11 Ağustos 2012 Cumartesi

La cara oculta (2011)


Yönetmen: Andrés Baiz
Oyuncular: Martina García, Clara Lago, Quim Gutiérrez, Alexandra Stewart
Senaryo: Andrés Baiz, Arturo Infante, Hatem Khraiche
Müzik: Federico Jusid

Arturo Infante, Hatem Khraiche ve Andrés Baiz’in hikaye ve senaryosunda emek verdiği La cara oculta, Baiz’in yönetmenliği üstlendiği müthiş bir psikolojik gerilim. Aslında böyle filmler hakkında değil fragman izlemek ya da eleştiri okumak, konusunu bile okumamak gerekir. Spoiler vermeden bir şeyler yazmak mümkün ama orada da elimizi korkak alıştırsak iyi olur. Zira izlendikten sonra tartışılıp konuşulacak daha çok şey bulunacağı, bu şekilde tadının daha iyi çıkacağı kesin. Sevgilisi Belén tarafından bir video görüntüsüyle terk edilen genç orkestra şefi Adrián’ın bir barda garsonluk yapan Fabiana ile yeni bir ilişkiye başladığı ve ikilinin Adrián’ın şehrin dışında kiraladığı büyük ve lüks kır evinde başlarına gelen tuhaf olayların anlatıldığı La cara oculta, konusu bile okunmadan izlenildiği vakit ortalarına kadar sıkıcı bulunma ihtimaliyle karşı karşıya bir film.

Romantik Adrián - Fabiana ilişkisiyle önce pembe dizi, daha sonra da Fabiana’nın evde tanık olduğu bazı tuhaf olaylar nedeniyle vasat bir hayalet hikayesi gibi ilerlerken birden geri dönüp ayrılıktan önceki Adrián - Belén ilişkisine odaklanan film, aşk ve kıskançlık temalı bir başka Latin Amerika dizisi kimliğine bürünüyor. Fakat işin içine kır evinin sahibi Emma girip de Belén’le çok önemli bir sırrını paylaşınca aynı filmi bu defa bambaşka bir perspektiften izlemeye başladığımızı fark ediyoruz. Bu sayede filme vermiş olduğunuz sıkıcı kimlikler de farklı bir anlam kazanmış oluyor. İlk bölümde Fabiana’nın evde tek başınayken banyoda başına gelenler, evsahibinin köpeği Hans’ın huysuz hali, Fabiana’nın tesadüfen bulduğu bir anahtar gibi detayların geçmişteki karşılıklarıyla taşlarımız bir bir yerine oturuyor. Farklı bir görüş açısından yeniden izlemeye başladığımız o vasat görünümlü film birden soluksuz bir psikolojik gerilime dönüşüyor.


Bu bölüm, psikolojik gerilimlerin hedef aldığı çok önemli unsurlardan biri olan “gözetleme” üzerine sahip olduğu orijinal fikrini başarıyla hayata geçiriyor. Seyircinin bir film izlerken yaşadığı doğal gözetleme faaliyetinden farklı olarak, film içinde çaresiz bir konuma çekilerek bu faaliyete ortak edilmek keyifli olduğu kadar Hitchcock’un bize öğrettiği gerilim kaideleri dahilinde ürkütücü bir boyut da içeriyor. Andrés Baiz’in filmi bu şekilde ikiye bölmesi, film süresince iki kadın karakter arasında kurulan empati bağlarının değişkenliğine hizmet ederken, bu sahnelerdeki kurgu becerisi de adeta bir sinema deneyimine dönüşüyor. Buna Martina García ve özellikle de Clara Lago’nun çok başarılı performansı eklenince son zamanların en etkileyici psikolojik gerilimlerinden birini izlediğinizi hissine kapılabiliyorsunuz. Her ne kadar Adrián’ın görüntüsünden dolayı bir orkestra şefi olarak tasarlanmış olması çoğu zaman yadırgatsa da, klasik müziğin filme kattığı duyguların dayanağı olarak düşünülmesi bu tercihi havada bırakmamış.

Önyargılarla başlayan, daha sonra onları silip atarak zinde bir anlatım tutturan La cara oculta, bu minvalde ilerleyen birtakım filmlerin düştüğü final başarısızlığını da yaşamıyor bana göre. Aşk, ihanet, kıskançlık gibi ikili ilişkilere dair kavramları kendi hikayesi bünyesinde kıvamında ele aldıktan sonra, bu halkanın sonuna intikam ve vicdanla harmanlanmış bir kırılma anı eklemek filmin dokusuna değil zarar vermek, tam da gerekli bir hamle olmuş. Duygusallığın, rahatlamanın, aynı zamanda merak ve tedirginliğin birbirine karıştığı finalin son karesi ise filmin aslında bitmediğini (ki bizim için bu sürpriz bir durum değil zaten), bu defa farklı bir konumda bir şeylerin yeniden başlayacağını bir korku filminin tokadı gibi çarpıyor. Bu “son kare” hadisesi özellikle devam filmleri için sık başvurulan yöntemlerden birisi. La cara oculta da devamı çekilebilecek bir yapım. Fakat buradan devamının çekilmesini istediğim anlaşılmasın. Tam tersi kesinlikle çekilmesin ve o “son kare” sayesinde ya kendi devam filmimizi kafamızda biz çekelim ya da (en doğrusu olarak) hiç dokunmayıp onu hep o dehşet verici kare içinde hatırlayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder