Yönetmen: David Slade
Oyuncular: Josh Hartnett, Melissa George, Danny Huston, Ben Foster, Mark Rendall, Mark Boone Junior, Amber Sainsbury
Senaryo: Steve Niles, Ben Templesmith, Stuart Beattie, Brian Nelson
Müzik: Brian Reitzell
Amerika’nın kuzeyindeki Alaska Barrow kasabası, her kış, bir ay boyunca sadece geceyi yaşar. O yüzden kasaba boşalmaya, insanlar daha normal yerlere göç etmeye başlarlar. Fakat o kış, nereden geldikleri bilinmeyen kana susamış bir vampir çetesi kasabaya dadanır ve her yeri kana bular. Kurtulmayı başaran bir grup kasabalı, Şerif Eben Oleson ve eski eşi Stella’nın önderliğinde bir ay boyunca hayatta kalma mücadelesi vermek zorundadırlar. Yapımcı Sam Raimi olunca ister istemez sıkı bir korku-gerilim umuduyla sofraya oturuyoruz. Tabi Örümcek Adam vakasını bir kenara bırakırsak korku türünün kült yönetmenlerinden birinin günümüz şartlarında çekeceği bir filmin, üstelik çizgi roman uyarlaması bir filmin çıtasını hayli yüksek bekliyorum. Fakat günümüz şartları 80’lere damgasını vurmuş kült yönetmenleri bile kitabına uydurmuştur ki, artık eski tadı bulmak zordur.
Yine de 30 Days Of Night’ın bence en mühim artısı, yarattığı şeytani güçler tarafından istila edilmiş karanlık kasabanın terkedilmiş atmosferi. Üstelik aralarında kendi dillerini konuşan zombi-vampir karışımı son derece hızlı ve aç vampir güruhunun her an her yerden çıkabilme ihtimali gayet rahatsız edici şekilde hissettirilmiş. Lakin ortada doğru dürüst bir dramatik senaryonun ve derinliği, boyutu olan karakterlerin olmayışı (ki bu atmosfere de bu yaraşırdı) olayın tamamen aksiyon ve klişe korku öğelerinden ibaret tasarlandığı gerçeğini ortaya koyuyor. Bu 30 günlük süreyi filmin süresine yeterince adil dağıtmamış olması da büyük handikap. Danny Huston ve Ben Foster’ın varlıkları da bana cazip gelmişti. Özellikle son yılların genç kuşağa ait en parlak kötü adamlarından Foster, göründüğü kısa süre içinde yine yapacağını yapıp insanın içine pis bir tedirginlik salmayı başarıyor. Bütüne bakarak kötü bir film diyemem. Ama elindeki fırsatı kötüye kullanmış bir film diyebilirim.
Amerika’nın kuzeyindeki Alaska Barrow kasabası, her kış, bir ay boyunca sadece geceyi yaşar. O yüzden kasaba boşalmaya, insanlar daha normal yerlere göç etmeye başlarlar. Fakat o kış, nereden geldikleri bilinmeyen kana susamış bir vampir çetesi kasabaya dadanır ve her yeri kana bular. Kurtulmayı başaran bir grup kasabalı, Şerif Eben Oleson ve eski eşi Stella’nın önderliğinde bir ay boyunca hayatta kalma mücadelesi vermek zorundadırlar. Yapımcı Sam Raimi olunca ister istemez sıkı bir korku-gerilim umuduyla sofraya oturuyoruz. Tabi Örümcek Adam vakasını bir kenara bırakırsak korku türünün kült yönetmenlerinden birinin günümüz şartlarında çekeceği bir filmin, üstelik çizgi roman uyarlaması bir filmin çıtasını hayli yüksek bekliyorum. Fakat günümüz şartları 80’lere damgasını vurmuş kült yönetmenleri bile kitabına uydurmuştur ki, artık eski tadı bulmak zordur.
Yine de 30 Days Of Night’ın bence en mühim artısı, yarattığı şeytani güçler tarafından istila edilmiş karanlık kasabanın terkedilmiş atmosferi. Üstelik aralarında kendi dillerini konuşan zombi-vampir karışımı son derece hızlı ve aç vampir güruhunun her an her yerden çıkabilme ihtimali gayet rahatsız edici şekilde hissettirilmiş. Lakin ortada doğru dürüst bir dramatik senaryonun ve derinliği, boyutu olan karakterlerin olmayışı (ki bu atmosfere de bu yaraşırdı) olayın tamamen aksiyon ve klişe korku öğelerinden ibaret tasarlandığı gerçeğini ortaya koyuyor. Bu 30 günlük süreyi filmin süresine yeterince adil dağıtmamış olması da büyük handikap. Danny Huston ve Ben Foster’ın varlıkları da bana cazip gelmişti. Özellikle son yılların genç kuşağa ait en parlak kötü adamlarından Foster, göründüğü kısa süre içinde yine yapacağını yapıp insanın içine pis bir tedirginlik salmayı başarıyor. Bütüne bakarak kötü bir film diyemem. Ama elindeki fırsatı kötüye kullanmış bir film diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder