Yönetmen: Stephan Komandarev
Oyuncular: Eli Skorcheva, Gerasim Georgiev, Rozalia Abgarian, Stefan Denolyubov, Ivaylo Hristov
Senaryo: Stephan Komandarev, Simeon Ventsislavov
Müzik: Kalina Vasileva
Polis eşini yakın zamanda kaybetmiş 70 yaşındaki emekli öğretmen Blaga, zar zor geçinmekte, bir yandan da Bulgaristan'a yerleşmek isteyen bir genç kadına Bulgarca dersleri vermektedir. En önemli gayesi eşine düzgün bir mezar satın almaktır. Ama bir gün telefon dolandırıcıları onu ağlarına düşürüp bütün birikimlerini bir poşet içinde balkondan atmasını sağlarlar. Emniyete gittiğinde dolandırıldığını anlayan Blaga'nın yolu bu çeteyle bir kez daha kesişecektir. Urotcite na Blaga (Blaga's Lessons), Bulgar yönetmen Stephan Komandarev'in Posoki (2017) ve V krag (2019) filmlerinden oluşan üçlemesinin son halkası. Ülkesinin yozlaşmış, çürümüş sistemine farklı açılardan bakan, ahlaki ikilemleri deşmeyi seven Komandarev, son yılların en hayret verici dolandırıcılık tekniklerinden birinden hareketle senaryolaştırılmış etkileyici bir örnek sunuyor. Ülkemizde de çok ilginç vakaları bulunan telefon dolandırıcılığı mağdurları sadece Blaga gibi yaşlı insanlardan oluşmuyor. Yine Blaga gibi öğretmen, akademisyen ve eğitimli pek çok kesimden ve yaştan insanı da ağlarına düşüren bu çeteler, faaliyette oldukları ülkelerin güvenlik tehditlerinden devşirdikleri senaryolarla insanların birikimerini ele geçiriyorlar. Dışarıdan bu insanların nasıl safça bu senaryolara inanıp kendi elleriyle paralarını, takılarını teslim ettiklerine hayret etsek de, filmde de gördüğümüz üzere bu çeteler işlerini çok iyi biliyor.
Tabii bu işbilirlik, politik ve ekonomik sistemdeki istikrarsızlığın, çürümenin, hantallığın bireyler üzerinde neye ve kime inanacağını bilememelerinin ustaca kullanılmasıyla ortaya çıkıyor. Kurbanlarını bilinçli bir şekilde panikletmek ve onların devlete olan güvenlerini istismar etmek suretiyle söyledikleri yalanlar, çoğu özenle seçilmiş yalnız, dul, emekli ya da saf insanlar üzerinde etkili oluyor. Komandarev bu sürecin nasıl işlediğini, telefonla kurbanlarını nasıl ağlarına düşürdüklerini, masum insanları nasıl kurye olarak kullandıklarını gösteriyor. Hatta emniyetin başka insanlar da bu tuzağa düşmesin diye Blaga'yı bir seminerde konuşturmasını da gösterince acaba büyük bir kamu spotu mu izliyoruz düşüncesine kapılabiliyoruz. Ancak bu girizgah, hem varsa konuya yabancı olanlara altyapı hazırlamak, hem de Blaga'nın itinayla biriktirdiği parasını geri alıp alamayacağına dair hikayesini temellendirip geliştirmek için gerekli. Her ne kadar Blaga'yı dolandırıcılarla tekrar kesişme noktasına getiren fikir çok çabuk sonuca ulaşsa da, Komandarev'in Blaga'yı ahlaki ikilemle şekillendirip sınayacağı asıl evreye bir şekilde geçmesi gerekiyordu. Zaten o evreye geçilmesiyle filmin gerilim tonu daha koyulaşıyor. Bu ikilem, haliyle seyirci olarak yanında olduğumuz Blaga'nın gergin ruh haliyle ve kendi insanlığının karanlık tarafıyla yüzleşmesiyle bütünleşmemizi sağlıyor. İçimizden, biz olsak bu seçimi nasıl yapardık onunla mücadele ediyoruz.
Blaga'nın bu şekilde dolandırılmasını hazmedemeyip onu acımasızca suçlayan Amerika'da çalışan oğlu, seminerde tanıştığı ve tıpkı onun gibi dolandırılmış emekli polis memuru, Bulgarca dersi verdiği göçmen genç kadın gibi yan karakterler filme artı bir değer katmıyor gibi görünseler de, özellikle göçmen kadının etkisi öne çıkıyor. Blaga'nın mesleki takıntısını törpüleyen öğrenci masumiyeti, o kadar ülke varken neden Bulgaristan'a göç etmek istediğini vurgulayan dramatik hikayesi ve talihsizliği filme hacim katıyor. Bu arada birkaç defa Blaga'yı yaşadığı Shumen şehrine tepeden bakmak için seçtiği yüksek alanlara giderken görüyoruz. Sessizce şehre bakarken aklından geçenleri duyamıyoruz ama tahmin etmemiz için birçok farklı alternatife sahibiz. Mesela öğrencisine, durumu zaten kötü olan Bulgaristan'a neden yerleşmek istediğini sorduğunda sezdiğimiz o sıkışmışlık halini, eşini yeni kaybetmiş, üstüne dolandırılmış bir kadının bu şehre tepeden bakışındaki kederden anlamak pek zor değil. Bunun yanında, bir dilbilgisi öğretmeni olarak insanların günlük yaşamda yaptıkları imla hatalarını düzeltirken, kendi ahlaki kodlarında yaşadığı hataları düzeltmekteki, o içine düşmek istemediği tezattan da muzdarip. Zaten finaliyle ikilemini, tezatını ne yana savurduğunu çok çarpıcı biçimde gösteren bir film. Özellikle üç ödül aldığı Karlovy Vary Festivali’nde ödüllerden birini alan Eli Skorcheva'nın Blaga performansının da ikna edici gerçekliğiyle güçlenen filmin, Bulgaristan'ın Oscar adayı olduğunu da belirtelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder