20 Ocak 2007 Cumartesi

Hostel (2005)


Yönetmen: Eli Roth
Oyuncular: Jay Hernandez, Derek Richardson, Eythor Gudjonsson, Barbara Nedeljakova, Jana Kaderabkova, Jan Vlasák
Senaryo: Eli Roth
Müzik: Nathan Barr

İki üniversiteli arkadaş olan Paxton ve Josh, yeni tanıştıkları İzlandalı Oli'yi de yanlarına alarak küçük bir Avrupa gezisine çıkmaya karar vermişlerdir. İyi vakit geçirmek amacındaki kafadarlar Amsterdam'da vakit geçirirken, Slovakya'da çok daha ucuza tatil yapabileceklerini ve güzel kızlarla tanışabileceklerini öğrenirler. Bunun üzerine hiç düşünmeden bu ülkeye doğru yola çıkarlar. Gider gitmez odalarına yerleşirler ve oda arkadaşları Natalya ve Svetlana adlı genç ve güzel iki kızla tanışırlar. Ne var ki, içlerinden Oli'nin ortadan kaybolması herşeyi değiştirir. Olayı araştırdıkça yabancıları kaçırıp işkence ile öldüren bir yeraltı örgütünün izlerine ulaşacaklardır.


Eli Roth, Quentin Tarantino desteğini de arkasına alarak yazıp yönettiği Hostel'den önce Cabin Fever isimli bir gerilime de imza atmış, düşük bütçeli korku-gerilim filmlerinin ortak özelliği sayılabilecek klişe unsurları bolca kullanmış bir yönetmen. Hostel'in ardından, farklı oyuncularla çekmeyi düşündüğü Hostel 2'nin yanında Hücre, Kutu, Kötü Tohum, Leş Yiyen Avcısı gibi isimlere sahip filmleri çekmeyi planlıyor. Hostel, Tarantino’nun “Korkunun Geleceği” diye lanse ettiği Roth’un vizyonu hakkında az çok fikir vermekte.

Film için pek çok referanstan söz etmek mümkün. Eurotrip gibi başlayan filmin ilk bölümleri, onun kadar eğlenceli olmasa da, bodrum katına doğru giden prosedürün nasıl işlediği hakkında oldukça başarılı. Hatta Eurotrip'teki “trende taciz” sahnesi bile fazlasıyla çağrışım yapmakta. Bu tip benzerlikler (veya kasti alıntılar) bununla sınırlı da değil. Eli Roth özellikle Pulp Fiction'a çok fazla selam yollamış. Otel lobisindeki televizyonda dublajlı Pulp Fiction'da, Jules’un İncil pasajı okuduğu sahne bunlardan en bariziydi. Marsellus’un inlemeleri nasıl Butch’un vicdanını titrettiyse, Kana’nın çığlıkları da Paxton’u aynı etkiyi yapıyor. Hele takip esnasında sokak ortası tesadüf, Pulp Fiction'daki Marsellus-Butch rastlantısına bu kadar benzer. Soyunma odasındaki geveze kasap da bir Tarantino filminin senaryosuna çok yakışırdı.

Hostel'de Tarantino’nun yanı sıra Takashi Miike’nin de etkisi görmezden gelinmemeli. Belki de sırf bu etki yüzünden film sıradanlığından bir nebze sıyrılmayı başarıyor. Miike aynı zamanda bir kez göründüğü filmde çok çarpıcı bir repliğe de imza atıyor. Bodrumdaki sahnelerde, koridorlarda onun ayak sesleri duyuluyor sanki. Filmin belki de en orijinal sahneleri olan bu “gore” gösteri, özellikle bu tarza ilgi duyan izleyici kitlesini gayet memnun edebilecek, hatta daha da fazlasını bekleyenlerin heveslerini kursaklarında bırakabilecek anlarla dolu. Ama Roth, bu mezbaha atmosferini, sırf kahramanına kahramanlık yaptırma kaygısıyla geleneksel klişelere kurban etmekte gecikmiyor. Altyapısını yer yer gerekli, kimi zamanda fuzuli detaylarla uzattığı kendi Eurotrip'ini, kabus triplerine idare eder biçimde döndüren Roth, filmin sonrasında iki ayağı bir pabuca girmişçesine o alıştığımız kaçış-takip-intikam üçgenine giriyor. Bunu yaparken de Tarantino tesadüfleri ile kendi klişe birikimlerini harmanlayarak filmi yabancısı olmadığımız şekilde bitiriveriyor.


Tarantino, Kill Bill setinin tozunu yutmuş Eli Roth’a kendi ekolüne uygun gördüğü bazı vasıflara sahip olmasından dolayı omuz vermiş olabilir. Bazı yönlerden haksız da sayılmaz. Onun yakın dostu Robert Rodriguez’de bir zamanlar Roth gibi düşük bütçeli, amatör ruhlu, mantık örgüsü üzerine fazla kafa yormayan filmler yapmıştı. Ama Tarantino veya Miike bazlı Uzakdoğu beslenmesi ortaya Hostel gibi ne olacağına karar verememiş filmler dizisi çıkaracaksa, Roth için bunun bir yol ayrımı olduğunu söylemek yanlış olmaz. En azından bir sonraki filminin afişinde "Hostel’in Yönetmeninden” ifadesine rastlamamız olası. Bünyesinde barındırdığı bayat mizah anlayışı, sakız delisi çocuk çetesi, işkence müzesi, dil ve aksan karmaşası, malum tesadüfler silsilesi orijinal şeyler peşinde beyhude koşuyor. Sebebi de Roth’un omzundaki melekler ve onlardan ödünç aldığı umursamaz disiplinden kaynaklanıyor.

Oyunculuk yönünden Jay Hernandez’den başkasından bahsetmek ne derece doğru olur bilinmez. Her ne kadar Hostel 2'de farklı karakterler düşünülse de, kahramanlığını açık ara ilan etmiş Paxton karakteri için, belki ilerde bir bilgisayar oyunu bile yapılabilecek potansiyel mevcudiyet sağlanmaya çalışılmış. Kısacası Eurotrip gibi başlayıp, belki de Miike’nin devreye girmesi ile kabusa dönüşmüş, Kana’nın çığlıklarıyla birlikte Tarantino’nun ayak seslerini duymaya başladığımız filmden, Roth’un piyasa kaygılı klişesiyle ayrılıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder