19 Temmuz 2013 Cuma

New World (2013)


Yönetmen: Park Hoon-jeong-I
Oyuncular: Lee Jeong-jae, Choi Min-sik, Hwang Jeong-min, Park Seong-woong, Song Ji-hyo, Kim Yoon-seong, Park Seo-yeon, Choi Il-hwa, Joo Jin-mo-I, Jang Gwang, Kwon Tae-won, Kim Byeong-ok
Senaryo: Park Hoon-jeong-I
Müzik: Jo Yeong-wook

Şehrin en güçlü dört çetesinin birleşmesinden kurulmuş büyük bir suç organizasyonu, yeni bir şirket modeli üzerinde anlaşmışlardır. Başkanlarının bir kazada ölmesi sonucu bir an önce yeni başkanını bulmak zorunda olan bu organizasyon için üç varis vardır. Bunlardan Jeong Cheong ve Lee Joong-goo birbirleri için çok dişli rakiplerdir ve bu mücadelenin galibi büyük patron olacaktır. Kurumlaşma yolunda oldukları için polisin bir an önce verasete müdahale ederek bu çeteleri bitirmesi gerekmektedir. Öte yandan operasyonun başındaki Kang, sekiz yıl öncesinden başarılı polis memuru Lee Ja-seong’u çeteye köstebek olarak yerleştirmiştir. Lee zaman içinde Jeong Cheong’un sağ kolu ve arkadaşı olmuştur. Operasyonda sona gelindikçe Lee’nin iki çete arasındaki işi de zorlaşmaktadır. Üstelik çete içinde Lee’nin bile bilmediği başka muhbirler olduğu anlaşılır.

New World öncesinde hepsi 2010 yılına ait olmak üzere I Saw The Devil, The Unjust ve The Showdown’ın senaryolarını yazan Park Hoon-jeong-I, bunlardan sadece The Showdown’ı yönetmişti. New World, kendisinin yazıp yönettiği ikinci filmi. Usta oyuncuların katkılarıyla, konusunun genişliğinin altından kalkabilen senaryosuyla ve gerilimi dinç tutan kurgusuyla altına girdiği zor işten başarıyla kalkan yönetmen, Güney Kore sinemasının önemli örneklerinin hep yaptığı gibi yine Amerikan sinemasının ağzının suyunu akıtacak bir suç gerilimine imza atıyor. Konusu itibariyle kimi açılardan muadili sayılabilecek Hong Kong klasiği Infernal Affairs’in başına gelenler düşünülünce New World’ü Uzakdoğu sinemasının suç yapımlarına kattığı yeni soluğun bir uzantısı olduğunu söylemek abartı olmaz.


Karakterlerini tanıtmak için sıradan Hollywood alışkanlıklarını hiçe sayan Güney Kore sinemasının bu yaklaşımı New World’de de görülüyor. Alışkanlıklar çerçevesinde bunun seyirci için bir risk sayılması artık gerilerde kaldı ya da kalmalı. Çünkü acelesi olmadığını hissettiren bir film, kendi omurgasından tavizler vermeden de bunu yapabilir. Tabii filmin 15. dakikasında operasyonun sorumlusu Kang’ın kapalı kapılar ardında amirine brifing vermesiyle konuya daha fazla adapte oluyoruz. Bu bölüm, seyirciye için verilmiş kısa bir brifing aynı zamanda. Ama sırf fotoğraflar ve altına söylenen bilgiler değil, aslen filmin doğal akışı onları daha iyi tanımamıza vesile oluyor. Çok büyük bir iktidar mücadelesi yanında, o mücadeleyi kendi lehine çevirip bu oluşumu çökertmeye çalışan derin emniyetin nasıl çalıştığını izliyoruz. Masa başı oyunları, mafya raconları ve aksiyon bu tip filmlerden beklenen kalemler. Fakat özellikle 8 yıl önce bu suç örgütüne sızdırılmış Lee ekseninde filme ruh katan çarpıcı dramlar da yaşanıyor.

Lee’nin gizli görevinin süresinin bitmesine az bir zaman kala tekrar uzatılması ve eşinin bir bebek bekliyor olması gibi klişelere rağmen, onun bu örgüt içinde kendini kabul ettirip Jeong Cheong’un dostluğunu kazanması filmin en önemli dramatik ayaklarından birini oluşturuyor. Bu dostluğun öncesi hakkında fikrimiz olmamasına karşın, ikilinin diyaloglarındaki patron-çalışan mesafesini hissettiren ama çoğunlukla bu mesafeyle kafa bulan samimiyet bizi bu ilişkiye yabancılaştırmıyor. İnandığımız bu dostluk, filmin en can alıcı sahnelerinden biri olan gemideki muhbir infazı bölümünde ve filmde her şey bittikten sonra 6 yıl öncesine ait bir Lee - Jeong Cheong sahnesinde çok güçlü kırılma anları yaşıyor. Güney Kore sinemasının en sevdiği tema olan intikamdan sonra muhbirlik üzerine de fazla film yapılıyor olması, tıpkı bu filmdeki gibi vicdan ve görev ikilemlerine sağlam insani zeminler hazırladığı için tercih ediliyor olsa gerek. İşte New World, önemli bir yükseliş hikayesi olduğu kadar bilinçli olarak ikinci plana itilmiş bir çöküş hikayesi aynı zamanda.


Hem sinema, hem de yaşam kültürü açısından bize yabancı gelen, ama Güney Kore filmleriyle fazla vakit geçirenlerin artık kanıksayıp garipsemediği çeşitli sahneleri “mantık hatası” şeklinde yorumlamak artık ne derece mantıklı kestirmek zor. Arkasında 8-10 fedai ile gezen mafya patronları ve bunun getirisi olarak kalabalık çatışma sahnelerinde yaşanan insanüstü durumlar ya da teknik aksaklıklar, iyi çekildikleri sürece çok fazla can sıkmıyor. Filmde önemli bir yeri olan Yanbianlı Berduşlar’ın tekinsiz sarsaklıkları, sızdırdıkları muhbirlerle satranç piyonu gibi oynayan istihbarat sorumlusu Kang’ın görev anlayışına yenik düşmeye mahkum vicdanı, filmin en renkli karakteri Jeong Cheong’un umursamaz tavırlarının satır aralarına koca puntolarla eklediği ulvi arkadaşlık duygusu ve ateşin ortasındaki Lee’nin, çaresizliğini soğukkanlılığıyla eritmeye çalıştığı duruşu ve dahası filmin her yönden dengeli durmasını sağlıyor. Bir ara yemek masasında Jeong Cheong’a kredi başvurusu için telefon geliyor. O da “ne kredisi, ben zaten zenginim” deyip kapatıyor.

Görüntü yönetmenliğini Chan-wook Park’ın Oldboy, Sympathy For Lady Vengeance, I'm a Cyborg But That's OK, Thirst ve en son Stoker filmlerinde gördüğümüz Chung-hoon Chung’ın yaptığı New World, tüm filme yayılan başarılı kurgusunu, finalde Martin Scorsese’nin mafya işlerini yoluna koyduğu, intikamların alındığı, yükseliş, düşüş ve infazların gerçekleştiği olağanüstü tekniğine benzer düzeneklerle zirveye taşıyor. En kaliteli Güney Kore yapımlarının müziklerini yapan Jo Yeong-wook yine formunda. Il Mare, Typhoon gibi önemli filmlerin tecrübeli aktörü Lee Jeong-jae, bütün filmlerini izlediğim büyük usta Min-sik Choi ve çok beğendiğim A Man Who Was Superman’den beri izlediğim en iyi performansıyla Hwang Jeong-min, filmin üç köşesini dolduran ve karşılıklı sahnelerinde devleşen oyunlar sergiliyorlar. Park Hoon-jeong-I ise yazmanın, üstüne bir de yönetmenin hayli çaba gerektirdiği bu komplike yapımla, henüz ikinci filminde takip edilmeye değer bir yönetmen olduğunu kanıtlamış oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder