25 Ekim 2016 Salı

Julieta (2016)


Yönetmen: Pedro Almodóvar
Oyuncular: Adriana Ugarte, Emma Suárez, Daniel Grao, Michelle Jenner, Rossy de Palma, Darío Grandinetti, Inma Cuesta
Senaryo: Pedro Almodóvar, Alice Munro
Müzik: Alberto Iglesias

50'li yaşlarına gelmiş Julieta erkek arkadaşı Lorenzo ile birlikte Madrid'den Portekiz'e taşınma planları yapmaktadır. Bu sırada en son 18 yaşında gördüğü ve 12 yıldır hiçbir haber alamadığı kızı Antía'nın bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Beatriz ile karşılaşır. Onunla yaptığı konuşmayla birlikte unutmaya çalıştığı acıları depreşir ve Portekiz'e gitmek yerine eskiden kızıyla birlikte yaşadığı eve geri döner. Kızından bir haber alabilmeyi umutsuzca bekleyerek günlerini geçirmeye başlayan kadın, bu sırada geçmişini tekrar gözden geçirerek anılarını yazmaya başlar. Gençlik yıllarında tanıştığı ve aşık olduğu balıkçı Xoan ile birlikteliği, kızının doğumu, eşinin ölümü üzerine yaşadığı bunalım yılları ve kızının üç aylığına gittiği arınma seyahatinden geri dönmemesi gibi olayları tekrar yaşayarak, daha önce farkedemediği hatalarını görmeye başlayacaktır.

Alice Munro'nun kısa hikayesinden Pedro Almodóvar'ın senaryosunu yazıp yönettiği Julieta, kendine has üslubuyla her filmi merakla beklenen yönetmenin bu üslubuna hiç yakışmayan Los amantes pasajeros sonrası tekrar özüne dönmesi olarak adlandırabileceğimiz bir dram. Daha da öncesinde çektiği müthiş dram La piel que habito ile beyinleri yakan Almodóvar, güçlü kadın karakterler ve onlara biçilmiş çetrefilli hikayelerine geri dönüyor. Fakat bu defa potansiyelinin hakkını tam manasıyla veremeyen, sürprizli dramatik örgüsünü romantizm ve gerilimle harmanlamış örneklerle dolu tipik Almodóvar çıtasını aşmaya nefesi yetmeyen bir senaryoyu önümüze koyuyor. İlk başlarda bir Almodóvar kadını olarak çok da ilginç gelmeyen Julieta'nın geçmişine döndüğü anı yazımıyla yavaş yavaş rayına oturan film, tutkulu bir aşk, inşa edilmeye çalışılan sırlar ve eklenen karakterlerle kendini zenginleştirmeye çalışıyor. Ama sözünü ettiğimiz bu potansiyel, bir türlü enteresan, sürprizli ve sürükleyici atılımlar gerçekleştiremiyor. Bir Almodóvar filminin tahmin edilebilir olması alışıldık bir durum değildir. Julieta'nın da tahmin edilemez renkleri mevcut. Ama o renklerin kullanımı gayet sıradan ve risksiz olunca sofradan doymadan kalkmış gibi hissedebiliyoruz.


Bir Hitchcock karakteri kadar tuhaf hizmetçi Marian, Julieta'nın hasta annesi, çiftçilikle uğraşan emekli babası ve onun genç sevgilisi, Xoan ile kısa kaçamaklar yaşayan heykeltraş Ava, hatta kilit konumdaki Antía bile hep yarım kalmış karakterler olarak filmde yer buluyor. Bu yan karakterlerden birinin veya birkaçının hikayenin ana gövdesine güçlü bir katkı, sürprizli bir kırılma noktası sağlaması, kısacası filmi koparacak mühim bir atılımda bulunması bekleniyor. Ne var ki bu bir türlü olmuyor ya da o beklenen Almodóvar etkisini yaratmıyor. Gerçi trendeki gizemli adamın intihar etmesinden hareketle, Julieta'nın başka olaylardan ötürü kendini suçlama alışkanlığından ve kızı Antía'ya da bunu bulaştırmış olduğu endişesinden mühim bir nokta yakalanıyor. Ancak bunu geliştirip sonuca ulaştıracak iz bırakıcı bir olay örgüsü yok ne yazık ki. Bu yüzden bir değil iki oyuncuyla birlikte canlandırılan Julieta bile filmde kendine nefes alabilecek bir alan arıyor sanki.

Bu iki oyuncuyla canlandırma işi de filme olan adaptasyonu etkileyen cinsten. Julieta'nın iki farklı dönemini canlandıran Emma Suárez ve Adriana Ugarte gayet iyi performanslar gösterseler de, özellikle Ugarte'ye alışan gözlerin bir süre sonra Suárez'i yadırgaması olası. Keza, Antía için de hem ifade, hem de performans açısından daha iz bırakan genç oyuncular seçilebilirdi. Almodóvar'ın fetiş oyuncularından Rossy de Palma'nın kısa ve etkileyici, ama senaryonun bahşettiği ölçülerde havada kalan performansı da dikkat çeken noktalardan. Almodóvar, yönetim, kurgu ve oyuncu seçimi konusunda önemli ustalardan biri. Ancak Julieta, hikaye yönünden bu ustanın Todo sobre mi madre, Carne trémula, Hable con ella, Volver, La piel que habito gibi çok katmanlı hikayelerinin yanında kesinlikle zayıf kalıyor.

1 yorum:

  1. Filmde Antia biraz havada kalmış hakikaten. Kitaptan farklı olarak; annesiyle ilgilendiği ve olgun hareket ettiği kısımlar çok vurgulanmış, annesinden uzaklaşma nedenine hiç değinilmemiş. Kitapta Juliet ile babasının tanrı inancı olmadığı için kızlarını da herhangi bir inançtan bağımsız yetiştiriyorlar. Muhtemelen genç yaşta ölen bir baba ve hemen dağılan annesi yanında başlarda sergilediği güçlü davranışlar ağır geliyor ve ruhani dünyaya yöneliyor. Gittiği kamptan yine muhtemelen bir çeşit ruhani arayışla çıkıyor ve annesini terk ediyor. Yıllar sonra ise beş çocuklu, zengin kocalı, anaç bir anne olarak hayatını sürdürdüğünü biliyoruz. Sıradan bir kadın olduğunu öğrenen Juliet de kızını arayışından artık vazgeçiyorç Yıllar sonra Beatriz ile karşılaşıp kızından haber aldığında filmdeki gibi yıkılmıyor, aksine işlerini rayına oturtup artık kızının yokluğunu kabullenen terk edilmiş fakat vakur bir kadın görüyoruz. Filmde Juliet'in bu olgunluğu gösterilmediği için biraz eksik açıkçası.

    YanıtlaSil