18 Kasım 2017 Cumartesi
Thor: Ragnarok (2017)
Yönetmen: Taika Waititi
Oyuncular: Chris Hemsworth, Tom Hiddleston, Cate Blanchett, Mark Ruffalo, Idris Elba, Jeff Goldblum, Tessa Thompson, Karl Urban, Anthony Hopkins, Benedict Cumberbatch, Taika Waititi
Senaryo: Eric Pearson, Craig Kyle, Christopher Yost
Müzik: Mark Mothersbaugh
2011'de Kenneth Branagh yönetmenliğinde beyaz perdedeki solo hayatına başlayan İskandinav Şimşek Tanrısı Thor, ilk Avengers macerasıyla yerini sağlamlaştırıp 2013'te bu defa Game Of Thrones yönetmenlerinden Alan Taylor'ın çektiği ikinci solo Thor: The Dark World için vize aldı. Başta Chris Hemsworth'ün karizması olmak üzere yıldız oyuncu kadrosunun hem birbirleriyle, hem de seyirciyle tutan kimyası sonucu üçüncü filme kadar gelindi. Tabii arada çeşitli Marvel filmleri ve ikinci Avengers macerası da bu halkaya dahil oldu. Thor filmleri genelde büyük infialler yaratacak cinsten olmadığı için tüm Marvel klişelerini kendi mitolojik evreni içinde modernize etmeye çabalayan, buradan bir mizah ya da dram çıkarmaya çalışan filmler olarak göründü. Açıkçası üçüncü bir Thor filmine gerek var mıydı, bence yoktu. Ama yapımcılar o kadar zengin ki, sürekli temcit pilavı gibi Örümcek Adam serisi başlatmalarının, Antman için bile solo film çekmelerinin yanında üçüncü Thor filminin lafı bile olmazdı. Üstelik her Marvel filmi, birbiriyle bağ kurmak gibi bir yan misyon da üstlenmiş durumda. Bu yüzden şovun devam etmesi gerekiyor. Kesenin ağzı yine açıldı ve merakla beklenen yeni Thor filmi Ragnarok, seriye güçlü bir halka ekledi. Ama bu kez beklentiler daha farklı hale geldi. Zira yönetmen koltuğunda Taika Waititi oturmuştu.
Eagle vs Shark, What We Do In The Shadows, Hunt For The Wilderpeople gibi bağımsız komedileri yönetmiş olan Yeni Zelandalı Waititi, potansiyel gişe canavarı devasa bir Marvel prodüksiyonu için çok ilginç bir isimdi. Aslında Avengers gibi dev bir serinin Joss Whedon gibi TV kökenli bir yönetmene teslim edilmesi veya daha önce hiç kayda değer bir film yapmamış James Gunn'ın Guardians Of The Galaxy'yi bir fenomene dönüştürmesi de biraz buna benziyordu. Zaten artık kurumsallaşmış Marvel prodüksiyonlarının mutfağındaki hazır materyaller, şablonlar, yazılımlar, efektler, koltuğa kim oturursa otursun onun işini epeyce kolaylaştırıyor. Buradan Whedon, Gunn veya Waititi'nin hazırcı yönetmenler olduğu anlamı çıkmasın. Hepsi de Marvel yönetim kurulunun beklentilerini boşa çıkarmayan filmler çektiler. Zaten mesele büyük oranda bunu yapabilmek üzerine. Ama enteresan işlere imza atmış yönetmenlerin bu şablonlara katacağı farklılıkları cesaretlendirmek gibi bir amaç da güdülüyorsa bu çok hoş. Bu amaç, adı geçen yönetmenler sayesinde belli alanlara sirayet edebiliyor. Oturmuş şablonlar içinde fark yaratmak gibi bir yan uğraş da edinmiş oluyorlar.
Taika Waititi'nin bir Marvel filmi çekeceği duyulduğunda, adı geçen önceki filmlerindeki minimal mizah anlayışının büyük bütçeli bir filmde nasıl bir kimya yaratacağı en merak edilen konulardan biriydi. En kibirli süper kahraman olarak nam salmış Thor'un bu özelliğine ters düşen olaylar yaşamasıyla ortaya çıkan doğal mizahın üzerine biraz daha fazla gittiğini düşündüren Waititi, kendine ait olmayan senaryodaki bazen zeki, bazen hınzır bir tebessüm konduran, bazen de hiç güldürmeyen komik anların bolluğundan bir film üretmeye çalışıyor. İzlemediğim Thor: The Dark World nerede bitmişti veya ondan sonra gelen ikinci Avengers filmi nerede kalmıştı hatırlamıyorum. Ama Thor'u alevler içindeki dev Surtur'a esir düşmüş şekilde bularak filme başlıyoruz. Odin dünyada sürgünde, hain evlat Loki Asgard'a heykelini diktirmiş gününü gün etmekte, gözcü Heimdall kayıp. Sıkı bir aksiyon sekansından sonra Surtur'un tacını (boynuzlarını) ele geçirerek Asgard'a dönen Thor, Loki'yi de alarak babası Odin'i görmeye gidiyor. Odin de onlara kötü haberi veriyor: Oğullarının tanımadığı sürpriz ablaları Hela, Thor'un çekici Mjollnir'i un ufak edebilecek kadar tehlikeli güçlere sahip ve sürgüne gönderildiği için öfkeli biçimde Asgard'ı ele geçirmek üzere harekete geçmiş vaziyette.
Asgard'a giden geçitte Hela tarafından başka bir evrene itelenen Thor, orada Grandmaster denilen bir dövüş simsarının eline düşüyor. Oradan kurtulup Asgard'ı ele geçiren ablası Hela'yı alt etmek zorunda. Böylece sürprizlerle, esprilerle, çılgın aksiyon sahneleriyle macera başlıyor. Özellikle Hulk'ın dahil olmasıyla iyice şenlenen film, ufak tefek sapmalar dışında klasik Marvel gidişatına riayet ediyor. Kendi yarattığı klişelerden faydalanıyor. İyice dibe vurmadan yükselemeyen kahramanın görkemli dirilişini tekrarlıyor. Tabii bunları bolca lunapark eğlencesi içinde yapıyor. Yani bazı ufak kırıntılar haricinde bunun bir Taika Waititi filmi olduğuna dair fazla emare göremeden film bitiyor. İlk solosuyla ortamlara akan Dr. Strange ve Waititi'nin canlandırdığı taş adam Korg karakterlerinin filme öylesine iliştirilmiş sahneleri, tatminkar biçimde işlenmediğini düşündüğüm Grandmaster tiplemesi, baş ağrıtan 3D kasmaları ve olmazsa olmaz bazı kötü esprileri haricinde bir Marvel ürününden beklenenin bir tık fazlasını Ragnarok'ta bulabiliyoruz. Bonus olarak belki de hiçbir Marvel filminde bu kadar net biçimde verilmeyen, üzerinde de sakil durmayan güncel bir mesaj üzerine düşünebiliyoruz.
Thor, Hela yüzünden Sakaar gezegenine düşüp orada Grandmaster tarafından esir alınınca, doğal olarak Asgard'a dönüp biricik vatanını bu kötü gücün elinden kurtarmak istiyor. En kibirli süper kahraman olmasının bedelini hep biryerlere sürgüne gönderilerek, şimdi de Ragnarok denen kıyamet yüzünden "mülteci" veya "göçmen" durumuna düşerek ödeyen Thor için bu düşmüşlük, küllerinden yeniden doğma fırsatı anlamına geliyor. Fakat burada asıl önemli olan, Odin'in oğullarına söylediği üzere "Asgard bir yer değil, halktır ve halk nereye giderse Asgard orasıdır". Heimdall'ın, Hela'nın zulmünden kaçırıp sakladığı Asgard halkını, hem içinde bulunduğu, hem de yaklaşan kıyametten tahliye etmek, yani bu defa gezegeni değil, oranın halkını kurtarmak fikrine odaklanan film, kurmaca bir evrenden günümüz mülteci sorununa ortak sinyaller gönderebiliyor. Solo bir Marvel yapımı olmasına rağmen Avengers benzeri bir ekip (Thor'un bulduğu isme göre Revengers!) sayesinde bunu başarmaya kilitlenen film, bu yeni takıma adil roller dağıtmak suretiyle aksiyonu tavana çıkarıyor. Marvel finallerinin vazgeçilmezi olan "güç içinde" mottosu dahilinde Şimşek Tanrısı Göçmen Thor'un küllerinden doğuşunu bu defa Led Zeppelin'in efsanevi The Immigrant Song'u eşliğinde Marvel antolojisine geçecek bir sahneyle taçlandırıyor.
Bu sahneyle birlikte kadın savaşçılardan oluşan Valkyrie ordusunun Hela tarafından yok edilişinin yer aldığı epik flashback ve tabii Thor ve Hulk'ın arenada kapıştığı bölüm filmin can alıcı anlarını oluşturuyor. Bunun dışında Mark Mothersbaugh'un 80'ler etkisindeki tema müzikleri (ki Taika Waititi'nin 80'ler takıntısı, Bruce Banner'ın Duran Duran albümü Rio temalı tişörtüne kadar sirayet etmiş vaziyette), bir tecrübe abidesi olarak İspanyol görüntü yönetmeni Javier Aguirresarobe'un (The Others, Hable Con Ella, The Sea Inside, Vicky Cristina Barcelona, The Road, Blue Jasmine) etkileyici kareleri, bir şehir nüfusu kadar görsel efekt çalışanının şık tasarımları, Hemsworth, Hiddleston, Blanchett, Elba, Goldblum, Hopkins, Ruffalo diye giden kadrosu (Hunt For The Wilderpeople'ın sinir bozucu polisi Rachel House bile varken, keşke Julian Dennison'a da birşeyler ayarlansaydı dedim, onu da Deadpool kapmış) ve tabii tüm bu bileşenleri 40 yıllık Marvel emekçisi gibi olması gerektiği gibi biraraya getirmeyi başarmış küçük bağımsız filmlerin sevimli yönetmeni Taika Waititi'nin şu an itibariyle yaklaşık 530 milyon dolar hasılat yapmış bir filmin yönetmeni olarak yeni bir lige yükselmesi. Ama kolay kolay o bağımsız ruhtan kopamayacağını kendisi de söylüyor, çok da iyi ediyor. Zira tarih onu Thor: Ragnarok'un yönetmeni diye değil, What We Do In The Shadows ve Hunt For The Wilderpeople'ı çeken adam olarak tanımalı öncelikle.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder