17 Nisan 2012 Salı

The Front Line (Go-ji-jeon) (2011)


Yönetmen: Jang Hoon
Oyuncular: Sin Ha-gyoon, Ko Soo, Ryoo Seung-soo, Ko Chang-seok, Lee Je-hoon, Jo Jin-woong, Kim Ok-bin, Ryoo Seung-yong, Park Yeong-seo
Senaryo: Park Sang-yeon
Müzik: Pa-ran Dal, Young-gyu Jang

Rough Cut (2008) ve Secret Reunion (2010) filmlerinin yönetmeni Jang Hoon’un yeni filmi The Front Line, Kore tarihinin kanayan yarası olan Kuzey – Güney savaşına, savaşın sona erdiği 1951 yılından bakan güçlü bir dram. Aerok tepelerinde görev yapan bir bölüğün içinde geçen hikâye, disiplinsizlikte bulunduğu gerekçesiyle Harekât Merkezi Subayı Kang Eun-pyo’nun, bölüğe ait bir silahla öldürüldüğü belirlenen bölük komutanının şüpheli ölümünü araştırmak üzere Aerok’a sürülmesiyle polisiye bir hüviyet kazanıyor. Film, bu şüpheli durumu seyirciye unutturmadan, fakat başka unsurları da işin içine katarak harcını iyice sağlamlaştırıyor. Kuzey ve Güney arasında sürekli el değiştiren bir tepe ve o tepeyi neredeyse rüşvetle dönen bir postane haline getiren iki taraf askerleri, başroldeki güneyli askerlerin kişisel dramları, filmin belli bir noktasına kadar ince ince işlenen 1950’de Pohang’da meydana gelenlerin trajedisi, Kuzeyli keskin nişancı İki Saniye’nin filme kattığı ivme ve Kang Eun-pyo ile Kim Soo-hyeok arasında geçmişe dayalı sıkı dostluğun bu cinayet davası yüzünden inişli çıkışlı hamlelerle test edilişi derli toplu biçimde tabloda yerini alıyor.

The Front Line, yönetmen Jang Hoon’un Secret Reunion’da da başarıyla işlediği üzere Kuzey ve Güney taraflarının yaşadıkları husumetin arka plânındaki kardeşliğe de değinmeden geçmiyor. Ne için savaştıklarını tam olarak idrak edememiş iki kardeş halkın bu zoraki düşmanlığı her ne kadar Güney tarafından işlense de, bu düşmanlığı sorgulayan her Güney Kore yapımında görüldüğü üzere savaşın anlamsızlığının tüm Kore fertlerine olan trajik yansımalarına bolca rastlanıyor. Hatta bazen bu husumeti bir kenara koyup, genel anlamda savaş kavramının yarattığı, sonradan vicdani çöküntülere sebep olacak ikilemler yüzünden aynı taraf askerlerinin bile birbirlerine yapabileceklerini cesurca ortaya koyuyor. Ateşkes ilân edilip savaşın bitmesine saatler kalmışken bile onur meselesi haline getirdikleri tepeyi almak için son bir kez mücadele etmeye kalkmaları da savaşın kuzeyi güneyi olmayan kör bir alışkanlık hâli olduğu eleştirisini kanlı biçimde deklare ediyor.


Kısa Güney Kore sinema tarihinin en güzel savaş karşıtı yapımlarından biri olan Welcome To Dongmakgol’da bir Kuzey askerini canlandıran Sin Ha-gyoon ile beraber özellikle Ko Soo ve Lee Je-hoon çok üstün performanslar sunuyorlar. Savaş sahnelerinin çiğ gerçekçiliği yanında karakterlere daha fazla odaklanan bir anlatım benimseyen Jang Hoon, tarafların sürekli birbirlerinden alıp tekrar kaybettikleri tepe mücadelesini sabit bir noktadan farklı zaman dilimlerinde kurguladığı kısa bir sahneyle ya da iki tarafın birbirine girmeden önce sisli cephelerden şarkı söyledikleri bölümle becerilerini sergiliyor. Bununla birlikte yönettiği üç filmiyle A sınıfı bir yönetmen olduğu gerçeğini perçinliyor.

Senaryoyu yazan Park Sang-yeon ise 2007 yapımı May 18 filminin tarihsel gücünü bana göre yeterince güçlü yansıtamayan, hatta içine sulu komedi sahneleri bile serpiştiren istikrarsız tutumunu The Front Line’da disipline etmiş görünüyor. Ama karakterlerin duygusal yönünü adım adım koyultma yöntemlerinin katı bir disiplinle ruhsuzlaştırılması söz konusu değil. Tam tersi, filmin tam da ihtiyacı olduğu dramatik özgürlüğü kendi lehine çevirdiği anlar çok fazla. Bir Güney Kore savaş başyapıtı olan Taegukgi Hwinalrimyeo kadar olmasa da, onunla aynı paragraf içinde adının geçmesini hak eden bir film The Front Line.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder