28 Ocak 2014 Salı

American Hustle (2013)


Yönetmen: David O. Russell
Oyuncular: Christian Bale, Bradley Cooper, Amy Adams, Jeremy Renner, Jennifer Lawrence, Louis C.K., Michael Peña, Shea Whigham, Alessandro Nivola, Elisabeth Röhm, Paul Herman
Senaryo: David O. Russell, Eric Warren Singer
Müzik: Danny Elfman

Kuru temizleme mağazaları zinciri bulunan, bunun yanında tefecilik ve tablo sahtekarlıkları yapan dolandırıcı Irving Rosenfeld (Christian Bale), cazibesinden etkilendiği güzel Sydney (Amy Adams) ile arasındaki ilişkiyi ortaklığa dönüştürür. Ama müşteri kılığındaki FBI ajanı Richie DiMaso (Bradley Cooper) onları bir iş üstündeyken yakalar. Hüküm giymemek için DiMaso’nun işbirliği teklifini kabul ederler. Görevleri, kendileri gibi usta bir şekilde dolandırıcılık yapan kimi insanları teşhis etmektir. Plana göre, bir kumar cenneti olan Arap Şeyhi’nin yönettiği Atlantic City'de ünlü kumarcıların katıldığı geniş çaplı bir oyun organize edeceklerdir. Ama ekip, halkın sevdiği dürüst belediye başkanı Carmine Polito’yu (Jeremy Renner) yem olarak kullanarak politikacılar arasındaki rüşvet trafiğini ortaya çıkarmak isteyince olay giderek büyümeye başlar. Yaşanan terslikler planı kontrolden çıkarır, yeni ve daha kurnaz planlar yapma zorunluluğu doğar.

Eric Warren Singer ve David O. Russell’ın senaryosunu yazdığı, O. Russell’ın yönettiği American Hustle, yılın en sükse yapan filmlerinden birisi. Özellikle peşpeşe çektiği The Fighter ve Silver Linings Playbook ile bir anda güçlü isimler arasına giren David O. Russell ve flaş oyuncu kadrosunun estirdiği rüzgarla bir sürü organizasyondan ödül / adaylık elde eden film, bana göre yılın en abartılmış işlerinden biri. Her ne kadar iyi bir suç filmi için başta entrikalarla dolu bir hikaye olmak üzere pek çok unsura sahip olmasına rağmen bunları kurgulamakta ve oturtmakta sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. “Bu olayların bazıları gerçekten yaşandı” diye başlaması önemli değil. Filmin ortalarında göreceğimiz Plaza Hotel’deki gizli kamerayla çekilen rüşvet girişimi ve onun hazırlıkları ile başlayan film, birkaç gün öncesine dönüp yaklaşık 20 dakika boyunca iki önemli karakteri olan Irving ve Sydney arasındaki tanışma, koklaşma, anlaşma safhasını işliyor. Ajan DiMaso’nun tuzağına düşmeleriyle filmin ivme kazanması bekleniyor. Ama bence grafik ya aynı seviyede kalıyor ya da düşüyor.


Üslup açısından Martin Scorsese emareleri görülen film, bu emareleri kendi suç dinamiklerine aktarma aşamalarında kafası karışık bir tutum sergiliyor. En başta Irving’i anlatıcı olarak duyarken bir süre sonra Sydney’i, sonra da Richie DiMaso’yu duyuyor olmamız kafa karıştırıcı. Sanki kimin anlatıcı olması gerektiğine karar verilememiş. Bu durum, olaylara kimin gözüyle bakacağımız konusunda hiç güven vermiyor. Kaldı ki aforizma çıktısı almak dışında anlatıcıya da ihtiyaç olduğu söylenemez. Kurgusal anlamda da buna benzer bir dağınıklık söz konusu. Başarılı plotunu zayıflatmayı başaran O. Russell, Scorsese (gerçi bundan pek emin değilim) veya Guy Ritchie’nin ellerinde çok daha iyi bir film çıkacağına dair inancı körüklüyor adeta. 70’lerin sonuna ait çevre düzeni, dönemin popüler şarkıları, kostümleri, saçları (perukları!) filmi nedense bir türlü “dönem filmi” yapamıyor. Çünkü seyirci olarak en başta olaya odaklanma ihtiyacı duyuyoruz. Bir film seyirciyi konu yönünden içine aldıkça dönem filmi normlarını oluşturan taşlar yerine oturabilir. American Hustle’ın taşları ise sadece esaslı oyuncu kadrosundan ibaret.

Olay örgüsünün hakkını veremeyen senaryo, bunun farkına varmış ya da bunu umursamazmış gibi, filmin esas kozu olan oyuncu performanslarını sivriltmeyi amaçlayan sahnelerle doldur boşalt yapıyor. Başroldeki beş as oyuncuya ayrılmış sahnelerde onlar da ellerinden geleni yapıyorlar. Lakin bu sahnelerin birçoğunun filmin selametine değil, direk ödül törenlerine yönelik tasarlandığı duygusu insanın yakasına yapışıyor. Özellikle The Fighter ve Silver Linings Playbook’taki oyuncularına (ki bu iki filmden ikişer oyuncu da burada buluşmuş) çeşitli ödül ve adaylıklar kazandırmış David O. Russell’ın filmin kendisinden önce aktörlerine yüklendiği açıkça görülüyor. Irving-Sydney aşkı, Richie-Sydney romantizmi, Irving-Rosalyn evliliği, Irving-Carmine dostluğu bana göre hiç de ikna edici değil. Haliyle çeşitli gereksiz sahnelerle film sadece kendi egosunu şişiriyor.


Bunun sebebinin oyuncular olduğu düşüncesi yanlış elbette. Christian Bale, kendini salmış fiziği, kocaman gözlükleri, tuhaf peruğu ve zeki bir dolandırıcıdan ziyade ezik bir işadamı duruşunu aktörlüğüyle kapatmaya çalışıyor. Jennifer Lawrence, filmde varlığı bu kadar fazla olmasına hiç gerek olmayan Rosalyn karakteriyle iyi oynamasına rağmen sanki başka bir filmden American Hustle’a eklenmiş gibi. Bradley Cooper, makineli tüfek misali çok konuşan ama hiçbirşey anlatmayan karakterini yine başka bir filmde daha verimli kullanabilirdi. Jeremy Renner, saygın bir belediye başkanından çok Vegas’ta dolaşan sahte Elvisleri andırıyor. Bir tek Amy Adams, Sydney’nin gizemli, tutkulu, tavırlı, vicdanlı kimliğini aktarmakta bir ruh yaratabiliyor. Ama yine senaryo tarafından ona yüklenmiş özelliklerden biri olan famme fatale şıkkının geri dönüşümünü sağlayamıyor. Tüm bunları topladığımızda American Hustle kendini vitrin olarak çok güçlü tutmuş vasat bir film. Ama bakışa göre “sorun sende değil, bende” filmlerinden biri de olabilir tabii.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder