2 Temmuz 2015 Perşembe

The Gunman (2015)


Yönetmen: Pierre Morel
Oyuncular: Sean Penn, Jasmine Trinca, Javier Bardem, Ray Winstone, Mark Rylance, Idris Elba, Peter Franzén, Billy Billingham, Daniel Adegboyega
Senaryo: Don MacPherson, Pete Travis, Sean Penn, Jean-Patrick Manchette
Müzik: Marco Beltrami

Kongo'da uluslararası bir organizasyonda paralı askerlik yapan Jim Terrier (Sean Penn), aynı zamanda bu organizasyonun karanlık tarafında görev yapan bir suikastçidir. Bölgedeki bir madencilik bakanını öldürme görevi ona düşer. Açığa çıkmamak için Felix'in (Javier Bardem) organize ettiği suikasti gerçekleştirdikten sonra hem Kongo’yu, hem de doktor sevgilisi Annie’yi (Jasmine Trinca) terk etmek zorundadır. Olayın üzerinden sekiz yıl geçmişken Jim'i vicdanını onarmak için bölgedeki yardım organizasyonlarında çalışmaya devam ederken görürüz. Ama esrarengiz bir örgüt kendisini öldürmeye çalışınca Kongo olayının kapanmadığını anlayan Jim, hem kendi, hem de Felix ile evlenen Annie'nin hayatını korumak için peşindeki örgütle mücadele etmek zorunda kalır.

Fransız yazar Jean-Patrick Manchette'in The Prone Gunman adlı romanından uyarlanan The Gunman, ilk Taken filmi ile dikkatleri çeken Pierre Morel'in yönetiminde vücut bulmuş bir politik aksiyon. Ama bence ne politik, ne de aksiyon tarafına yaranamayan zayıflıklarla dolu bir film. Her ne hikmetse Luc Besson ekolüne dair tüm bileşenler mevcutken senaryo ve de yapımcı künyesinde Besson adı geçmiyor. Buna rağmen The Gunman, bu ekolün vasat örneklerini aratmıyor. Senaryoda da katkısı bulunan Sean Penn'in politik duyarlılığı malum. Afrika'da işleyen derin devlet faaliyetlerini ele alan bir roman üzerinde Penn'in ne derece oynamalar yaptığını, diğer iki vasat senaristi de düşününce pek kestiremiyoruz. Ama Sierra Leone elmasları ve çocuk savaşçılar (Blood Diamond), etnik savaşlar (Hotel Rwanda ve Shooting Dogs), uluslararası ilaç firmalarının ayak oyunları (The Constant Gardener), diktatörlük (The Last King Of Scotland) ve daha pekçok Afrika meselesini konu alan filmin yanında The Gunman çok güdük kalıyor. Zaten bir süre sonra asıl amacın başka olduğu anlaşılıyor. (Gerçi filmin künyesine bakınca bile kolayca anlaşılabilir.) Pierre Morel'in ilk Taken filmi ile adeta yeniden doğan 63 yaşındaki Liam Neeson'ın keşfine benzer yeni bir süreci bu defa 55 yaşındaki Sean Penn ile gerçekleştirmek.

Film kendini ciddi bir politik aksiyon olduğuna inandırdıktan sonra yeni bir söylem veya aksiyon yönünden orijinal anlar geliştirme kaygısı taşımıyor. Çünkü elinde müthiş bir oyuncu kadrosu var ve sırtını onların varlığına dayadığını düşünmenin rahatlığını yaşıyor. Ancak herşey Penn üzerine kurulduğu için kötü adamlığın yakıştığı, lakin İngilizce'nin bir türlü yakışmadığı Javier Bardem, kendine biçilen rol neticesinde özelliksiz bir yancıdan öte gitmeyen Ray Winstone, sonlara doğru şöyle bir uğramış görüntüsü veren Idris Elba resmen ziyan ediliyorlar. İtalyan aktris Jasmine Trinca nispeten ikna edici bir görünüm sergilese de filmin rehin alınan "chick"i olmaktan ilerisini göremiyor. İngiliz Mark Rylance da kötü adam kontenjanına pek uymamış. Kısacası Amerikan, İngiliz, İspanyol, İtalyan, Fransız hepsi biraraya gelmiş, adam gibi bir film ortaya koyamamışlar. Güçlü bir karakter oyuncusu olarak Sean Penn'i kaslarıyla prim yapma sevdasına sürüklemek için ya bol sıfırlı bir kontrat ya da Liam Neeson'a benzer bir karakter tazelemesi / sıçraması vaadi gerekiyor. Penn'in bunlardan hangisine tav olduğunu bilemiyoruz. Ama muhtemelen onun filmde oynayacağını duyan herkes bu projeye dahil olmak istemiştir. Neticede Besson ekolü aksiyona Sean Penn aşısı tutmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder