3 Haziran 2020 Çarşamba

Mali Blues (2016)


Yönetmen: Lutz Gregor

Televizyona yaptığı birkaç belgeselden sonra ilk uzun metraj belgeselini yapan Alman yönetmen Lutz Gregor'un çektiği Mali Blues, Batı Afrika ülkesi Mali'nin en önemli dört müzisyeni eşliğinde hem ülkenin müzikal yelpazesine, hem de radikal İslamcıların baskısı altındaki sosyo kültürel yapıya bakıyor. Mali, kölelik döneminde oradan kaçırılan köleler tarafından Amerika'nın pamuk tarlalarına getirilen blues ve cazın doğum yeri olarak kabul edilir. Ülkenin kültürel kimliğini tanımlamada en önemli rolü hep müzik üstlenmiştir. Hoşgörülü bir İslam ve barış içinde bir ülke hayal eden Mali halkının sözcülüğünü yapan dört cesur müzisyeni yakın plana alarak bu önemli rolün etkilerini şiirsel, gerçekçi, eğlenceli, hüzünlü açılardan başarıyla yansıtan Lutz Gregor, karışık bir kurguyla Fatoumata Diawara, Ahmed Ag Kaedi, Bassékou Kouyaté, ve Master Soumy gibi dört güzel insan aracılığıyla çarpıcı bir Mali portresi sunuyor. Bu sayede belki de bu portreye bakmanın en işler yolunun müzikten geçtiğini, ülke insanına ve genel olarak Afrika kültürüne yaklaşmanın en etkin yolunun müzik olduğunu doğruluyor.

Malili bir aileden Fildişi Sahili doğumlu Fatoumata Diawara, adını Batı Afrika'daki kültürel ve tarihi bölgeden alan bir müzik türü olan Wassoulou ve Afro-Küba cazı tarzında üç albümü bulunan bir müzisyen, aynı zamanda aralarında bol ödüllü Timbuktu (2014) filminin de bulunduğu birkaç filmde yer almış bir oyuncu. Ergenliğinde Mali'nin başkenti Bamako'ya teyzesinin yanına gönderilen, 18 yaşında Fransa'ya taşınan Diawara, ailevi sebeplerle uzun süre uzak kaldığı memleketinde ilk konserini vereceği dönemde belgesele konuk oluyor. Kidal doğumlu Tuareg blues gitaristi Ahmed Ag Kaedy, 90'larda Libya'da askeri eğitim aldığı dönemlerde ilgi duyduğu müziği daha da ileri götürmek isteyen, Kidal'a döndüğünde bu tutkusundan vazgeçmeyen, 2012'de radikal İslamcıların yönetime gelmesiyle yasaklı hale gelen bir müzisyen. Evi yıkılan, enstrümanları yakılan, Kidal'dan sürgün edilen, eğer geri dönerse parmaklarının kesilmesiyle tehdit edilen Ahmed Ag Kaedy, müziği bırakmayıp Portland'a giderek orada çalışmalarını sürdürüyor. Amanar isimli grubuyla iki albüm, 2019'da da Akaline Kidal adında ilk solo albümünü yapıyor. Diawara ve Ag Kaedy, belgeselde hayatlarının çeşitli dönemlerini samimi ve hüzünlü, ama müziğe olan tutkularını hissettirerek anlatıyorlar. İkisinin sohbetleri yanında, bir Bamako gecesinde halı üzerinde açık havada seslendirdikleri şarkı, belgeselin en büyülü anlarından biri olarak göz kamaştırıyor.


Ségou doğumlu tecrübeli müzisyen Bassékou Kouyaté, 12 yaşında bir geleneksel Mali gitarı olan ngoni çalmaya başlamış, 80'lerin sonlarına doğru da Bamako'ya taşınmış. Daha sonra şarkıcı olan eşi Amy Sacko'nun da yer aldığı Ngoni ba adlı grubuyla müzik yaparak 2007'den bu yana beş stüdyo albümü çıkarmış ve çeşitli uluslararası festivallerde pek çok konser vermiş. Etnik gruplardan biri olan Mande halkına ait Mande müziğinin en modern örneklerini vermiş. Mali'nin en eski enstrümanlarından biri olan, hatta blues müziğin doğduğu yer olduğu için banjonun ondan evrildiği kabul edilen ngoniyi çalmayı müzisyen babası Mustapha Kouyaté'den öğrenmiş. Ngoniyi manyetik, amplifikatör, wah wah pedalı ve birkaç ekstra tel ile modernleştiren Bassékou Kouyaté, bu müziğin yerelliği kadar evrenselliğine, birleştirici gücüne, kültürel ehemmiyetine sonuna kadar inanan bir müzisyen. Ailesi ve grubuyla huzurlu bir yaşam sürerken kültürüne sahip çıkıyor, kendini ülkenin sorunlarından soyutlamıyor, 300'den fazla etnik grup barındıran Mali'nin barış ve kardeşlik içinde yaşaması gerektiğini savunuyor. Bamako'da genç kesimin çok sevdiği rapçi Master Soumy'yi de belgesele taşıyarak ülkenin müzikal yelpazesini tamamlayan Lutz Gregor, onun göç, eğitim, din ve kişilik özgürlüğünden bahseden cesur lirikleriyle bezeli şarkılarından, coşkulu konserlerinden örnekler gösteriyor.

Her ne kadar müzisyen olarak son derece yetenekli, tutkulu, başarılı olsalar da, star kavramından uzakta kendi alanlarına ışık olmuş bu dört müzisyeni ışıltılı konserlerin, kalabalık konserlerin dışında normal hayatlarının mütevaziliğinde de görmemiz, belki onlara olan saygımızı daha da katlıyor. Haksız yere sürgün edilmiş karizmatik Ahmed Ag Kaedy'nin hüzün yüklü izole duruşu, Bassékou Kouyaté'nin ailesi ve grubuyla müziğin çevrelediği rutin yaşamı, evinden çıkıp avluda dedesiyle sohbet ettikten sonra sokaklara karışan rap yıldızı Master Soumy'nin mahallenin yakışıklı ve saygılı delikanlısı profili o kadar samimi tatlar barındırmakta ki, bir belgeselin amaçlarından biri de bu doğallık sayesinde farklı coğrafyaların birbirlerine ayna tutmalarını sağlamak. Geceleri konserlerde halkı coşturan, gündüz Cuma namazında yine halkla birlikte saf tutan Bassékou Kouyaté ve Master Soumy, ülkesinin kırlarından, sokaklarından, tozundan toprağından bir parça olduklarını hiç unutmamış Ahmed Ag Kaedy ve Fatoumata Diawara, Mali'den çıkan daha yüzlercesini temsilen çok yönlü bir resim çiziyorlar. Diawara'nın yıllar sonra eve dönüşünün şiirsel hüznü, köyü olan Ouelessebougou'da kadınlar tarafından şarkılarla, danslarla karşılanışı, onları karşısına alıp ülkenin kanayan yaralarından biri olan genital mutilasyondan bahseden şarkısını söylediği inanılmaz bölüm belgeseli çok daha yukarılara taşıyor. Her sahnesi Lutz Gregor ve görüntü yönetmeni Axel Schneppat'in muhteşem görüntüleriyle, Mali'nin rengarenk kıyafetleriyle, kederli insan yüzleriyle, çok uzun bir ömre sahip müzikleriyle bezeli Mali Blues, iyi bir müzik belgeselinin sadece bir müzik belgeseli olmadığının kanıtlarından biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder