir şeyleri nadiran paylaşan David ve Carolyn’in “sevgililik” hali, bu süre zarfında evrimleşerek disiplinli bir bağlılığa bürünmüş. David’in Consuela ile ilişkisini Carolyn’den gizleme zorunluluğu hissetmesi buna bir örnek. Bu ilişkiyi en iyi özetleyecek kelimeler, David’in kitaplar üzerine öğrencilerine yaptığı “10 sene boyunca tekrar okuyorsunuz kitap değişiyor, çünkü siz değişiyorsunuz ve kitaptan öğreneceğiniz bir şey kalmıyor” yorumunda saklı.
Yıllar önce terk ettiği oğlu Kenny’nin kendinden büyük bir kadına aşık olup, karısı ve çocuğunu terk etme eşiğine gelerek David’den tavsiye istemesi ise, bu kez David’e hatırlamak istemediği geçmişi ile burun buruna gelme, hatalarıyla yüzleşme, kendi içine düştüğü duygusal yoğunluğa benzeyen bir duruma karşı objektifleşme sağlıyor. Kenny’nin babası David’e olan kinine rağmen kapısını çalması, yaşı olmayan aşkın, bireyleri ne kadar derinden etkileyebildiğinin sağlamasını baba-oğul üzerinden pekiştiriyor. Bu noktada özellikle oyuncu Peter Sarsgaard’ın hüzünlü yüzü ile tedirgin tavırlarının buluşması, evli ve çocuklu orta yaşlı bir adam, başka bir kadına tutulmuş aşık, babası tarafından küçükken terkedilmiş oğul kimliklerinin altını, göründüğü kısıtlı süre dahilinde çok güzel çizmekte. Zaten George, Carolyn ve Kenny’nin filmin içinde fragmanlaşmış küçük dramları David’in aşk hikayesine farklı noktalardan anlamlar kattığı kadar, kendi iç dinamiklerinde gizemlerini ya da sıradan gerçekliklerini koruyan vaziyetteler.
"İnsanın hayatındaki en büyük sürprizler yaşlıyken olur" diyen Tolstoy'dan alıntı yapan David, latin güzeli Consuela ile planlamadığı bir aşkın içine düşünce, yukarıda sözünü ettiğimiz çevresinin farklı motivasyonlarına rağmen kendini bu sürprize teslim etmeyi başarıyor. Fakat film boyunca gördüğümüz bir vakur duruş, yaşlılığın getirdiği bir ihtiyat da sıklıkla hissediliyor David’de… Kendini Consuela’ya bıraktıktan sonra adeta duygusal özgürlüğünü yeniden kazanan David, yine de içinde tuttuğu “genç sevgiliyle bir geleceğinin olamayacağı” sabit fikrine yenik düşme eğiliminde. Genç yaşına rağmen benzer bir olgunluk Consuela’da da seziliyor. Ancak kendinden 30 yaş büyük sevgilisini ailesine, arkadaşlarına bir partiyle tanıştırmak isteyecek kadar bir salıverme, David’in yetişkin özgürlüğünün sınırlarını çizmekte gecikmiyor. O noktadan sonra da duygusal çözülme sürecine giriliyor. Gerçek yaşamdaki ilişkiler de hep bunun gibi sebeplerden dolayı kendini inkar etmeye başlıyor: İnsan hem değişiyor, ama bir o kadar da aynı kalmayı başarabiliyor. Dönem dönem değişen ve aynı kalan bir insan, aynı özelliklere sahip bir başka insana aşık olduğunda bu eşleşmezlik daha fazla yüzeye çıkıyor.
Müzik: Marc Artís Garcia, Christy Carew
Kültür eleştirmen, üniversite hocası ve yazar David Kepesh (Ben Kingsley), öğrencilerinden biri olan genç ve güzel Consuela Castillo (Penélope Cruz) ile ilişkiye girer. Zamanla yaşadıklarının tek gecelik bir ilişkiden olmadığını anlayıp birbirine bağlanan David ve Consuela tutku dolu günler geçirirler. Ama aralarındaki 30 yaş farkı bir türlü göz ardı edemeyen David için, tüm sevgisine rağmen bu ilişkiye alışmak sandığı kadar kolay değildir.
My Life Without Me ve The Secret Life Of Words gibi iki başarılı dramın yönetmeni İspanyol Isabel Coixet’nin, Philip Roth’un The Dying Animal romanından uyarladığı Elegy, aslında kendisiyle ilgili en iyi özeti filmin başlarında David’in iç sesinden duyduğumuz bir cümle ile yapıyor: “Yaşlılık arkanızdan iş çevirir!” Film, yüzeyde tek gecelik bir ilişkiden aşka doğru evrilen basit bir kaçamağı ele alır gibi görünse de, aralarında büyük bir yaş farkı olan iki insanın girdikleri ciddi bir ilişkinin anatomisini gerçekçi, aynı zamanda şiirsel bir dille ifade etmeye çalışıyor. Üstelik bunu kavgasız, gürültüsüz ve hüzünlü bir atmosferde gerçekleştiriyor. Filmin odak noktasında yer alan David Kepesh’in, sevgilisi Consuela, en yakın dostu George, yetişkin oğlu Kenny ve çok uzatmalı bir diğer sevgilisi Carolyn arasında irili ufaklı porsiyonlara ayrılmış duygu dünyasına yapılan yolculuklar bütünü olarak da tanımlayabileceğimiz Elegy, genellenmiş doğru-yanlış anlayışı yerine özgür bireyin kendi kişiliğinde bulduğu doğru-yanlış dürüstlüğünün izini sürüyor.
“Yaşlılık” ana başlığı doğrultusunda ilerlese, bu başlığı temel alsa da açtığı diğer yan başlıklarla genç-yaşlı, insan olan herkesin ilişkilerde takındığı farklı tutumların ne kadarının yaşlılığa, ne kadarının gençliğe, ne kadarının “sevgiliye” ait olduğunu araştırıyor. Mesela genç bir insan özeleştiri yaparken, aldatılmasının sebebini kendi fiziğinde, ilgi veya performans eksikliğinde ararken, yaşlı bir insan bu sebebi sadece yaşlı oluşuna bağlar. Aynı şekilde bir genç, kıskançlığının sebebi olarak, sevdiği insan için kendisinden daha iyi birinin varlığından endişeleniyorsa, bir yaşlı ise sevdiği için kendisinden daha genç başka birinin varlığından endişeleniyordur. Yani aralarında yaş farkı olan iki insanın ilişkilerinde yer bulan tüm kavramlar, bu yaş farkının gölgesinde filizleniyordur ve o farkı görmezden gelmek güç bir hal alabilir.
Elegy, bir ilişkiye bakışın yaş ile olan alakasını fazla dolambaçlı yollara girmeden, biraz elitist, bunun yanında dürüst ve samimi biçimde aktarmayı seçtiğine inandıran bir yapıda. Böylelikle genç-yaşlı kim olursa olsun, arasında yaş farkı bulunan ilişkilere bakışın ne ölçüde bağnaz veya hoşgörülü olduğunun sınavını veriyor. David ve Consuela’nın ilişkisi, beklendiği ölçüde tecrübe-tecrübesizlik sorunları yaşamaya başlıyor. Filmin en iyi yönlerinden biri, yaş farkını sorunun kaynağı olarak belirlerken ve onun üzerine dramatik yapısını kurarken, başka filmlerin merkeze aldığı iki karakter arasındaki ırk veya din farklılıklarındakine benzer aşırı gerilimli virajlardan uzak, sadece kişilik çatışmaları ve kadın-erkek farklılığı/benzerliği üzerine yormayan egzersizler yapıyor olması. Tabi Elegy’nin karakterleri gelişmiş bir toplumun kültürlü bireyleri arasından seçilmiş örnekler olduğundan aşk, cinsellik, ihanet, sadakat başlıklarını ele alış biçimlerindeki rahatlık, bu ilişkilerdeki modern ve geleneksel yaklaşım farklılıklarını da yadsımıyor. Bir başka deyişle, söz konusu bu kez aşk olduğunda birey ne kadar dereceli, kültürlü, varlıklı da olsa acemiliklere, tutuculuklara, bencilliklere açık hale geliyor.
David Kepesh’in hayatının izlediğimiz bu kritik kesitinde yaşadıkları, eğitimli ve tecrübeli bir erkeğin bile bir döneminde hazırlıksız yakalanabileceği gerçeğine dayanıyor. David haricindeki tüm karakterler, onun kişiliğinin farklı köşe taşlarını işaret etmeye yönelik olarak tasarlanmış unsurlar. En önemlisi olan Consuela’yı sona bırakarak diğer karakterlerin David’in hangi yönlerini aydınlatmaya çalıştığına değinelim. Bir romantik dram klişesi olarak David’in en yakın dostu George ile dertleştiği sahneler, aynı zamanda iç ses kullanan bir film için fazlalık gibi görünse de, David’in çaresizliğini ve zayıflığını, erkek erkeğe sohbet rahatlığıyla da dürüstleşmesini vurgulamak açısından faydalı. Üstelik hem yaş, hem de cinsiyet açısından kendine en yakın karakter olan George’un “yaşlandığın için endişelenmemelisin, büyüdüğün için endişelenmelisin” benzeri tavsiyeleri ve sırdaşlığıyla David’in içini görmek daha da kolaylaşıyor. David’e yine yaş olarak yakın olan, fakat kısıtlı bir iletişim içinde olduğu bir kadın olarak Carolyn ile paylaştıkları, David’in farklı bir yönünü aydınlatmaya ya da biraz daha solgunlaştırmaya soyunuyor. 20 yıl boyunca aralıklarla görüşen, cinsel ihtiyaçları haricinde bir şeyleri nadiran paylaşan David ve Carolyn’in “sevgililik” hali, bu süre zarfında evrimleşerek disiplinli bir bağlılığa bürünmüş. David’in Consuela ile ilişkisini Carolyn’den gizleme zorunluluğu hissetmesi buna bir örnek. Bu ilişkiyi en iyi özetleyecek kelimeler, David’in kitaplar üzerine öğrencilerine yaptığı “10 sene boyunca tekrar okuyorsunuz kitap değişiyor, çünkü siz değişiyorsunuz ve kitaptan öğreneceğiniz bir şey kalmıyor” yorumunda saklı.
Yıllar önce terk ettiği oğlu Kenny’nin kendinden büyük bir kadına aşık olup, karısı ve çocuğunu terk etme eşiğine gelerek David’den tavsiye istemesi ise, bu kez David’e hatırlamak istemediği geçmişi ile burun buruna gelme, hatalarıyla yüzleşme, kendi içine düştüğü duygusal yoğunluğa benzeyen bir duruma karşı objektifleşme sağlıyor. Kenny’nin babası David’e olan kinine rağmen kapısını çalması, yaşı olmayan aşkın, bireyleri ne kadar derinden etkileyebildiğinin sağlamasını baba-oğul üzerinden pekiştiriyor. Bu noktada özellikle oyuncu Peter Sarsgaard’ın hüzünlü yüzü ile tedirgin tavırlarının buluşması, evli ve çocuklu orta yaşlı bir adam, başka bir kadına tutulmuş aşık, babası tarafından küçükken terkedilmiş oğul kimliklerinin altını, göründüğü kısıtlı süre dahilinde çok güzel çizmekte. Zaten George, Carolyn ve Kenny’nin filmin içinde fragmanlaşmış küçük dramları David’in aşk hikayesine farklı noktalardan anlamlar kattığı kadar, kendi iç dinamiklerinde gizemlerini ya da sıradan gerçekliklerini koruyan vaziyetteler.
"İnsanın hayatındaki en büyük sürprizler yaşlıyken olur" diyen Tolstoy'dan alıntı yapan David, latin güzeli Consuela ile planlamadığı bir aşkın içine düşünce, yukarıda sözünü ettiğimiz çevresinin farklı motivasyonlarına rağmen kendini bu sürprize teslim etmeyi başarıyor. Fakat film boyunca gördüğümüz bir vakur duruş, yaşlılığın getirdiği bir ihtiyat da sıklıkla hissediliyor David’de… Kendini Consuela’ya bıraktıktan sonra adeta duygusal özgürlüğünü yeniden kazanan David, yine de içinde tuttuğu “genç sevgiliyle bir geleceğinin olamayacağı” sabit fikrine yenik düşme eğiliminde. Genç yaşına rağmen benzer bir olgunluk Consuela’da da seziliyor. Ancak kendinden 30 yaş büyük sevgilisini ailesine, arkadaşlarına bir partiyle tanıştırmak isteyecek kadar bir salıverme, David’in yetişkin özgürlüğünün sınırlarını çizmekte gecikmiyor. O noktadan sonra da duygusal çözülme sürecine giriliyor. Gerçek yaşamdaki ilişkiler de hep bunun gibi sebeplerden dolayı kendini inkar etmeye başlıyor: İnsan hem değişiyor, ama bir o kadar da aynı kalmayı başarabiliyor. Dönem dönem değişen ve aynı kalan bir insan, aynı özelliklere sahip bir başka insana aşık olduğunda bu eşleşmezlik daha fazla yüzeye çıkıyor.
Aslında Elegy’nin hikayesi çok basit, hatta sıradan. Ama kendinden ortaya çıkan fazlalıkları, sıradanlıkları, tanınmışlıkları yoğunluğa dönüştürmesi veya izleyenine öyleymiş gibi aktarması için gerekli donanımı da bu basitlikten sağlıyor. Isabel Coixet’nin bu basitliği asla dışlamayan, yer yer süsleyen anlatımı, Elegy’yi aşktan başı dönüp ayakları yerden kesilmiş bir romanstan ziyade, ufuk çizgisine bakan vakur bir ağıta dönüştürüyor. Ben Kingsley ve Penélope Cruz’un iki aşık olarak tutturdukları kimya tartışmaya müsait de olsa, biraz da hikaye gereği bilinçli bir tercih olduğu izlenimi bırakıyor. Fakat bu durum ikilinin birinci sınıf performanslarını kesinlikle etkilemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder