Yönetmen: Iris Kaltenbäck
Oyuncular: Hafsia Herzi, Alexis Manenti, Nina Meurisse, Younès Boucif, Radmila Karabatic
Senaryo: Iris Kaltenbäck, Alexandre de La Baume, Naïla Guiguet
Müzik: Alexandre de La Baume
Bir hastanede ebelik yapan Lydia, kendisini aldattığını itiraf eden erkek arkadaşından ayrılır. Bu sırada en yakın arkadaşı Salomé ona hamile olduğunu söyler. Birkaç ay sonra bir gece son durağa kadar uyuduğu otobüsün şoförü Milos ile aynı gece ilişkiye girer. Uzun süreli bir beraberlik yaşayacağını düşünürken Milos'un bunu tek gecelik bir ilişki olarak gördüğünü söylemesi üzerine Lydia bir kez daha terk edilmenin acısını yaşar. Salomé'nin doğum yaptığı gün onun bebeğini kucağında taşırken hastanede Milos'a rastlar. O anda geri dönüşü hiç de kolay olmayacak bir yalan aklına gelir. Iris Kaltenbäck, Alexandre de La Baume ve Naïla Guiguet'ten oluşan senaryo ekibinden Iris Kaltenbäck'in yönettiği La ravissement, Lydia'nın bu yalanının katalizör olduğu sade ve hüzünlü bir dram. Tercih olarak Lydia'yı sakin ve abartısız olarak tanımlayan film, bu ruh hali üzerinden rotasını çiziyor. Hikaye olarak çok müsait olduğu üzere kavga, gürültü, kaos yüklü bir dram tuzağından kendini soyutlayıp, bu hikayenin çatışmalarını daha olgun, duygusal ve hüzünlü bir zemine taşıması, etkisinden bir şey götürmüyor. Zira ortada çok güçlü bir dram var. Öyle ki, Yeşilçam entrikalarını da anımsatan bu kurulum komediye bile uygun hale getirilebilirdi. Ama senaryo bu haliyle çok daha iyi bir denge tutturup Lydia'nın ve ortalardan itibaren Milos'un dramlarını oya gibi işleyerek o nahif atmosferinin kanatları altında tansiyonunu yükseltmeyi biliyor.
İlişkiler yönünden şansı yaver gitmeyen, üstelik en yakın arkadaşı mutlu beraberliğini bir bebekle taçlandırmışken kendini duygusal boşluğa düşmüş bulan Lydia, hiç de kötü niyetli bir kadın değil. Ama bu boşluğun insana neler yaptırabildiğini farklı filmlerde, farklı şekillerde, farklı sonuçlarla defalarca gördük. Ama La ravissement, girişi, gelişmesi ve sonucuyla farklılık iddiasında olmayan, kendi doğallığı ve hikayeyi kurgulayış şekliyle zaten çok çekici olabilen bir dram. Lydia'nın ilişki talihsizliğine ve bunun sonucu olarak yalnızlığına bulduğu çözümün ironiler taşıdığı ve kontrolden çıkmaya çok müsait olduğu bariz. Zaten o da hem bu barizliği göremeden ya da görmezden gelerek, hem de sonunu düşünmeden bu işe giriyor. Masum gibi görünen ama tehlikeli, içgüdü olarak tanımlanan ama bencilce, kutsal gibi görünen ama suç teşkil eden bu seçim ve onun getirdiği süreç filmin her anını ilginç kılıyor. Lydia'nın yalanının dallanıp budaklanmasını, başka insanların da habersiz ve masum bir şekilde bu yalanın peşinden gidişini izlemek gerçekten yürek burkucu. Bu yüzden Lydia'ya karşı öfke, empati, sempati, acıma duyguları birbirine karışıyor. Bir senaryonun becerisini ve gücünü hissettiğimiz çeşitli anlar görüyoruz. Üstelik ağırlıklı olarak Lydia'nın dramına ortak olsak da onun bu yalana alet ettiği Milos tarafında da başka bir dram yaşanıyor. Film, her ikisinin de hayatını etkileyecek bu sahte düzenin keşkelerini bize gösterirken bile huzursuzluğun nefesini ensemize yerleştiriyor.
Lydia'nın mumunun ne zamana kadar yanacağını, nasıl söneceğini, sönüp sönmeyeceğini bilmemenin yarattığı tansiyon, böylesi nahif bir anlatıma fazla gibi bir dramatik yapı olarak görünse de, film bu belirsizliği kendi karakteri içinde çok iyi öğütüyor. İfade yerindeyse, özellikle sonlara doğru kontrollü bir kaos ile ilerliyor. Ne kadar kontrollü de olsa, çözülüm noktasında yaşanması gereken sancılar da yadsınmıyor. Lydia, mesleği gereği bir hak olarak gördüğü bir konumu elde edememenin hayal kırıklığından ötürü, kendine göre masum bir çıkış noktasından yara bere içinde döneceği kaçınılmaz aldatmacasına kapıldıkça, o alışık olduğu doğum sancılarının benzerini kendi ruhunda yaşamaya başlıyor. Milos için ise, hayatının dönüm noktası sayılabilecek bir olayın aslında önemli bir kazaya gebe olduğu gerçeğinden habersizlik pusuda bekliyor. Hassas konularda söylenen yalanların (hatta filmden bağımsız olarak atılan iftiraların) kartopu etkisiyle masum hayatları da içine katarak çığ şeklinde yutmasından meydana gelen çatışmaları harcına çok iyi katmış bir film La ravissement... Cannes Film Festivali’nde aday olduğu üç farklı bölümden SACD ödülü (Dramatik Yazarlar ve Besteciler Derneği) kazanan film, çok ses getirmeyen iyi yapımlardan biri. Yukarıda senaryonun Lydia'yı sakin ve abartısız olarak tanımladığından söz etmiştik. Tunus asıllı Hafsia Herzi de bu tanım için çok uygun bir seçim olarak durmakta. Keza, Milos rolündeki Alexis Manenti de öyle. Böylece aktörlük yönünden de iyi bir uyum mevcut.
Film çok ilgimi çekti, internette izlemek için aradım ama henüz yayında değil. İlk fırsatta izleyeceğim, notumu aldım. Teşekkürler.
YanıtlaSil