Yönetmen: Vasilis Katsoupis
Oyuncular: Willem Dafoe, Gene Bervoets, Eliza Stuyck
Senayo: Ben Hopkins, Vasilis Katsoupis
Müzik: Frederik Van de Moortel
Bir sanat hırsızı olan Nemo, son işinde bir şeyler ters gidince soygun için girdiği bir "penthouse"dan çıkamaz. Paha biçilmez sanat eserleriyle bu çatı katında mahsur kalan Nemo, bu durumdan kurtulmak için zeki, soğukkanlı ve sabırlı olmak zorundadır. Genellikle lüks apartmanlarda ya da rezidansların en üst katında bulunan, "çatı katı" veya "teras katı" olarak da bilinen bir daire tipi olan penthouse, akıllı sistemlerle donatılmış süper lüks yaşam alanlarına verilen bir ad. Senaryosunu Hasret: Sehnsucht ve Pazar - Bir Ticaret Masalı gibi Almanya/Türkiye ortak yapımı filmleri yazarak yöneten Ben Hopkins'in Yunan yönetmen Vasilis Katsoupis ile birlikte yazdığı Inside, Katsoupis'in 2016 tarihli O filos mou o Larry Gus adlı belgeselinde sonra çektiği ilk kurmaca uzun metrajı olma özelliği taşıyor. Orijinal fikri de Katsoupis'e ait olan film, bu fikrin çok güçlü biçimde pratiğe dökülmüş hali. Tamamı bu dairede geçen, tek karakteri olan Nemo'nun bir türlü içinden çıkamadığı bu dairede yaşadıklarını işleyen Inside, hem bir tek mekan, hem de hayatta kalma filmi. Film boyunca kimse kendisine seslenmediği için adının Nemo olduğunu sinopsisten öğrendiğimiz kahramanımızı, bir rüya sahnesi hariç tamamen bu dairenin içinde görüyoruz. Nemo'nun helikopterle indiğini anladığımız dairenin sahibinin nerede olduğu belli değil. Yaşanan aksilik sonucu alarm sistemi devreye giriyor ama nedense ne polis, ne de daire sahibi bundan haberdar oluyor. Çünkü günler geçtikçe kimse gelmiyor. Bunların cevaplarını görmezden gelir veya makul çerçevelere yerleştirirsek -ki Katsoupis biraz da bunu talep ediyor- geriye ortada duran güçlü sinemanın tadını çıkarmak kalıyor.
Güvenlik kameralarının da görülebildiği büyük bir televizyona, belli bir süre yetecek kadar yiyecekle dolu bir buzdolabı ve kilere, ses geçirmeyen dev bir kapıya, şehri ayaklar altına seren bir manzaraya, küçük bir havuza, sulama sistemli minik bir bahçeye, kilitli kaldıkları için paha biçilmezliği de paha etmeyen tablolara ve ihtişamlı bir iç mimariye sahip bu penthouse, Nemo ile başrolü paylaşıyor. Hırsız Nemo'nun böyle lüks bir dairede milyonlarca dolarlık sanat eserleriyle kapalı kalmasının ironisini kullanabileceği çok geniş bir alan elde eden Katsoupis, türlü çağrışımlara kapı açan bu zengin dekordan pek çok çıkarım yapmamızı sağlıyor. Yeldeğirmenlerine kafa tutan bir Don Kişot, hapsolduğu ıssız adada hayatta kalmaya çalışan bir Robinson Crusoe gibi kurmaca karakterlere olan aşinalığımıza karşılıklar bulabiliyoruz. Nemo'nun evde ne kadar kaldığını tam olarak öğrenemesek de günlerin geçişini, mevsimin değişmesini gördükçe bunun uzun bir süre olduğunu anlıyoruz. Zaten günler geçtikçe psikolojik olarak ilk zamanlardaki tedirginlik, yabancılaşma, yakalanma korkusu, yerini bu kapalı kalma halinin zoraki kıldığı birtakım rutinlere bırakıyor. İnsanoğlunun her durum ve ortama alışma becerisinin sıra dışı bir durum ve ortam karşısındaki farklı yansımaları, içinde yer yer eğlenceli bir konfor da barındırıyor. Pandemi zamanının eve hapsolmuş bireyleri üzerinden yalnızlık, iletişimsizlik, normale dönememe endişesi, ölüm korkusu gibi meseleleri irdeleyen filmlerin izole ruh halini Inside'da sadece yalnızlık ve kurtulma içgüdüsü şeklinde duyumsuyoruz.
Günler geçip kimseler gelmeyince süresi belirsiz bir alışma evresinin tedirginliği, aynı zamanda huzuru, hatta pandemi dönemini andıran iç sıkıntıları birbirine karışıyor. Nemo, kendisinin olmayan bir hayatı, kendisinin olmayan bir evde yaşamak zorunda kalarak, artık her türlü korkuyu aşıp tek amacı bu durumdan kurtulmak haline gelen bir çaresizlikle lanetleniyor. Kendisinin de söylediği gibi, sahibi için bir yuva olan bu ev, ona bir kafes gibi geliyor. Evin de bir karakter misali kimi zaman Nemo'yu mutlu etmesi, kimi zaman çıkardığı sorunlarla onu zorlaması, giderek içinde hapsettiği adamı delirtmeye başlaması, Nemo'nun konumuna Don Kişot ve Robinson Crusoe ile birlikte Moby Dick'teki Kaptan Ahab'ı da ekletiyor. Günler ilerledikçe ve hepsi aynı mekanda yaşam enerjisini emen sıradanlıkta geçtikçe, bahçe sulama sisteminden içme suyu temin etmek gibi zeki hamleler, yerini tuhaf sunaklar hazırlayıp önünde saçma kelimeler mırıldanmaya sebep olan şamanik oyunlara bırakıyor. Can sıkıntısından icat edilmiş dinlere yapılan gönderme, duvara yazılan mektup, akvaryum balıkları, zafer ganimetlerine benzeyen büyük cam vidaları, Macarena, gizli oda, hizmetçi Jasmine ve daha bir sürü ayrıntı, bu evi ve Nemo'yu birbirlerine yakınlaştırdıkça uzaklaştırıyor, uzaklaştırdıkça yakınlaştırıyor adeta. "Enerji sonsuz zevktir", "sanat asla ölmez", "her yıkım yeniden yaratım gerektirir" türü kitabi cümleler ve monologlar bir şekilde bir yerlere oturuyor. Filmin en önemli etkilerinden biri de, "böyle bir duruma düşsek biz ne yapardık" empatisini kurdurabilmesi ki, böyle lüks bir dairede tek başına birkaç gün geçirme hayalinin gittikçe kabusa dönüşmeye başlamasına kritik dokunuşlar yapabilmesi. Sonsuz bir zevke benzetilen enerji kavramının tükenmesi halinde neye benzetilebileceği gibi örneğin.
Inside'ın ev ve insan arasındaki organik bağa olan eğilimi, teknolojik verilere göre tasarlanmış. Rezidans, plaza, gökdelen, penthouse ne dersek diyelim, süper lüks hatta akıllı ev kavramının bir yuva olmanın ötesinde, aile kavramından kopuk bir yalnızlık mabedi, bir burjuvazi sığınağı, umarsız bir refah gösterişi olarak konumlanışının yarattığı kişileştirme, karşısına bir hırsız olan Nemo'yu alıyor. Böylece ev ve insanın birbirine olan sınıfsal yabancılığı da kafasını bir yerlerden uzatıyor. Bize ait olmayanı kırıp dökmek daha kolaylaşıyor. Film formatında ise ev canavarı savunmasız insana karşı üstünlüğünü ilan ederken, bir barınağın artık insanın kurtulmaya çalıştığı bir hapishaneye/yaratığa dönüşmesine tanık oluyoruz. Günümüz canavarlarının çoğunun da insan tasarımı olduğunu bilerek... Yine de Inside seyirciyi alt metne boğan bir film sayılmaz. Güçlü görüntü işçiliği ona detayları, tasvirleri seven gizemli bir roman havası veriyor. Görüntü yönetmeni Steve Annis'in etkileyici karelerinin, ışık, gölge, dekor oyunlarının bunda payı büyük. Frederik Van de Moortel'in müzikleri de filme derinlik katarak özellikle ikinci yarı bu görüntü zenginliğiyle çok uyumlu duyuluyor. Ve usta aktör Willem Dafoe... Yönetmen Vasilis Katsoupis'in Nemo'nun tüm fiziksel ve ruhsal değişimlerini gösterebilmesi için adeta bir talih kuşu. Ensesinden akan teriyle, aksayan ayağıyla bile oynuyor sanki. Katsoupis ise bu ilk kurmacasıyla kolaya kaçmayıp tam tersi meydan okurcasına kendini zora koşan ve bunu yaparken sanatı da gözeten bir anlatım benimsiyor. Inside, afişinde yazdığı üzere "bir yalnızlık sergisi" misali etkileyici bir sinema vaat ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder