17 Nisan 2016 Pazar

Steve Jobs: The Man In The Machine (2015)


Yönetmen: Alex Gibney
Müzik: Will Bates

Steve Jobs: The Man In The Machine, Suriye doğumlu bir baba ile Amerikalı bir annenin çocuğu olarak 1955'te dünyaya gelen, küçük yaşta evlatlık verilen, zekası, azmi ve gençliğinde teknolojiye olan merakı yüzünden arkadaşı Steve Wozniak ile birlikte kurduğu "Apple" şirketiyle günümüzde 750 milyar $ değerinde bir markanın yüzü olan Steve Jobs'ın iş ve özel hayatını konu alan bir biyografi. Günümüzün en iyi belgesel yönetmenlerinden biri olan Alex Gibney tarafından çekilen film, Jobs'ın adını ilk duyurmaya başladığı 70'lerin sonlarından, 5 Ekim 2011 yılında 56 yaşında pankreas kanserinden ölümüne kadar geçen zamanda yaptığı icraatlarını ve sıradışı kişiliğini masaya yatırıyor. Bir belgeselin olmazsa olmazı arşiv görüntüleri ve kendisine yakın insanlar tarafından dile getirilen anekdotlar, yorumlar, duygular gayet aydınlatıcı. Teknolojik devrim niteliğindeki Jobs icraatlarının çağımız iletişim kültürünün oluşmasına sağladığı katkılar göz önüne alındığında, belgeselin önemi daha da artıyor. Gerçi onun hakkında Steve Jobs: Consciously Genius (2012), Steve Jobs: The Lost Interview (2012) ve bir sürü TV belgeseli yanında, Ashton Kutcher'lı Jobs (2013) ve Aaron Sorkin'in yazıp Danny Boyle'un yönettiği Michael Fassbender'lı Steve Jobs (2015) gibi filmler de mevcut.

Bu yapımlar arasında en iyisi olduğunu düşündüğüm, Alex Gibney'in akıcı kurgusuyla şekillendirdiği The Man In The Machine, modern çağın en önemli figürlerinden biri olan Steve Jobs markasına daha temkinli bir gözle baktığı için mutlaka görülmesi gereken bir yapım. Gibney elinden geldiğince tarafsız olmaya çalışsa da, ölümünden sonra toplumda John Lennon veya Martin Luther King'e gösterilen ilgiye benzer bir ilgiye mazhar olan Jobs'ın devrim yaratan bir mucit ve başarılı bir işadamı portresine baktığı kadar, sorunlu, hatta karanlık yüzüne de bakma cesareti gösteriyor. Cesaret çünkü onu bu kadar çok seven insanların gözünde kusursuz bir dahi olmasının yarattığı ilüzyonu da mercek altına alıyor. Zira Steve Jobs, hayranlarının onu gördüğü şekliyle kusursuz bir insan değil ve birilerinin bu tabu ile ilgilenmesi iyi olmuş. Çapsız bir Steve Jobs güzellemesinin bunu yapması zor. Bu biyografinin tarafsızlığa ihtiyacı var.


Jobs'ın keşif ve üretim aşamasındaki teknik dehasını, ortaya çıkan ürünü felsefi boyutlara varan pazarlama dehasıyla bütünleştirmesiyle paralel biçimde ele alan film, daha çok ikinci dehaya yönelen bir tavır sergiliyor. "Bence önemli olan sadece ürün hakkında konuşmak değildir. Bu ürünü kullanarak nelerin mümkün kılınacağı ve gelecek nesillerin nasıl olacağı fikrini vermek de önemlidir." Jobs'a ait bu sözler, onun en az üretim aşaması kadar pazarlama aşamasına da verdiği önemi kanıtlar nitelikte. Ürün tanıtım sunumlarını bir stand up şova dönüştürmesi, verdiği demeçlerde teknik ayrıntılardan çok, o ayrıntıların kullanıcılara nasıl kolaylıklar sağlayacağı üzerine anlaşılır bir dil kullanması, onu insanların gözünde bir rock yıldızına çeviriyor. Popüler bir ürünün reklam yüzü genelde ünlü biri ya da birileri olurken, iPhone ve türevlerinin tek yüzü, onu tasarlayan ve pazarlayan adamın bizzat kendisi oluyor. Bu ürünler o kadar çok beğeniliyor ve satılıyor ki, bu adamın iş ve özel hayatındaki çalkantılarla, etik olmayan veya yasalara aykırı hiçbir davranışı ile kimse ilgilenmiyor. Bu gözü kapalı sevgiyi sorgulamak isteyen Gibney, çoğu kimsenin bilmediği, üstünkörü bildiği veya bilip de ilgilenmediği birtakım gerçekleri kanıtlarla ve tanıklarla irdeleyerek bir duruş ortaya koymak istiyor.

İlk zamanlarda yakın dostu ve iş arkadaşı Wozniak ile birlikte yaptıkları atari oyunundan kazanılan paradan Wozniak'ın payına düşeni ondan habersiz kesmesi, sevgilisi Chrisann Brennan'dan olan kızı Lisa'yı kabullenmekte zorlanışı, Amerika'dan vergi kaçırmak için yaptığı ayak oyunları, Apple'ın en büyük tedarikçisi olan Çin'deki Foxconn şirketinde dönen tuhaf olaylar, "Gizmodo" meselesi Gibney tarafından makul ölçülerde ve yorum katılmadan anlatılmış. Özellikle Çin'deki Apple'a bağlı fabrikaların kimyasal atıklarla çevreye verdikleri zarara karşı tutumunu da belirtmek gerek. 2010 yılında Çinli aktivist Ma Jun bu çevre sorununu görüşmek için tüm teknoloji üreticileriyle temasa geçmiş, Jobs'a da bir mektup yazmış. Apple hariç tüm şirketler yanıt vermiş. Üstelik Jobs şirketten ayrılana kadar Apple, Ma Jun ile konuşmayı kabul etmemiş. İşte bütün bu arızalar, bu dehanın gölgesinde kalan çarpıcı gerçekler olarak Gibney'in "kral çıplak" dediği anları oluşturuyor. Elbette Gibney özellikle bunu demek için filmini çekmemiş. Ama dünya çapında milyonlarca satmış iPhone'un sadece bir tanesinden 300 dolar kar eden Apple'ın yüzü Steve Jobs'ın vergi, çevre kirliliği, ebeveynlik, dostluk gibi hassas kavramlara ters düşen kararlarının bunca zamandır görmezden gelinmesini içine sindirememiş belli ki. Çok da iyi etmiş. Steve Jobs'ın bir de karanlık yüzü olduğunu çok mühim bir belgeselle lafta bırakmamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder