3 Haziran 2009 Çarşamba

This Is Spinal Tap (1984)


Yönetmen: Rob Reiner
Oyuncular: Michael McKean, Christopher Guest, Harry Shearer, Rob Reiner, Tony Hendra, R.J. Parnell, David Kaff, Bruno Kirby, Fran Drescher
Senaryo: Michael McKean, Christopher Guest, Harry Shearer, Rob Reiner
Müzik: Michael McKean, Christopher Guest, Harry Shearer, Rob Reiner

Efsanevi İngiliz heavy metal grubu Spinal Tap... 17 yıl, 15 albüm, 30 küsür eleman değişikliği.. Grubun en büyük hayranlarından Martry DiBergi, artık onlarla ilgili bir belgesel çekme zamanının geldiğini düşünerek, grubun 1983’deki Amerika turnesini filme alıyor ve ortaya This Is Spinal Tap adlı “rockümanter” çıkıyor. Sam Dunn belgeselinden iyi olmasın, bu turne esnasında grubun geçmişi, elemanlarla yapılan röportajlar, özel hayatları ve başlarından geçen ilginç olayları izliyoruz. İlk olarak çocukluk arkadaşı iki gitaristle 1955’lerde yola çıkan, uzun süre üç kişilik çekirdek kadroyla ilerleyen grubun baterist yönünden tuhaf bir sıkıntısı vardır. Gruba giren bateristler bir süre sonra esrarengiz biçimde ölmeye başlarlar. Biri başkasının kusmuğunda boğularak, biri bahçede kaza yaparak, biri de durup dururken “patlayarak” ölmüştür.

DiBergi belgeseli çekerken grup Polymer Records ile bir anlaşma imzalamış, yeni albümleri Smell The Glove’u piyasaya sürmek üzeredir. Amerika turnesi grubun kariyerinde yeni bir dönemeç olarak görülmektedir. Fakat albüm kapağı cinsiyet ayrımına fazlaca oynayınca albüm simsiyah bir kapakla piyasaya sürülür. Tabi bu durum grubu deli eder. Ondan sonra da turne boyunca yaşanan talihsizlikler grubun yakasını bir türlü bırakmaz.


Yukarıdaki girişin tamamı yalandan ibaret. Çünkü This Is Spinal Tap, yönetmen Rob Reiner’ın çektiği, her şeyiyle bir “yalan belgesel”. Sahte yönetmen Marty DiBergi rolünü de üstlenen Reiner, bu adın esin kaynağını da bir röportajda anlatmış: “Marty” Scorsese’den, “Di” DePalma’dan, “Berg” Spielberg’den, “i” ise Fellini’den alıntıymış. Grup elemanları ise ritm gitarda David St. Hubbins (Michael McKean), solo gitarda Nigel Tufnel (Christopher Guest) ve bas gitarda Derek Smalls (Harry Shearer)’dan oluşmakta. Hepsinin heavy metal camiasında gerek isim, gerek görünüş olarak referanslarını bulmak mümkün. Sahte bir geçmiş, sahte elemanlar, sahte şarkılar, albümler, albüm kapakları, turne vs. her şey sahte. Ama bu o kadar ciddi bir sahtelik ki, film hakkında hiçbir ön bilgisi olmayan biri izlediğinde gerçekten böyle bir grubun yaşadığı hissine kapılabilir. Nitekim öyle de olduğuna dair bir sürü yaşanmış anekdot var.

Günümüzde otoritelerce kült komediler arasında saygın bir yeri olan, oyuncakları piyasaya sürülmüş, çeşitli enstruman reklamlarına malzeme olmuş, üyeleri Simpson ailesine bile konuk olmuş bu muhteşem filmin tanıtımı o yıllarda neredeyse baştan savma yapılmış. Hiçbir büyük film şirketi filmi satın almak istememiş. Öyle ki insanlar işi ciddi sanıp sazan gibi Reiner’a neden hiç tanınmamış bir rock grubuyla ilgili bir film yaptığını sormuşlar. Üstelik Spinal Tap, film çekiminden önce nabız yoklamak için Los Angeles’ta birkaç kez canlı çalarak sahneye bile çıkmış. Tabi konser atmosferinde çifte kavrulmuş seyirci, grubu hiç yadırgamamış. Pek hasılat yapmayan film, esas başarısını video kuşağının yavaş yavaş kendilerini keşfedip, onları birer fenomene dönüştürmeye başlamalarıyla sağlamış. Günümüzde Tap’ler gerçek bir saygı abidesi konumundalar. İki albümleri var. Kaliteli müzik dergilerine gerçek ve tabiki “yalan” röportajlar vermişler. Hala onları bir grup sanan insanlardan söz etmek mümkün.

Bir kere hard rock-heavy metal çemberinden geçmemiş, özellikle 80’lerin hard’n heavy kültürüne itinayla uzak durmuş kimseler için çoğu sahnenin tadına varmak çok zor olacaktır. Rock gruplarının etrafını sarmış klişeleri mükemmel biçimde makaraya saran film, türle hatırı sayılır bir geçmişi paylaşmış benim gibi insanlar için komik ötesi anlar barındırıyor. Albüm isimleri, kapakları üzerine dönen geyikler, prodüksyon ve menejerlik faaliyetleri, tur esnasında yaşanan binbir türlü aksilikler, gruptan birinin şirret sevgilisinin grup işlerine burnunu sokmasıyla dengelerin bozulması, özellikle de ying-yang gibi olan iki grup üyesinin arasını açması ve çok daha fazlası. Premiere, Empire gibi daha bir çok derginin, ne zaman en iyi film veya komedi filmleri listesi çıkarılsa dahil etmek zorunda hissettikleri bu “rockümanter”, şu ana kadar defalarca izlediğim, her izlediğimde de aynı keyfi aldığım için, o tekrar tekrar izleyip hiç sıkılmadıklarımla aynı kefeye koyduğum ender komedilerdendir. Metal belgeselinde Norveçli Death Metal gruplarını dergilerde görünce Alice Cooper’ın bunları Spinal Tap’a benzetmesinden farklı olarak, Spinal Tap ile tanışınca nostaljik bir yolculuğa çıkmanız kaçınılmaz.


This Is Spinal Tap, birtakım filmleri veya hayat tarzlarını ti’ye alayım derken, kendisi alaylık olan pek çok filmden çok farklı. O filmler, ince alay ile taklit arasındaki çizgiyi bir türlü çekememiş, 4 yaşındaki bir çocuğun bile biraz düşünse daha iyisini bulabileceği espirileri arka arkaya sıralamayı marifet saymışlardır. Tap, tüm hard rock-heavy metal klişelerini gözden geçirip, kendi oluşturacağı temaya en uygunları seçmeye çalışmışçasına olgun ve yaratıcı. Amerikalı yönetmen Reiner ile birlikte hayali İngiliz Spinal Tap grubunu oluşturan üç Amerikalı aktörün beraber yazdığı senaryo, kendi sahteliğini hiç kimseye çaktırmadan, şaşırtıcı biçimde üst düzey İngiliz mizah anlayışını Amerikan klişeleriyle kafa bulmak için ustaca kullanıyor. Ardı ardına skeçler şeklinde izlediğimiz Spinal Tap Amerika turnesinde yaşananlar, yaşanmış klişelerden hareket etmesiyle olsun, doğaçlama şüphesi uyandıran anlık espirileriyle olsun, gerçek bir yaratıcılık ve özgünlük ürünü. Üstelik yalan söylerken bile o kadar ciddi ki, filmin komiklik sigortasını sağlayan en önemli unsurlardan biri de bu ciddiyet zaten. Metal belgeseli gerçek bir “rockumentary” iken, This Is Spinal Tap, rockumentary yapısını sahtelikle birleştirerek “mockumentary” denen türün saygın isimlerinden biri olmuştur.

DiBergi ile Nigel Tufnel’in sohbetleri gerçekten olağanüstü. Tam 11 seviyesine çıkabilen amplisi ve Mozart ile Bach arasında bir “Mach” soundu elde ettiğini iddia eden piyano stiliyle Nigel tam bir parodi harikası. Kendi yazdığı epik rock opera üçlemesinin bir halkası olan “Aşk Pompamı Yala” isimli eseriyle, gitarlarıyla, tişörtüyle, sakızıyla gerçek bir “sahte” ekol. Motörhead Lemmy’yi andıran tipiyle Derek Smalls aslında şirinlik derecesinde saf bir basçı. Havaalanındaki aliminyum folyo macerasına ve konserin birinde başına gelen talihsiz kazaya katıla katıla gülmemek elde değil. Solist ve gitarist David St. Hubbins ise diğer ikiliye göre daha olgun ve ciddi görünmesine rağmen o da bilimum komikliklerden nasibini alıyor. Çeşitli TV dizilerinde ve filmlerin yan rollerinde görünmüş bu üç aktörün performansı harika. Geçenlerde Truman Show’da Christof ile söyleşi yapan anchorman rolünde Harry Shearer’ı, Smallville’in bir bölümünde de Perry White rolüyle Michael McKean’ı görünce içim bir tuhaf oldu. Beni en çok şaşırtan ve sevindiren ise Christopher Guest’in hem yönetmen, hem de oyuncu olarak keşfedilmeyi bekleyen ufak çapta bir mockumentary kariyerine sahip olduğu öğrenmemdi. Zaten Tap hadisesinden sonra mokümanter manyağı olma tehlikesi de var. Tek kusuru 80 dakika olması.


Sahneyi bulamadıkları bir konser, Stonehenge faciası, Hava Kuvvetleri üssünde verdikleri bir başka konser, Elvis’in mezarı başındaki sohbet, yine muhteşem dörtlünün yazdığı acayip sözlerle dolu şarkılar ve daha buralara sığmayacak ayrıntılar, rockseverleri 8-9 parçaya bölecek türden. Daha önce kendisini bu kadar ciddiye alan ve o ciddiyet arkasını döner dönmez ona nanik yapan başka bir film izledim mi hatırlamıyorum. (Belki biraz The Usual Suspects!).. O kadar yazıldığına bakmayın. Yazarak anlatılacak bir film değil. Aslında bu kadar anlatacağımıza izlesek daha iyiydi.

Senaryolu bir belgesellik tadı veren Almost Famous, her hücresiyle bir belgesel olan Metal: A Headbanger's Journey ve belgesellerin en yalanı This Is Spinal Tap gibi üç kuşak film, belgesel türü ile rock müziğin çeşitlilik ortak paydasında buluştuğunun en güzel örneklerinden. Yaza damgasını vuran Red Hot Chili Peppers şarkısı Dani California’nın şahane klibinde de, Spinal Tap hissiyatıyla rock evriminin kritik safhaları hiciv edilmiş, her detayı düşünülmüş ve hızlandırılmış bir belgesel-klip ortaya çıkarılmış. Tüm alaca-bulacasına, tuhaf suretlerine rağmen rock, gerçekliğin, çoksesliliğin, hoşgörünün timsalidir. Hayatların belgeselidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder