12 Mart 2007 Pazartesi

Shooting Dogs (2005)


Yönetmen: Michael Caton-Jones
Oyuncular: John Hurt, Hugh Dancy, Dominique Horwitz, Nicola Walker, Louis Mahoney, Steve Toussaint
Senaryo: David Wolstencroft, Richard Alwyn, David Belton
Müzik: Dario Marianelli

1994 yılında Ruanda’daki Hutu ve Tutsi kabileleri arasında yaşanan iç savaşta Hutular 3 ay içinde 800.000 tutsiyi katletmişlerdi. İnsanlık tarihinin bu en büyük soykırımlarından biri esnasında, Birleşmiş Milletler korumasındaki bir Hristiyan misyoner okul ve okulda bulunan 40 kadar Avrupalı kendilerini bir anda katliamın ortasında bulurlar. Okulda eğitim gören tutsilerle birlikte, çevreden okula sığınan 2500 civarında tutsi okula sığınırlar. Okulda görevli idealist genç öğretmen Joe ve Katolik rahip Christopher, bu halk için ne yapabileceklerini sorgulamaya başlarlar. Dışarıda onları öldürmek için bekleyen hutulara karşı korkunç bir süreç işlemeye başlar.

1994 yılında yaşanan bu insanlık suçu, 2000’li yıllarda daha bir önem kazandı. Bu epey gecikmiş duyarlılığa sinema dünyasından bir örnek olan Shooting Dogs, İskoç Michael Caton-Jones yönetiminde bir İngiliz filmi. 2004 yapımı Hotel Rwanda ile aralarında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da mevcut. Hotel Rwanda, bu korkunç süreci, zengin otel sahibi bir hutu olan Paul Rusesabagina ve tutsi olan eşi ile ailesi ekseninde, Hutu-Tutsi ortak bakış açısıyla işlerken, Shooting Dogs belki de en fazla sorgulanması gereken eleştirel gözle, Batı gözüyle bakmakta. Bu özeleştiri filme çok ağır bir misyon yüklüyor haliyle.

Ruanda’ya genel Avrupa yaklaşımını görebileceğimiz filmdeki karakterler kurgusal olsa da, okuldan kurtulanlarca anlatılanlar tamamen gerçek. Zaten o insanları filmin sonunda tanıma şansı da buluyoruz. İkisi de idealist bir rahip ve bir öğretmenin, Ruanda’da yaşananlarla birlikte batılılık, çağdaşlık, duyarlılık, idealizm, cesaret, insanlık ve inanç sorgulama sürecine girişleri dürüst bir dille anlatılmakta. Hotel Rwanda’ya göre biraz daha karamsar bir yaklaşımı benimsemiş olmasına rağmen, yapması gerektiği ölçüde vicdanlara saldırarak onun kadar etkili bir sinema dili kullanıyor.Yaşlı rahip Christopher ve genç öğretmen Joe, her ne kadar Batı’nın vicdani yaklaşımını temsil etseler de, genel anlamda Afrika’ya olan duyarsızlık ve çıkar oyunları karşısında yapabileceklerinin sınırlarını anlamakta gecikmiyorlar. Yine de okula sığınan tutsiler için sarfettikleri çabalar, gerçekte Afrika’da bulunan idealist insanların gayretlerini anlamamız açısından örnek teşkil edebilmekte.


Ancak özellikle eleştirel bölümler çok daha önem arzediyor. Okuldaki BM sorumlusu Fransız kumandan Delon’un, savaş sırasında büyükbabasının Yahudi sığınmacılara nasıl yardım ettiğinden bahsederek ve kendisinin de nasıl bir kökten geldiğini vurgulayarak övünmesi, aynı duruma kendisinin de düşüp çaresiz kalmasıyla sonuçlanıyor. Siyasi kararların, ne kadar idealist olursa olsunlar bireyler üzerindeki baskısı, barışa susamış Afrika’nın kötü kaderine karşı durmayı güçleştiriyor. Ancak film, siyasetin dışında, bireysel duyarsızlıklara da değiniyor. BBC muhabiri Rachel’ın Joe’ya söyledikleri buna çok çarpıcı bir örnek. Bosna’da görev yaptığı sırada, oradaki ölmüş beyaz kadınları annesiyle özdeşleştiren Rachel, Ruanda’dakileri sadece ölü siyahlar olarak gördüğünü itiraf ediyor. Bu düşünce, genel anlamda Avrupa ve dünyanın Afrika’ya bakışındaki sakatlığı, ırkçı acı gerçeği de gözler önüne seriyor. Filmin buna benzer cesur tespitleri, barışı sadece seyretmeye gelmiş Avrupa’ya, BM’e, basına eleştiri oklarını fırlatıyor. Bu süreç aynı zamanda inançların, cesaret limitlerinin ve yapılan seçimlerin de test edildiği bir süreç. Christopher ve Joe’nun temsil ettiği idealizmleri acımasızca test eden bu barbarlık karşısında ne yapılabilir?

Başrol oyuncuları John Hurt ve Hugh Dancy’nin performansları çok çok iyi. Özellikle 70'li yaşlarına merdiven dayamış olmasına rağmen son dönemlerin en çalışkan aktörlerinden biri olan Hurt, anlamsız Hutu-Tutsi savaşı yüzünden inanç bunalımına kapılmış siyah-beyaz tüm insanlara metanet aşılamaya çalışırken, kendi zorluklarıyla da baş etmek zorunda kalan rahip Christopher rolüyle ödüllere göz kırpıyor. Hele filme adını veren tartışma sahnesindeki rolü görülmeye değer. Köpekleri vurmanın ironisi, Avrupa çıkarcılığına ve sözde duyarlılığına çok anlamlı bir işaret niteliği taşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder