31 Mayıs 2016 Salı

Triple 9 (2016)


Yönetmen: John Hillcoat
Oyuncular: Chiwetel Ejiofor, Casey Affleck, Anthony Mackie, Woody Harrelson, Kate Winslet, Clifton Collins Jr., Aaron Paul, Gal Gadot, Norman Reedus, Teresa Palmer, Michael Kenneth Williams, Michelle Ang
Senaryo: Matt Cook
Müzik: Bobby Krlic, Atticus Ross, Leopold Ross, Claudia Sarne

Yahudi Rus mafyasının Atlanta ayağına hizmet eden bir grup polis eskisi ve halen aktif görevdeki birkaç yozlaşmış polisten kurulu beş kişilik bir çete, içinde önemli bilgilerin bulunduğu bir banka kasasını çalarlar. Mafya babası Vassili'nin karısı Irina Vlaslov'un liderliğinde hareket eden Rus mafyası, bu polisleri avucunun içine almış, istediği gibi kullanmaktadır. Son iş gibi gördükleri bu soygundan sonra çok daha zor bir soygun görevi daha alırlar. Bu soygunu gerçekleştirmek için riskli bir plan yaparlar. Buna göre bir polis öldürüldüğü zaman verilen 999 alarmına ihtiyaçları olacaktır. Çünkü civardaki tüm birlikler bu alarmın verildiği bölgeye intikal edecek, böylece soygun için zaman kazanılacaktır. Henüz ilk senaryosunu yazan Matt Cook'un tasarladığı bu hikaye, The Proposition (2005), The Road (2009), Lawless (2012) filmlerinin Avustralyalı yönetmeni John Hillcoat tarafından yönetilmiş ki, oyuncu kadrosundan ziyade benim için bu filmi izlemenin en önemli nedeni buydu.

Fakat ne yazık ki Triple 9 birçok yönden kötü bir film. Hem de öyle böyle kötü değil. Zaten Hillcoat olmasa izlemezdim, izlemiş olsam bile hakkında eleştiri yazmaya tenezzül etmezdim. Yukarıda saydığım üç iyi filmi yönetmiş Hillcoat, vasıfsız Matt Cook'un niteliksiz senaryosunu çekmek için filmdeki yozlaşmış polisler gibi mafya tarafından tehdit edilmiş olabilir mi diye düşündüm. Neresinden tutarsız elinizde kalıyor derler ya, filmden hangi olayı, hangi sahneyi, hangi karakteri alırsanız mutlaka bir arızası veya artık bıktıran bir klişesi mevcut. Bu polislerin nasıl mafya soyguncusu olduklarının, bankadan ne çaldıklarının, Michael dışında neden mafyaya gebe olduklarının pek bir önemi yok. Film de bunların üstünde durmayıp direk sadede geliyor. Ama o sadet üzerinde daha önce görmediğimiz yeni birşeyler olmadığı gibi, klişeler üzerinden bile bir olay ve karakter genişlemesi yaratılamıyor. İkinci soygun için yapılan 999 kod planından sonra beklenti yaratan soygun resmen fos çıkınca, bir de üzerine saçma sapan bir teslimat sahnesi eklenince film iyice çekilmez bir hal alıyor.


Filmin seyirciyi ikilemde bırakacak, vicdanen dürtecek, suç mantığıyla ters köşede bırakacak hiçbir hamlesi yok. Varsa da sadece lafta var. Belki bazı karakterlerin akıbetini zamansız veya adaletsiz bulabilirsiniz. Ama inanın film bunu zeki müdahalelerle, iz bırakan bir adalet duygusuyla yapmıyor. Hillcoat'un elinde o kadar derme çatma bir olay örgüsü, o kadar dağınık bir program var ki, içerisinde Hillcoat'un da olduğu 23 yapımcının bu filme emek ve para harcadıklarına insan inanamıyor. Sadece bir sahnede görünen Vassili'nin dışında filmde yer alan "Putin'in bile çekindiği" mafya, hangi aksanla konuşacağına karar veremeyen bir adet Kate Winslet ve onun iki adet kipalı korumasından ibaret. Haliyle seyircide ciddiye alınası bir tehdit algısı oluşturamayan film, Rus-Yahudi-Mafya üçgenine olan yakıştırmasına, Amerika'daki latin yozlaşmasını da ekleyerek adeta Donald Trump'a selam çakıyor. Yozlaşmış polis özeleştirisi ise, dürüst beyaz Amerikan polisi karşı tezi sayesinde ciddiye alınmayı bekliyor. Yersen!

TV ve beyaz perdeden popüler isimleri filme boca ederek hasılat beklentisine giren sığ anlayış, neyse ki bu tür ucuz numaralara pabuç bırakmayan seyirci sayesinde prim yapamıyor. Zaten başrollerinden biri Casey Affleck olan bir filmin çapı bellidir. Gal Gadot veya Aaron Paul'un canlandırdığı karakterleri filmden çıkarsak senaryoda 10 dakikalık bir düzeltme yetecektir. Michael Kenneth Williams ve Teresa Palmer düpedüz harcanmış. Anthony Mackie gibi düz bir oyuncunun canlandırdığı Marcus ise, vicdanen ne tarafta duracağı bir türlü kestirilememiş bir tipleme. Hatta rol olarak vadesi dolunca bile net olarak durduğu yer belirginleşmiyor. Bu kadroda en tutkulu performansı göstereceğini umduğum Chiwetel Ejiofor bile, çetenin beyni, çaresiz baba, kendini mafyaya karşı garantiye almış zeki adam kıyafetlerini üzerine bir türlü uyduramıyor. Çat diye biten filmin en güzel yanı da bu bitişi oluyor. "Makara yetmedi" şeklinde not düşmeyi unuttular sanıyorsunuz. Bu cümleyi bir John Hillcoat filmi için söyleyeceğimi hiç ummazdım ama ola ki denk gelirseniz, iki kere düşünüp, varsa diğer alternatifleri gözden geçirin derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder