Yönetmen: Joon-ho Bong
Oyuncular: Song Kang-ho, Byeon Hie-bong, Park Hae-il, Bae Du-na, Ko Ah-sung
Senaryo: Joon-ho Bong
Müzik: Lee Byung-woo
9 Şubat 2000 tarihinde Güney Kore’deki ABD ordusu üssünün morgunda şişeler dolusu zararlı atık, sırf tozlu diye Amerikalı bir doktorun emriyle lavaboya dökülür. Bu atıklar doğrudan Seul’un Han Nehri’ne gider. 2002 yılı Haziran ayında ise nehirde tuhaf şeyler olmaya başlar. Bir gün, devasa tuhaf siyah bir yaratık köprüde asılı olarak herkesçe görülür. Bu yaratık hem yüzebilmekte, hem de karaya çıkabilmektedir. Aynı gün şehrin en işlek parkına dalar ve herkesi önüne katar. Üstelik ölümcül bir virüs taşıdığına inanılmaktadır.
Öte yandan yaşlı Hie-bong, saf büyük oğlu Kang-du ile bir büfe işletmektedir. Kang-du’nun küçük kızı Hyun-seo da onlarla birlikte yaşamaktadır. Yaratık, insanları öldürmekle kalmaz, bazılarını da kaçırır. Küçük Hyun-seo da babasının bir hatası yüzünden yaratığın eline düşer. Olayı duyan Hie-bong’un diğer çocukları Nam-il ve okçuluk sporu ile uğraşan, o gün de önemli bir müsabakadan gümüş madalya ile dönen Nam-ju yeğenlerinin öldüğünü sanarlar. Ama Hyun-seo ve birkaç kişi yaratık tarafından kanalizasyonun gizli bir bölümüne bırakılmıştır. Bir telefon ile babasına ulaşan Hyun-seo’nun yaşadığını öğrendikten sonra çeşitli girişimleri sonuçsuz kalınca dedesi, babası, amcası ve halası, gözüpek bir şekilde Hyun-seo’yu bulmak üzere harekete geçerler.
Öte yandan yaşlı Hie-bong, saf büyük oğlu Kang-du ile bir büfe işletmektedir. Kang-du’nun küçük kızı Hyun-seo da onlarla birlikte yaşamaktadır. Yaratık, insanları öldürmekle kalmaz, bazılarını da kaçırır. Küçük Hyun-seo da babasının bir hatası yüzünden yaratığın eline düşer. Olayı duyan Hie-bong’un diğer çocukları Nam-il ve okçuluk sporu ile uğraşan, o gün de önemli bir müsabakadan gümüş madalya ile dönen Nam-ju yeğenlerinin öldüğünü sanarlar. Ama Hyun-seo ve birkaç kişi yaratık tarafından kanalizasyonun gizli bir bölümüne bırakılmıştır. Bir telefon ile babasına ulaşan Hyun-seo’nun yaşadığını öğrendikten sonra çeşitli girişimleri sonuçsuz kalınca dedesi, babası, amcası ve halası, gözüpek bir şekilde Hyun-seo’yu bulmak üzere harekete geçerler.
The Host, yönetmen Joon-ho Bong’un üçüncü filmi. İlk filmi Barking Dogs Never Bite ile normal bir çıkışın ardından gelen, 2003 tarihli Memories Of Murder ile çeşitli festivallerde pek çok ödül kazandı. Bu başarının altında, klasik bir seri katil hikayesini, bazı türleri harmanlayarak özgün bir dile dönüştürme başarısı yatıyordu. Mizahi unsurları fazlaca kullandığı düşünülen bir anda, birdenbire gerilime, maceraya, ciddiyete yumuşak bir geçiş yapabilen bu anlayış, izleyenin ilgisini canlı tutmasını bilmişti. Filmin gidişatında benimsediği komedi öğelerinde kimi zaman abartıya kaçtığı düşünülse de, bu abartılı üslubun bile doğallıktan ödün vermeyen bir şekilde yansıtılması çok samimi bir atmosfer yaratıyor, izleyici film ilerledikçe bu sempatik dokuya alışmaya başlıyordu. Zaten o saatten sonra yapılan usta işi kurgulama sayesinde dozunda bir mizahtan, dozunda bir gerilime atlamak daha da kolaylaşıyordu.
2006 tarihinde çektiği The Host’da da bu özellikleri görmek mümkün. Kendine has komedi gerilim unsurlarına bu kez fantastik öğeleri de katan Joon-ho Bong, ünlü özel efekt oluşumu Weta ve yaklaşık 150 kişilik bir efekt ekibi ile çalışmış. Bu sebeple filmin görsel boyutu son derece profesyonelce halledilmiş. Ama buna benzer pek çok fantastik filmin düştüğü soğuk ve mekanik anlatım tuzağına düşmeyen, çok sıcak bir insani boyutu da ihmal etmemiş. Bunda Joon-ho Bong’un hakimiyetinin rolü büyük. Universal şirketinin filmin haklarını satın almasıyla 2008 yılında Amerikan yapımı bir The Host çekilecek olması, orijinal film ile ilgili söyleneceklere ilginç paralellikler oluşturuyor.
Alışageldiğimiz çoğu Hollywood ve onun etkisini taşıyan diğer benzerlerinde gördüğümüz üzere çeşitli sebeplerden mutasyona uğramış ya da bilinmeyenden gelmiş yaratık hikayelerindeki klişelerden biriyle başlayan The Host’un perde arkası, aslında yaşanmış bir gerçeğe dayanıyor. Seul’deki ABD üssündeki sivil yetkili McFarland, Han Nehri’ne formaldehit maddesi salınması emri vermiş. Bunun üzerine Kore hükümeti McFarland’ı yargılamak istemiş, fakat ABD onu Kore’ye vermemiş. Kendi halkından büyük tepki alan hükümet, olaydan ancak 5 yıl sonra McFarland’ı mahkemeye çıkarılabilmiş. Fakat suçlu bulunmasına rağmen nedense hiç hapis yatmamış.
The Host’un çıkış noktası olarak bu olayı seçmesi, devamında da bu acizliğin sonucu masum insanları yiyen ve kaçıran bir canavar ekseninde tokat gibi göndermelerde bulunması gerçekten çok anlamlı. Bu tavır, onu özel efekt denizinde boğulup hiçbir şey anlatmayan filmlerden çok ayrı bir yere koyuyor. Kore hükümetinin kendi acziyetini bir yaratığa dönüştüren The Host, kim bilir o yaratığın taşıdığı virüs(!) ile neleri ima ediyor.. ABD’nin güncel Ortadoğu politikalarına ve aradan geçen aylara yıllara rağmen dile getirdiği pişkinliklere iğne üstüne iğne batıran Joon-ho Bong, filmde kullandığı tek tük Amerikalı karakterlerin Kore yetkililerini nasıl kukla ettiğini gösteren sahnelerle ve korkudan zavallı durumlara düşen Kore bürokrasisi ile de çuvaldızı kendi vatanına acımasızca batırmayı ihmal etmiyor.
Joon-ho Bong’un klişeleri alt üst etme girişimleri bununla kalmıyor. Memories Of Murder’da nasıl “göremediğimiz şey bizi ürkütür” prensibini kurcaladıysa, The Host’da da aynı prensiple, farklı biçimde hareket ediyor. Daha filmin başlarında değişime uğramış (ve tasarım harikası) o dev yaratıkla tanışıyoruz. Hem de herkesin görebileceği şekilde Han Nehri üzerindeki köprüye asılı vaziyette.. Sonra suya dalıp, gündüz gözüyle kalabalığa karışıyor ve ortalığı darma duman ediyor. Onca Güney Koreli ölmesine rağmen medya sadece yaratığın yaraladığı Amerikan askerin sağlık durumuyla ilgileniyor. Kang-du’nun kargaşada kaybettiği kızını aramaktansa ölü ilan eden görevlilere zor da olsa inanan 5 kişilik ailenin yas tutma sahnesi görülmeye değer. Dramatik olması beklenen bir sahneyi bu kadar komik hale getirebilen bir mizahi yorum Joon-ho Bong’unki.
Bu verilen üç örnekteki gibi bir anlatım şekli, farklı suretlerde dönüşümlü şekilde karşımıza çıkıyor. Yani klişelerle kedi fare oyunu oynamak, çift taraflı hiciv ve doğal kaynaktan çıkma mizah.. Anlatım yönünden bu kadar renkli bir filmin görsel yönüne de kayıtsız kalmak çok güç. Peter Jackson destekli Weta tarafından hazırlanan ses ve görüntü efektleri, gerek kalabalık figürasyonlarla, gerekse teke tek mücadelelerin yer aldığı sahnelerle uyumu gözden kaçmıyor. Özellikle lağım sahnelerinin ürkütücü atmosferindeki hayranlık uyandırıcı sinematografi, Musa The Warrior, Together, Tale Of Cinema filmlerinde de çalışmış Hyung-ku Kim işbirliği ile sağlanmış. Ama yine Memories Of Murder’a dayanarak, Joon-ho Bong’un görüntü yönetimindeki titizliğini The Host’da da hissetmek mümkün. Hele o finalin görkemli aksiyonu, The Lord Of The Rings’de Peter Jackson’un yarattığı tüyleri diken diken eden Orta Dünya epik aksiyon anlayışı ile modern dünyanın frekans birliğini çağrıştırmıyor değil.
Yine benzer yaratık, canavar, doğal afet filmlerinin çoğunda unutulan dramatik yapı ve o yapının inşasında hayati rol oynayan oyuncuların performanslarını ikinci planda bırakan anlayış, elbette Joon-ho Bong’un tabiatına aykırı bir durum. Kahramanları 5 kişilik sıradan ve sevimli bir aileden ibaret olan The Host, bu fertlere yüklediği ve film ilerledikçe keşfettiğimiz insani yapıları sayesinde onları her yönüyle “gerçek” kılıyor. Birbiriyle sürekli kavga eden, küfür eden, ama her bir parçası için canlarını hiçe sayabilecek fedakarlıkla yoğrulmuş insan portreleri komik göründüğü kadar dramatik bir denge içindeler.. Tıpkı Joon-ho Bong’un sinema anlayışı gibi. Bong’un çok sevdiği ve filmlerinde rol verdiği Güney Kore’nin en klas aktörlerinden Song Kang-ho başta olmak üzere tüm başrol oyuncular, gerçeklerden beslenen fantastik bir öykünün sentetik görünmesine izin vermeyen diğer unsurlar.
The Host, ABD hükümetinin günümüz Irak politikası ile yaptığı yanlışları, o yanlışlardan faydalanma sürecini ve özrü kabahatinden büyük özürlerini güzelce gözler önüne seren, gerçek “virüs”ün nerede olduğuna dikkat çeken, duruşunun hakkını fazlasıyla veren farklı bir film. Ki bu tarz filmlerde fark kelimesine olan ihtiyaç göz önünde bulundurulursa mükemmel bir film. Henüz üç filmle büyük bir hayran kitlesi edinen 37 yaşındaki Joon-ho Bong’un bir başka klişeyi nasıl bozacağını izlemek meraklandırıyor, sabırsızlandırıyor. Güney Kore’de hasılat rekorlarını kırması bir yana, saydığımız özellikleri ile önemli bir film The Host.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder