8 Kasım 2012 Perşembe

Killer Joe (2011)


Yönetmen: William Friedkin
Oyuncular: Matthew McConaughey, Emile Hirsch, Juno Temple, Thomas Haden Church, Gina Gershon, Marc Macaulay
Senaryo: Tracy Letts
Müzik: Tyler Bates

Uyuşturucu satıcılığı yapan aylak Chris'in (Emile Hirsch) annesi, ondan gizlice uyuşturucu zulasını çalar. Malını kaptıran Chris'in borçlu olduğu mafyadan canını kurtarabilmesi için en kısa zamanda 6000 dolar bulması gerekmektedir. Saf babası Ansel'i (Thomas Haden Church) de ikna eden Chris, annesinin hayatı üzerine bir plan yapar. Herkesin nefret ettiği öz annesinin yüklü miktarda bir hayat poliçesi vardır ve bu para hem Chris'in borcunu ödemeye, hem de hepsini zengin etmeye yetecektir. Hem polis olan hem de kiralık katillikle hayatını kazanan Joe Cooper (Matthew McConaughey), para karşılığı anneyi öldürmeyi kabul eder. Ama prensip olarak 25000 dolar da nakit ister. Bu parayı ödeyemeyen Smith ailesi için tam plan parasızlıktan yatmak üzereyken Joe, olan biteni uzaktan seyreden Chris'in kız kardeşi güzel Dottie'yi (Juno Temple) fark eder. Yeni bir teklif olarak para kendisine ödenene kadar Dottie’ye istediğini yapma sözü alır. Başta parası karşılığında rehine aldığı kıza daha sonra gittikçe bağlanmaya başladığını fark eder.

Sinema dünyasına The French Connection ve The Exorcist gibi iki klasik kazandıran yönetmen William Friedkin, bu iki filmden başka ses getiren işlere imza atamamış olmasına rağmen, artık araları oldukça uzasa da hala film çekmeyi sürdürüyor. En son 2006’da Bug adlı vasat bir gerilim çeken yönetmen, yine bu filmde beraber çalıştığı oyun yazarı/senarist Tracy Letts’in aynı adlı oyunundan senaryosunu yazdığı 2011 yapımı Killer Joe ile geri dönüyor. Bir tiyatro oyununa uygun tek mekan ve uzun konuşma sahneleri içermesi yanında, bir suç kara komedisinin gerektirdiği uzun metraja uygun kurgu düzenlemeleri de barındıran film, seyircinin her iki tadı da almasına fırsat tanıyor. Ancak bir tiyatro oyununa fazla kaçabilecek rahatsız edici bölümleriyle kendini tam manasıyla “sanatsal” kıvama sokamıyor. Belki öyle bir derdi yok diye de düşünülebilir. Orijinal metnin sahnede sergileniş biçimini görmek de farklı bir bakış getirebilir. Friedkin onun yerine edepsiz bir kara film olma çabası dahilinde şık karakter fotoğrafları çekip, aynı karakterlere kafası güzel laflar söyleterek tanımlanması güç sayılabilecek bir tavır benimsiyor.


Yozlaşmış bir polis, boğazına kadar kirli işlere batmasına rağmen huyundan vazgeçmeyen bir ağabey, kolayca ikna edilebilecek saftirik bir baba, onu parmağında oynatıp her türlü dolabı çevirmeye hazır bir üvey anne arasında saf ve temiz bir bakire olarak Dottie’nin merkeze konulması ilginç bir ahlak arayışını da beraberinde getiriyor. Bu kadar kirli ve tekinsiz karakterle kuşatılmış bir film izlerken kimin ahlaksızlığının kime galip gelmesi gerektiği yönünde fikirler yürütmeye başlarken buluyoruz kendimizi. Film bu noktada kimden yana olduğunu açık etmemeyi de başarıyor aslında. Mesleğinin yanında ek iş olarak kiralık katillik yapan Joe’nun ahlaksız teklifinin bir süre sonra ciddiye çalması ya da sigorta parasıyla borçlarını ödemek uğruna kızkardeşini başkasına peşkeş çekebilecek kadar karaktersiz Chris’in vicdanlı bir ağabey olduğunun farkına varması gibi yan pozitifliklerin zamanlaması da iyi düşünülmüş. Klişelere pek prim verilmemiş. Bu bağlamda kendi kirliliği içinde doğru yolu bulmaya çalışan ve seyirci vicdanında da bulan bazı kara filmlerin biraz aksine o yozlaşmayı iyice gözümüze sokan gerilimli uzun bir final eşliğinde perdeyi kapatıyoruz.

Bu kadar farklı arızalara sahip karakter zenginliğini ekrana yansıtan beş kişilik kadro, Killer Joe için söylenebilecek olumlu şeylerin en başında geliyor. Matthew McConaughey’nin asaletinin altında sağı solu belli olmayan bir psikopat saklayan Joe ve Emile Hirsch’in fırıldaklığı eline, diline vücuduna yansımış güvensiz Chris performansları göz dolduruyor. Ama Thomas Haden Church’ün kimi zaman sevimli bile olabilen alık halleri, Gina Gershon’ın tepeden tırnağa famme fatale kokan oyunu (hatta bazı eleştirmenler için sadece final performansı) ve tabii genç İngiliz oyuncu Juno Temple’ın masumiyet ile şapşallık arasında seyreden Dottie yorumu filmin elini en fazla güçlendiren etkenler. Herşeyi toplarsak, elimizde özellikle oyunculuk yönünden çok güçlü, yönetmenlik yönünden kariyerinde iki mühim başyapıt bulunan bir yönetmenden ortalama, senaryo yönünden ise her bünyeye hitap etmeyebilecek, fakat yine de kendine bağlamasını bilen karakterde suç örgüsü taşıyan bir film var demek doğru olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder