30 Nisan 2016 Cumartesi

D'Ardennen (2015)


Yönetmen: Robin Pront
Oyuncular: Jeroen Perceval, Kevin Janssens, Veerle Baetens, Jan Bijvoet, Viviane de Muynck, Sam Louwyck, Eric Godon
Senaryo: Robin Pront, Jeroen Perceval

İlk uzun metrajını yöneten Robin Pront'un, senaryosunu filmde Dave'i canlandıran Jeroen Perceval ile birlikte yazdığı D'Ardennen, bir soygun sonrası kaçarken yakalanan Kenneth ve onu bırakıp kaçmak zorunda kalan Dave adında iki kardeşin hikayesi. Mahkemede kardeşini ve soygun sırasında araba kullanan sevgilisi Sylvie'yi ele vermeyen Kenneth, yedi yıl hapis cezasına çarptırılır. Hapisten çıkınca da hiçbirşeyin bıraktığı gibi kalmadığını anlar. Gayet tanıdık gelen bu hikayeyi eline yüzüne bulaştırmayan, ama bazı önemli eksiklikleri kapatmadığı için aksayan film için, genel anlamda iyi yönetilmiş fakat iyi yazılmamış denebilir. Mesela soygun, yakalanma, mahkeme, ceza ve Kenneth'in hücresine girişi filmin ilk üç dakikasında gerçekleşiyor. Zaten birkaç dakika sonra da Dave ve Sylvie'nin sevgili olduklarını, Kenneth'in de iyi halden dördüncü yılında salıverileceğini öğreniyoruz. Hal böyle olunca Kenneth'in "içerde canıma okudular" demesi hiç inandırıcı gelmiyor. Neyse ki Kevin Janssens'in performansı Kenneth'i rahatsız edici bir tip olarak göstermekte yeterince iyi. Hatta uzun süre film sadece onun omuzlarında yükseliyor. Bir ara Kenneth'in habersiz olduğu bir aşk üçgeni ekseninde seyredip sıkıcı hale gelmeye başlayan film, "hikaye nereye doğru evrilecek" meselesini, "Kenneth bu ilişkiyi ne zaman öğrenecek, öğrenince ne yapacak" seviyesine çekiyor.

Film boyunca başını türlü dertlere sokan Kenneth, son ve büyük bir belaya bulaşarak Dave'i de bu belanın içine çekiyor. Böylece bir şekilde Kenneth'in yanlış seçimlerinin bedelinin, aynı zamanda Dave'in dört sene önce kardeşini bırakıp kaçmasının kefaretinin ödenmesinin önü açılıyor. Borgman'dan hatırlayacağımız Jan Bijvoet'in canlandırdığı eksantrik kötü adam Stef ve onun kadar arızalı sağkolu Joyce'un son düzlüğe dahil olmalarıyla heyecan ve gerilim dozunu yükselten film, sert ve sürprizli bir finalle misyonunu tamamlıyor. Misyonu neydi diye düşünürsek, Sylvie'nin grup terapisinde yaptığı konuşmada da belirttiği üzere, başımıza gelenlerin bizim doğru veya yanlış seçimlerimizden kaynaklandığı gerçeği yanında, havanın nasıl olacağına, kime aşık olacağımıza, bir kazaya karışıp kötürüm kalıp kalmayacağımıza karar veremiyor oluşumuz gerçeğini de hatırlatmak. Yani ikisini yanyana koyarak hatırlatmak. Bunu biraz kafası karışık biçimde de olsa tamamlıyor. Ama Robin Pront'un, özellikle finale doğru Kenneth'in kardeşi Dave'e olan yaklaşımını tasarlarken yaşadığı kafa karışıklığı, bu iki karakter arasındaki dramatik matematiği biraz sarsıyor. Bu kararsızlık, gidiş yolu doğru ama sonucu yanlış bir probleme benziyor. Aslında filmin geneline bir şekilde kendi doğru sonucunu bulmuş gözüyle bakabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder