18 Ekim 2008 Cumartesi

Death Race (2008)



Yönetmen: Paul W.S. Anderson
Oyuncular: Jason Statham, Joan Allen, Ian McShane, Tyrese Gibson, Natalie Martinez, Max Ryan, Frederick Koehler, Jacob Vargas
Senaryo: Paul W.S. Anderson
Müzik: Paul Haslinger

Azılı suçlularla tıkabasa dolu bir hapishanenin yöneticileri, cezaevindeki mahkumları birbirleriyle dövüşmeye zorlayarak, bol miktarda para kazanabilecekleri, tüyler ürpertici bir çeşit gladyatör oyunu düzenlemeye karar verirler. Üç şampiyonluk kazanmış otomobil yarışçısı Jensen Ames (Jason Statham), vahşi koşulların hüküm sürdüğü bu dünyada hayatta kalmayı başarma konusunda bir uzman olup çıkmıştır. Eski bir dolandırıcı olan Ames, tam hayatını düzene koyduğunu düşündüğü bir anda işlemediği bir cinayet yüzünden hapse atılmıştır. Frankenstein maskesini giymek zorunda bırakılan Ames'ın önüne, cezaevinin despot yöneticisi tarafından iki seçenek konulur: Gladyatör oyununa katılırsa özgürlüğüne kavuşabilecek, katılmazsa hücreye kapatılıp orada çürümeye terk edilecek, dışarıdaki küçük kızı ise bir aileye evlatlık verilecektir.

Eğlencelik bir aksiyondan çok fazla şey beklemek bana lükstür. Tür olarak adını bu şekilde belirlemiş bir filmden dünyayı değil, 1.5-2 saatinizi kurtarmasını beklememiz lazım. Sığ bir konu, mantık hataları, bolca klişe, yakışıklı, güzel, tipsiz yüzler, baştan hazırlıklı olunması gereken unsurlar. İnsanın kendini böyle filmlere ayarlaması zevke göre bazen zordur, bazen ise hiç özel bir çaba göstermenize gerek kalmadan bir de bakmışsınız, açılış jeneriğinin müziği ile çekirdeğinizin çıtırtısı birbirine karışmış. Komploya kurban giderek düştüğü hapisanede düzenlenen, internetten canlı yayınlanan bir ölümüne yarışta kullanılan kahramana karşı daha birinci dakikadan sempatiniz hazırdır. Bazı ciddi filmler o sempatiyi sağlayana kadar göbekleri çatlar neredeyse. Bir porno kolaylığı söz konusu olduğundan hiç evirip çevirmeden der ki “ben buyum!”. Yine de artık aksiyon filmlerinde bile belli bir derinlik, ciddiyet, hikaye, oyunculuk, senaryo, yönetim vs. ümidini yitirmiyoruz. Ne var ki aynı terane durmaksızın sürüyor.

Aksiyonu bol Death Race’in de yukarıdaki ciddi beklentilere karnı tok. Kim şaşırmıştır ki zaten buna? Adını bilmeyip varlıklarından emin olduğum bazı bilgisayar oyunları ile Hızlı ve Öfkeli koleksiyonundan hoşlananları ciddi anlamda tatmin edecek bir motorlu taşıt macerası. Yalnız bu filmlerde bir iki kaliteli ismi de kafalayacaksınız ki, aksiyonlarla arası limoni olan bir kitleyi de “aa bak Anthony Hopkins de oynuyor!” dedirterek tavlayacaksınız. Death Race de de İngilizlerin tecrübeli isimlerinden Ian McShane ve film boyunca baston yutmuş gibi sadece dudakları oynayan başarılı dram oyuncusu Joan Allen’i hırslı hapisane müdiresi olarak görüyoruz. Tabi bu yemlerin yutulup yutulmaması kendilerine layık görülmüş senaryo parçacıkları ile ilgili de olsa, çoğu sadece burada olduğu gibi tanınmış tecrübeli suratlardan öteye geçemiyor.



Filmde de cömertçe sergilediği kaslarını direksiyon sallayıp vites değiştirerek geliştirdiğini düşündüğüm Transporter insan Jason Statham’ı başrolde oynatmak artık belli bir rating barajını garantilemek anlamına geliyor. Statham’ın aksiyon potansiyeli onu yeterince karizmatik kılıyor. Fakat artık nerede hangi tepkiyi, hangi mimiği verecekleri (ki mimiklerini aldırmış olanları da oldukça fazla) belli bu tip oyuncuları ısrarla takip etmenin altında kafalarda oluşturulmuş bu basit “ekşın” etiketi yatmakta. Bu ve pusuda bekleyen Transporter 3, var olan Statham imajını biraz daha parlatacak. Lock, Stock and Two Smoking Barrels, Snatch, Mean Machine, A Bank Job, hatta London benzeri yapımların yanında Death Race, elbette üzerine konuşulacak malzemesi kısıtlı bir Jason Statham filmi. 2012 gibi yakın bir gelecekte dünyayı bekleyen ekonomik krizin vahim sonuçlarına veya internet üzerinden canlı yayınlar ile şiddete prim vermeye dayanan insan sömürüsüne gönderme yapıyor görünmesine kanmayın. Bunların hepsi film boyunca ve sonrasında kulaklarda uğuldayan motor seslerinde kaybolmaya mahkum. Ama işte aksiyon sevenleri cezbeden sözünü ettiğimiz alışıldık bileşenler, izlenmemesi en ufak bir kayıba yol açmayacak fındık fıstık aksiyonunu fabrikasyon hale getirmeye yetiyorlar. Death Race aksiyon ise aksiyon, doğruya doğru. Ama fazlası için şansımızı zorlamayalım bence.

Hazır gelmişken yönetmen ve senarist Paul W.S. Anderson’a da bir omuz atayım. Event Horizon gibi beğendiğim bir bilim kurguyu, fena olmayan serinin ilk filmi Resident Evil’i yönetmiş, bunun yanında şu saçma sapan Alien vs. Predator boks maçının hakemliğini yapmış, sonra da adeta Resident Evil’in posasını çıkarmaya and içmiş Anderson’ın aksiyon yönetimi aslında fena değil bence. Solgun renk kullanımındaki disiplinini, çoğunlukla kamerayı fazla sallasa da bazı hareketli sahnelerdeki tempo ayarlamasını ve çektiği birtakım resimleri beğendim. Ortada oyuncu yönetiminden bahsedilecek bir oyunculuk olmayınca insan bu özelliklere odaklanıyor haliyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder