Yönetmen: Yong-gyun Kim
Oyuncular: Hee-seon Kim, Jin-mo Ju, Seung-woo Cho, Kang-hie Choi
Senaryo: Yong-gyun Kim
Müzik: Hong-jib Kim
Genç bir çizgi film ressamı Wanee, ve bir senaryo yazarı Junah birlikte huzurlu bir şekilde yaşayan sevgililerdir. Bir gün, eski bir arkadaşı Wanee'yi ziyarete gelir ve bu olay, Wanee'nin ilk aşkı olan üvey erkek kardeşine dair gizli anılarını su yüzüne çıkartır. Hafiften ensest ürpertili, fantezi beklentili, incelikli çekimleri, dokunaklı anlatımı, ileri geri akışlarıyla nefis ve etkileyici bir romantik drama...
İnce, narin, nazenin bir aşkı ve yoğun iş temposunun gölgeleyemediği bir hayatı paylaşan Wanee ve Junah’ın ilişkisi, Wanee’nin bir zamanlar aşık olduğu, yurtdışında okuyan üvey kardeşi Yeong-min’in (Marathon ile kalbimizi fetheden Jo Seung-woo) şehre gelecek olmasıyla önemli bir viraja hazırlanmaktadır. Her bünyenin kaldıramayacağı böyle sıra dışı bir aşk geçmişinin izlerini yoğun bir anlatım ile süren filmin bir ileri, bir geri kurgusunu, hiç çaktırmadan birbirine bağlanan şarkılara benzettim. Normalde üvey kardeşine aşık bir kızın işlenişi sert geçişlere, dikenli tellere, ahlaki sömürülere maruz kalır. Ama film, “aralarında hiç birşey olmadı, öpüşmediler bile” şeklindeki mazur göstermelere bile pabuç bırakmayacak, ayakları yere basan bir şiirsellikle yoğrulmuş. Üstelik filmde her şeyiyle saf ve temiz bir denge unsuru var: Junah.. Bu güzel insanın sağladığı dengeden kastım, Wanee’nin eski aşkını ahlaki açıdan kabullenememizi değil de, Wanee’nin eski aşkını Junah’ın iyiliği yüzünden kabullenememizi hissettirmesi belki de.. Tabi Wanee’nin eski aşkı Yeong-min’i olduğu gibi kabullenmemizi sağlayabilecek açık kapılar da yok denemez. Sonuçta eskiden hissedilmiş güçlü duyguları görmezden gelmek haksızlık olur. Ama Junah gibi kırılgan bir beyaz atlı prense yapılacak haksızlık beni daha fazla yaralar. Yeong-min de, Junah da kötülükten uzak, güzel insanlar. Fakat atlarının rengi farklı.
Genç bir çizgi film ressamı Wanee, ve bir senaryo yazarı Junah birlikte huzurlu bir şekilde yaşayan sevgililerdir. Bir gün, eski bir arkadaşı Wanee'yi ziyarete gelir ve bu olay, Wanee'nin ilk aşkı olan üvey erkek kardeşine dair gizli anılarını su yüzüne çıkartır. Hafiften ensest ürpertili, fantezi beklentili, incelikli çekimleri, dokunaklı anlatımı, ileri geri akışlarıyla nefis ve etkileyici bir romantik drama...
İnce, narin, nazenin bir aşkı ve yoğun iş temposunun gölgeleyemediği bir hayatı paylaşan Wanee ve Junah’ın ilişkisi, Wanee’nin bir zamanlar aşık olduğu, yurtdışında okuyan üvey kardeşi Yeong-min’in (Marathon ile kalbimizi fetheden Jo Seung-woo) şehre gelecek olmasıyla önemli bir viraja hazırlanmaktadır. Her bünyenin kaldıramayacağı böyle sıra dışı bir aşk geçmişinin izlerini yoğun bir anlatım ile süren filmin bir ileri, bir geri kurgusunu, hiç çaktırmadan birbirine bağlanan şarkılara benzettim. Normalde üvey kardeşine aşık bir kızın işlenişi sert geçişlere, dikenli tellere, ahlaki sömürülere maruz kalır. Ama film, “aralarında hiç birşey olmadı, öpüşmediler bile” şeklindeki mazur göstermelere bile pabuç bırakmayacak, ayakları yere basan bir şiirsellikle yoğrulmuş. Üstelik filmde her şeyiyle saf ve temiz bir denge unsuru var: Junah.. Bu güzel insanın sağladığı dengeden kastım, Wanee’nin eski aşkını ahlaki açıdan kabullenememizi değil de, Wanee’nin eski aşkını Junah’ın iyiliği yüzünden kabullenememizi hissettirmesi belki de.. Tabi Wanee’nin eski aşkı Yeong-min’i olduğu gibi kabullenmemizi sağlayabilecek açık kapılar da yok denemez. Sonuçta eskiden hissedilmiş güçlü duyguları görmezden gelmek haksızlık olur. Ama Junah gibi kırılgan bir beyaz atlı prense yapılacak haksızlık beni daha fazla yaralar. Yeong-min de, Junah da kötülükten uzak, güzel insanlar. Fakat atlarının rengi farklı.
Objektif bir bakış atarsak Wanee’nin de işi zor. İki erkek arasında kalmak, ipek tenli bir Güney Koreli kadının yaşayacağı ne ilk, ne de son ikilem. Ama bu kez seçim sorunu yok. Onun yerine eski ve yeni arasındaki kafa karışıklığının faturasının yeniye kesilmesi endişesi var. Eskinin olduğu kadar yeninin de söz hakkı var. Yaşanmışlıkları eski-yeni diye kategorilendirmenin böylesine bir kafa karışıklığını şıp diye çözmesi beklenemez. Bu durumda kalmış bir kadının yapacağı seçim, küpe seçmek kadar kolay olmasa da, bunu küpe seçmek kadar basite indirgemiş binlerce sözde romantik kadından binlerce kere daha samimi Wanee.. Gereksiz kaprisleri, koyu hırsı, ölçüsüz sulugözlülüğü olmayan olgun bir prenses.
Wanee & Junah çok güzel bir film. Tamam, bu hiç şiirsel olmadı belki ama şiirsel olduğumu düşündüğüm anların tetikleyicisi bu filmlerin bizzat kendileri oluyor. Evet güzel bir film. “Güzel” kelimesinin altında yatan şiirsellik kadar hem de.. Temposu da biraz ağır olabilir. Ağır ağır güzelliği sindirmek de daha bir güzeldir. 3 bin wonluk çilek, araba çarpan bir kedi, düzeltilen kaşlar, unutulan şemsiyeler, hızla giden trenin açık kapısında içilen sigara, yeni alınan bir televizyon, buzdolabı üzerine yapıştırılmış bir not. Ve saymaktan bitkin düşeceğimiz, üzerinde durmaya bile tenezzül etmediğimiz hayatın ufak detayları. Ruh halimize göre filmler seçmeyi severiz. Peki filmin ruh haline, temposuna ayak uydurmayı ne kadar sıklıkta deniyoruz? Kendimizden bir şeyler bulduğumuz filmlere midir meylimiz, yoksa bize kendinden bir şeyler bulduranlara mı? Sinema tarihinin en iyi 100, en iyi 1000 filminde olup da diğerlerinde olmayan nedir? Sinema tarihinin en iyi filmi hangisidir? Var mı öyle bir film? İnsanlardır o filmleri yapanlar. Ama en iyileri seçmek için diğerlerini harcarlar. Wanee & Junah’ın yeri de The Godfather ile Crossover arasında bir yerde işte. Çemberi daraltalım: Wanee & Junah, iki muhteşem animasyonun arasında, Elton John’un tabiriyle “Rüzgardaki Bir Mum”. Hani şu çiftlerin tanışmaları çok sadedir, yıldırım, şimşek, havai fişek yoktur demiştik ya, işte bu animasyonlar, böylesine yaratıcı fikirler havai fişek yerine geçmez de ne geçer?
Wanee & Junah çok güzel bir film. Tamam, bu hiç şiirsel olmadı belki ama şiirsel olduğumu düşündüğüm anların tetikleyicisi bu filmlerin bizzat kendileri oluyor. Evet güzel bir film. “Güzel” kelimesinin altında yatan şiirsellik kadar hem de.. Temposu da biraz ağır olabilir. Ağır ağır güzelliği sindirmek de daha bir güzeldir. 3 bin wonluk çilek, araba çarpan bir kedi, düzeltilen kaşlar, unutulan şemsiyeler, hızla giden trenin açık kapısında içilen sigara, yeni alınan bir televizyon, buzdolabı üzerine yapıştırılmış bir not. Ve saymaktan bitkin düşeceğimiz, üzerinde durmaya bile tenezzül etmediğimiz hayatın ufak detayları. Ruh halimize göre filmler seçmeyi severiz. Peki filmin ruh haline, temposuna ayak uydurmayı ne kadar sıklıkta deniyoruz? Kendimizden bir şeyler bulduğumuz filmlere midir meylimiz, yoksa bize kendinden bir şeyler bulduranlara mı? Sinema tarihinin en iyi 100, en iyi 1000 filminde olup da diğerlerinde olmayan nedir? Sinema tarihinin en iyi filmi hangisidir? Var mı öyle bir film? İnsanlardır o filmleri yapanlar. Ama en iyileri seçmek için diğerlerini harcarlar. Wanee & Junah’ın yeri de The Godfather ile Crossover arasında bir yerde işte. Çemberi daraltalım: Wanee & Junah, iki muhteşem animasyonun arasında, Elton John’un tabiriyle “Rüzgardaki Bir Mum”. Hani şu çiftlerin tanışmaları çok sadedir, yıldırım, şimşek, havai fişek yoktur demiştik ya, işte bu animasyonlar, böylesine yaratıcı fikirler havai fişek yerine geçmez de ne geçer?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder