3 Mart 2007 Cumartesi

Brokeback Mountain (2005)


Yönetmen: Ang Lee
Oyuncular: Heath Ledger, Jake Gyllenhaal, Anne Hathaway, Michelle Williams, Randy Quaid
Senaryo: Diana Ossana, Larry McMurtry
Müzik: Gustavo Santaolalla

Yıl 1963. Jack Twist ve Ennis Del Mar adlı iki kovboy, bölgenin büyük çiftçilerinden biri olan Joe Aguirre'ın yanında işe girerler. Koyunları gütmekle görevli olan ikili vakit geçirmeden nöbetleşe olarak işe koyulurlar. Bir süre sonra birbirlerine karşı ilgi duymaya başlayan Jack ve Ennis arasında duygusal bir yakınlık oluşur. Çevre baskısı sebebiyle yaşadıklarını sır olarak saklamaya karar veren ikili işten ayrıldıktan sonra kendi yollarına giderler ve Ennis bununla da yetinmeyerek tanışıtığı Alma adlı bir kadınla evlenir.

Aradan uzun süre geçer, fakat iki genç adamın birbirlerine karşı hissetikleri güçlü duygular hala tazeliğini korumaktadır. Duygularını daha fazla bastıramayacağını anlayan Jack geri dönerek Ennis'i bulmaya karar verir.


Yılın en tartışmalı filmi Brokeback Mountain, kazandığı ödüller, radikal yapısı ve içerdiği farklı duygusallıkla oldukça özel bir film. Brokeback Mountain hep iki eşcinsel kovboyun hikayesi olarak tanıtıldı. Fakat film dikkatli incelenirse, salt eşcinsellik veya cinsellikten ziyade, Ennis Del Mar ve Jack Twist’in ilişkilerinin iş gereği uzun süre beraber vakit geçirmelerinin getirdiği yalnızlığın aniden sıra dışı bir aşk ve devamında bağlılığa dönüşmesi üzerine duygu yüklü bir hikaye olduğu anlaşılabilir.

Annie Proulx’un kısa hikayesini Larry McMurty ve Diana Ossana’nın senaryolaştırdığı filmde, iki yalnız kovboyun dağda beraber geçirdiği günler ilk yarım saatte gayet normal şekilde gelişiyor. Çobanlık yaparak, yemek pişirerek, fazla olmasa da konuşarak ve çevre şartlarıyla mücadele ederek günler geçiyor. Soğuk bir gecede aynı çadırda yatmak zorunda kalmalarıyla aralarında aniden olan şey bu iki kovboyun hayatının dönüm noktası oluyor. Daha sonrasında Ennis ve Jack’in ilişkilerinde anlatılmak istenen duygular aşk, sevgi, bağlılık ve tutku.

Ennis’in maço, geleneksel, aynı zamanda gizemli görüntüsü, Jack’in daha duygusal ve kırılgan yapısından ayrılırken, yalnızlık ortak paydasında buluşulduğu için aralarındaki ilişki önüne geçilmez bir hal alıyor. Ennis’in de söylediği gibi dizginleri olmayan bu ilişkinin önündeki engeller ise hiç de yabana atılır gibi değil. Her ikisi de evlenip çoluk çocuğa karıştıkları için toplum önünde kabul edilir bir profil çiziyorlar. Ama sık sık buluşmalarını, aslında en başta eşlerini aldattıkları yönüyle değil de, eşcinsel bir ilişki içinde olmaları bakışıyla değerlendiriyoruz ki, resmen teste tabi tutuluyoruz. Aksiyon veya komedilerin farklı boyutlarını nasıl ki sıkça görebiliyorsak, Brokeback Mountain’ın da romantizmin farklı bir tezahürü olarak değerlendirmemizde yarar var. Sırf iki erkek arasında yaşanıyor diye yürekleri burkan bir öyküyü hiçe saymak ya da daha kötüsü aşağılamak yanlış. İkisinden biri kadın olsaydı, belki öykünün diğer romantik filmlerden bir farkı kalmayacaktı. Fakat bu şekliyle de muhafazakar kesimi rahatsız ettiği için önyargılar ve karalamalar da maalesef beraberinde geliyor. Oysa bu haliyle Brokeback Mountain gerçekten güçlü ve yoğun bir film.


Ayrıca Ennis ve Jack kesinlikle feminen tipler sayılmaz. Hatta başlarda Ennis çırılçıplak yıkanırken bile Jack dönüp bakmıyor. Evlenip çocuk sahibi olmaları bir yana, şenlikte etrafı rahatsız eden iki serseriye haddini bildiren Ennis ve zengin kayınpederinin aşağılamalarından bıkıp onu dize getiren Jack belki de çoğu erkeğin cesaret edemeyeceği "erkek" özellikler sergiliyorlar. Yine de daha sert yapıdaki Ennis’in toplum kurallarına uyan, evli iki çocuklu maço duruşunun yasak ilişkisi ile çakışmasından doğan çıkmazın altı daha bir kalın çiziliyor. Bu da, kimi zaman Ennis’te bulamadığı ilgiyi dışarıda arayabilecek kadar sevgi bağımlısı Jack’ten ziyade Ennis Del Mar’ı merkeze taşıyor.

Heath Ledger ve Jack Gyllenhaal hem ruhsal, hem fiziksel açıdan fevkalade zor rollerinin hakkını o kadar iyi vermişler ki, yaşlı halleri yadırganır gibi olsada filmin genelinde, onların çoğumuza tuhaf gelen ilişkilerindeki gizemi çözebilmek için başvurulan yegane merci yüz ve vücut oyunculukları oluyor. Ennis’in karısı Alma’yı oynayan Michelle Williams’ı da unutmamak gerek. İçinden çıkılması güç bir durumun en trajik mağdurlarından birisi olan Alma rolünde Williams ürkütücü biçimde doğal bir oyun sergiliyor.


Ang Lee aşkı, sevgiyi ve ilişkileri merkez edinen filmlerinde karakterleri bağlamaya ve çözmeye çok önem veren ve bunda en yetkin yönetmenlerden biridir. Sense and Sensibility gibi Jane Austen’ın aşk ve bağlılığı en fazla sorguladığı eserlerinden birini filme almak tam da Ang Lee’ye göre bir hareketti belki de. The Ice Storm, Crouching Tiger, Hidden Dragon, Hulk gibi birbirinden gece-gündüz kadar farklı filmlerden sonra, 60-80 yılları arası Amerika’nın güneyini mesken edinmiş bu belki de bir “ilk” yapımı da albümüne koymuş oldu. Rodeosuyla, kovboy barlarıyla, kartpostal tadındaki doğa görüntüleriyle, country müzikleri, kıyafetleri, aksanlarıyla ama her şeyiyle Amerikalı filmin Tayvan’lı yönetmeni Lee, böylelikle üstlenemeyeceği tarz, giyemeyeceği kıyafet, giremeyeceği ortam olmadığını bir kez daha ispatlamış oldu.

Doğal görüntüler demişken vahşi batıya özgü parçalı bulutlu gökyüzü, uçsuz bucaksız alanları ve buna tezat olarak şehrin soğuk görüntüsünü çok iyi betimleyen kompozisyonlar, Gustavo Santaolalla‘nın tutkulu temasıyla buluşunca, son yılların en çarpıcı ve büyük ihtimalle yıllar sonra da hatırlanacak filmlerinde birisi ile karşılaşıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder