21 Kasım 2015 Cumartesi

The Act Of Killing (2012)


Yönetmen: Joshua Oppenheimer

Endonezya'da yaşayan Anwar Congo, 1960'lı yılların başında arkadaşlarıyla karaborsada küçük bir sinema çetesi kurmuş bir gençtir. Ama 1965'te ülkede gerçekleşen askeri darbe sonucu kendi halindeki bu küçük çete bir anda aşırı sağcı bir ölüm makinesine dönüşür. Komünist olarak damgalanan binlerce entelektüel insan ve Çinli azınlık, Anwar ve adamlarının tetikçiliğini yaptığı darbecilerin gerçekleştirdiği katliamlarda hayatını kaybeder. Aradan geçen onlarca yıl sonra bu işkence ve katliamları birer film sahnesi gibi tekrar canlandırma fikriyle yola çıkan yönetmen Joshua Oppenheimer'ın oyuncuları da o dönemin gerçek aktörleridir. Sanılanın aksine, o dönemin katilleri, hırsızları ve tecavüzcüleri olan bu adamlar, günümüzde huzur içinde bir hayat sürmektedirler. Üstelik gurur duydukları bu katliamları da büyük bir soğukkanlılıkla, hatta kostümlü makyajlı sahnelerle canlandırarak Oppenheimer'ın kamerasına anlatırlar.

Son yılların en rahatsız edici yapımlarından biri olan The Act Of Killing, içerdiği itiraf ve canlandırmalarla, en önemlisi de bu itiraf ve canlandırmaları yapanların olayların gerçek aktörleri olmasının dehşet vericiliğiyle vücut bulan bir belgesel. Müslüman Endonezya'da 60'larda başlatılan komünist avı sonrası 500.000 insanın öldürülmesiyle sonuçlanan olayların üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, bu belgesel sayesinde o dönemin ruhunu amatör biçimde dramatize etmeye gönüllü olan katilleri daha yakından tanıyoruz. Lider konumundaki Anwar Congo'nun infazları gerçekleştirdiği mekanı, infaz yöntemlerini, gerekçelerini onun soğukkanlı ve gururlu yorumlarıyla izlemek yeterince sinir bozucuyken, elbette onun bu işte yalnız olmadığını, özellikle de Endonezya'nın o yıllarda (aynı zamanda günümüzde) yaşadığı askeri ve siyasi yozlaşmayı da yakından görüyoruz.

Kendilerini "gangster" yani "özgür adam" olarak tanımlayan, gangster filmlerine özenerek yavaş yavaş dönemin insan avına dönüşen karışıklığında kendilerine etkin bir rol bulan Anwar Congo, Adi Zulkadry ve Herman Koto'nun başı çektiği bu çete, Ibrahim Sinik adlı darbe tetikçisi gazetecinin komünist suçlamasıyla hedef gösterdiği insanları toplayıp düzmece bir sorguyla vahşice infaz etmekle görevliydiler. Tabii ülkenin paramiliter organizasyonu Pemuda Pancasila'nın desteğini de arkalarına almalarıyla bu kadar özgür biçimde kıyım yapıp semirmeleri mümkün oluyor. Bakanların bile açıkça arkasında durduğu bu organizasyon, her türlü yozlaşmayı, seçim hilesini, soykırımı umarsızca meşrulaştırıyor. Belgeselde bu insanların günümüzde bile özellikle Çinlilerin yoğun olduğu etnik gruplar üzerinde baskı kurduğunu, esnafı haraca bağladıklarını görebiliyoruz.


The Act Of Killing'in en dikkat çeken yönlerinden biri, bakanından tetikçisine, bu kıyımın tüm sorumlularının vicdanen rahat, hatta zafer kazanmış komutan tavırları. Bu rahatlığı çok iyi kullanan Oppenheimer, gerek kendi belgeselini, gerekse Anwar ve adamlarının canlandırmalarını filme alırken hiçbir güçlükle karşılaşmıyor. Sırf daha fazla haraç alabilmek için vekilliğe aday olan (neyse ki kazanamayan), ailesiyle özgürce alışveriş merkezlerinde gezen, bazı davetlerde biraraya geldiklerinde o dönemde yaptıkları seks alemlerini yad eden (hemen arkasından da yemek duası eden), çoluk çocuk hatta torun sahibi olmuş geçmişin bu canileri, hiç hüküm giymemiş şekilde hala TV programlarına çıkıyor ve canlandırmalarla o geçmişi yeniden yaşamaya imreniyorlar. Ne zaman ki Anwar bu skeçlerin birinde kurban rolüne geçiyor, o anda çok geç kalmış bir vicdana uyanıyor. Bu fırsatı kaçırmayan Oppenheimer, kamerasını adeta bir otomobil gibi onun üzerine sürerek birikmiş fiziksel ve ruhani hesaplaşmasını kayıt altına alıyor.

Endonezya'da bu nefretin ve baskının geçmişteki gibi olmasa da günümüzde sakat biçimde şekil değiştirdiğini en verimli (aynı zamanda kurnaz) şekilde belgeleyen Oppenheimer, bu kanlı denize attığı "geçmişi canlandırma" ağıyla bütün katil balıkları yakalayıp tüm dünyaya deşifre ediyor. 1965'te Pancasila Gençliği'nin Kampung Kolam sakinlerini katlettiği, Anwar Congo ve adamlarının da bu katliamda yer aldığı canlandırma görüntüleri, bu insanlık dışı tarihi günümüze en korkunç yüzüyle taşıyan örneklerden biri. Gençlik ve Spor Bakanı Yardımcısı'nın bu katliamı yansıtma işini "daha insancıl" bir biçimde halletmek istemesi de bu tarihe ne ölçüde normal bakıldığına dair bir başka örnek. Zaten tüm trajedinin bu normalleştirmelerle olan çatışmasını izlemek belgeselin genel rahatsız ediciliğini özetlemeye yeter. The Act Of Killing'de bu büyük trajediye sadece katillerin gözüyle bakan Oppenheimer, iki yıl sonraki The Look Of Silence belgeseliyle bu kez kurbanların tarafına geçip başka bir boyutta yüzleşme arayışına girecek. Onu da ayrıca başka bir yazının konusu yapmak gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder