5 Temmuz 2013 Cuma

Stoker (2013)


Yönetmen: Chan-wook Park
Oyuncular: Mia Wasikowska, Matthew Goode, Nicole Kidman, Jacki Weaver, Dermot Mulroney, Phyllis Somerville, Alden Ehrenreich
Senaryo: Wentworth Miller
Müzik: Clint Mansell

Güney Kore sinemasının demirbaşlarından Chan-wook Park, kendisine olan ilginin artık Güney Kore sınırlarını aşmasından ötürü her başarılı yönetmenin uğramaktan kaçamayacağı Amerikan sinemasına attığı ilk adım olan Stoker ile sevenlerini derin meraklara sürüklemişti. Sympathy For Mr. Vengeance, Oldboy ve Sympathy For Lady Vengeance’tan oluşan intikam üçlemesiyle bu kavramın sinemasal karşılıkları için yeni kapılar açan usta yönetmen, Stoker’da kendi yazdığı bir senaryoyu değil, Prison Break dizisinden tanıdığımız Wentworth Miller’ın senaryosunu yönetiyor. Bu ilginç ortaklığın sonuçları belki de beklendiği gibi pek şaşırtmayan yorumlara gebe. Beklenen o ki, daha ilk senaryosuyla bu alanda tecrübesiz Miller’ın senaryo nefesinin yetmediği yerlerde imdada tecrübeli Chan-wook Park’ın işçiliğinin yetişecek olması. İşte Stoker’ın kısa özeti tam da bu olmalı.

Çok sevdiği babası Richard’ı (Dermot Mulroney) 18.doğum gününde bir trafik kazada kaybeden India’nın (Mia Wasikowska) merkezinde seyreden hikaye, cenazeye gelen gizemli amca Charlie’nin (Matthew Goode) yol açtığı birtakım tuhaf olaylarla gerilim temposu yakalamaya çalışıyor. İyi tasarlanmadığı veya bilerek etkisiz bırakıldığı için nasıl bir ruh halinde olduğu tam olarak anlaşılamayan annesi Evie (Nicole Kidman) ile ilişkisi de sıkıntılı olan India’nın bu hiç görmediği amcasıyla garip bir yakınlaşma yaşaması, her ne kadar filmi Chan-wook Park tekinsizliğine sürüklese de, hikayenin bu kaba görünümünde yeni bir şey yok. Yeni bir şey arama lüksünün de tek sebebi Chan-wook Park zaten. Zira Wentworth Miller tüm iyi niyetine rağmen sıradan bir dram planlamış. India’nın kişinin kendisini göremeyeceği bir açıdan aynaya bakması üzerine, Evie’nin de neden insanların çocuk yaptıkları üzerine düşünceleri gibi bazı şahsi tespitlerini havada kalma pahasına senaryosuna iliştirmiş.


Hal böyle olunca iş ayrıntılara, en önemlisi de Chan-wook Park ve onun Oldboy, Sympathy For Lady Vengeance, I'm a Cyborg But That's OK ve Thirst filmlerinde de çalışmış görüntü yönetmeni Chung-hoon Chung’ın güçlü omuzlarına kalıyor. Bugüne kadar hep kendi yazdıklarını yöneten bir sinemacının neden böyle bir senaryoya yönetmen olduğu sorusunu aşmak kolay olmasa da, Stoker’ın en iyi yanının yönetim becerileri olduğu kesin. Charlie ve India’nın piyano çaldıkları sahnenin detaylandırılışını veya taranan saçtan, yavaşça av için beklenen otlağa yapılan olağanüstü geçişi Miller’ın tasarladığını pek sanmıyorum. Geçmişte yaşanan bir trajedinin izini, arızalı bir devamlılıkla “kötü olma – kötü doğma” sorunsalında ele almak isterken iyice dağılan, toparlamak için ise klişelere sığınan bu senaryo ancak sırtını iyi bir yönetmene dayayarak biryerlere varabilirdi. Ama bana göre vardığı yerde de çok fazla kalabilecek nitelikte değil.

Nicole Kidman’ın hem tasarım, hem de oyunculuk olarak vasatlığına sadece bir cümleyle değinip aradan çıkarsak da olur. Mia Wasikowska’nın biraz da Japon korku sinemasındaki ürkütücü masumiyetten çağrışımlar yapan India karakteri ile, Matthew Goode’nin delici bakışlarının altına yerleştirdiği sinsi gülümsemesiyle boyutlandırdığı Charlie Amca duruşu, filme olması gerektiği gibi patlamaya hazır bir öfke, gizem ve cinsellik katmayı başarıyor. Tüm bunların bastırılmış olması aslında hiç de Chan-wook Park tarzı değil. Filmin eksilerinin bulaşıcı etkisinden böylece o da nasibini alıyor. Bu durum, zaten kendi ülke sinemalarında aykırı bir çizgi tutturmuş sinemacıların Amerika sınırlarına girdikten sonra yaşadıkları zoraki değişikliklerden olduğu için pek de sürpriz sayılmaz. Teknik işçiliğin özenli yapısı bir yana Stoker, Chan-wook Park gibi vizyon sahibi müthiş bir yönetmenden beklenenlerin çok altında kalan bir yapım.

1 yorum: