19 Aralık 2014 Cuma

The Homesman (2014)


Yönetmen: Tommy Lee Jones
Oyuncular: Tommy Lee Jones, Hilary Swank, Miranda Otto, Sonja Richter, Grace Gummer, John Lithgow, Meryl Streep, James Spader, William Fichtner, Jesse Plemons, David Dencik, Tim Blake Nelson, Hailee Steinfeld
Senaryo: Tommy Lee Jones, Kieran Fitzgerald, Wesley A. Oliver, Glendon Swarthout
Müzik: Marco Beltrami

1800'lerin ikinci yarısında Nebraska'nın bir kasabasında akli dengelerini yitirerek tuhaf davranışlar sergileyen üç evli kadının Iowa'daki Metodist kilisesine götürülmesi gerektiğine karar verilir. Peder Dowd (John Lithgow), bu görevi kadınların kocalarından birine vermek istemektedir. Ancak onlar da ürünlerini ve çocuklarını bırakamayacakları için haftalar sürecek bu yolculuğa yanaşmazlar. Yine de Peder'in çektiği kurada çıkan kocalardan biri gitmeye yanaşmayınca, kasabada yaşayan 31 yaşındaki bekar toprak sahibi Mary Bee Cuddy (Hilary Swank) gitmeye gönüllü olur. Yolculuk hazırlıkları sürerken Cuddy, tesadüfen tam idam edilmek üzere ölüme terkedilen George Briggs'e (Tommy Lee Jones) rastlar ve onu kendisine yolculukta eşlik etmesi şartıyla kurtarır. Cuddy ve Briggs, birbirleri ve kendileri için tehlike arz eden bu üç kadınla birlikte zorlu bir yolculuğa çıkarlar.

Glendon Swarthout'un romanından Wesley A. Oliver, Kieran Fitzgerald ve Tommy Lee Jones'un uyarladığı, Tommy Lee Jones'un 2005 tarihli The Three Burials Of Melquiades Estrada'dan sonra ikinci kez bir uzun metraj için kamera arkasına geçtiği The Homesman, eksileri artılarından biraz fazla gibi görünen bir western. En başta konu olarak sıradışı bir yol filmi için gerekli olan unsurlar biraraya getirilmiş olsa da, bu kadınların neden Iowa Metodist Kilisesi'ne gönderildiklerine dair gerekçeler, üzerinde fazla durulmadığı için tam oturmamış, sanki sadece yolculuğun kendisine ve içinde yaşanacaklara odaklanılması gerektiği dayatılmış bir tutum var. Üç genç kadının delirme sebeplerini ortak bir yere bağlayacağına dair gizem yaratıp sonra da hiçbir yere bağlamamanın adı olsa olsa aldatmacadır. Keşke işi baştan sıkı tutup bu ilginç durumu "şeytanın esiri olma" halinden daha farklı bir zemine taşısaydı diyebileceğimiz film, bu mühim aksaklığı görmezden geldiğimiz vakit büyük oranda  Cuddy ve Briggs arasındaki çekişmelerden, itişmelerden ve yakınlaşmalardan beslenen yolculuğa adapte olmaya çalışıyor. Bu noktada fena sayılmayacak bir yol filmine de dönüşüyor. Ancak en ilginç ve dramatik karakter olan Mary Bee Cuddy'nin filmin bütün yükünü omuzlaması ve sürpriz bir kırılma noktası sonrası var olan tuz biber de ortadan kalkıyor.

Filmin yapımcıları arasında Luc Besson'un da olmasını neye yormalı bilemiyorum ama The Homesman, yönetmeni ve başrol oyuncusu ortak The Three Burials Of Melquiades Estrada ile karşılaştırıldığında onun yanında çok zayıf kalan bir film. Tommy Lee Jones, Amores Perros, 21 Grams, Frida, Babel, Biutiful, Lust Caution, Argo gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini yapmış Meksikalı Rodrigo Prieto ile çalışarak Melquiades Estrada'nın güçlü western atmosferine benzer bir karakter oluşturmaya çalışmış. Çeşitli anlarıyla bunda başarılı da olmuş. Ancak film, yolculuk boyunca robot gibi tepkisiz üç kadının yükselişler göstermeyişiyle, kaçan Arabella'yı alıkoyan serseriyle, yolda karşılaştıkları Pawneelerle, konaklamalarına izin verilmeyen otel sahibine Briggs'in tepkisiyle eline geçen fırsatları işlemekte yetersiz kalan bir senaryoya sahip. (Burada Luc Besson'un günahı olduğunu pek sanmıyorum.) Oysa Cuddy, üç kadına yetecek kadar iniş çıkışlara, dramatik köşelere, kadın ruhunun derinlik içeren analizlerine muktedir bir karakter. Hilary Swank da zaten bu rollerin oyuncusu ve çok hakim bir performans gösteriyor. Ama bir tek onunla olmayacak kadar kuru kalabalık içeren The Homesman, bu kalabalığın şişirdiği irili ufaklı sahnelerle, kendi öz meselesini hakkıyla baştan sona elde tutamamasıyla, hele de resmen uzatılmış gibi duran son 10 dakikasıyla güçsüz bir yapım. Keşke şu kadroyla ve görüntü yönetmeniyle Guillermo Arriaga'nın özgün bir senaryosunu izleseydik.

1 yorum:

  1. kesinlikle her noktasına kadar katılıyorum.. fakat yine de etkilendiğimi belirtmeliyim filmden.

    YanıtlaSil