28 Şubat 2013 Perşembe

Silver Linings Playbook (2012)


Yönetmen: David O. Russell
Oyuncular: Bradley Cooper, Jennifer Lawrence, Robert De Niro, Jacki Weaver, Chris Tucker, Anupam Kher, John Ortiz, Shea Whigham, Julia Stiles, Paul Herman, Dash Mihok
Senaryo: David O. Russell, Matthew Quick
Müzik: Danny Elfman

Tarih öğretmeni Pat Solitano karısı Nikki tarafından aldatılınca karısının aşığını hastanelik eder ve sekiz ayını akıl hastanesinde geçirir. Çıktıktan sonra anne babasının yanında yaşamaya başlar. İşini, eşini ve eski düzenini kaybeden Pat hayatını yeniden kurmaya, olumlu bakmaya ve herşeye rağmen karısıyla yeniden bir araya gelmeye kararlıdır. Pat’in anne ve babasının tek isteği ise oğullarının yeniden eskisi gibi olması ve ailesinin Philadelphia Eagles futbol takımına olan takıntılarını paylaşmasıdır. Pat, yeni evliyken kocasını bir kazada kaybeden gizemli Tiffany ile tanışınca, işler daha karmaşık bir hal alır. Tiffany Pat’e karısıyla yeniden bir araya gelmelerinde yardımcı olmayı teklif eder. Ama karşılığında katılacağı bir dans yarışmasında Pat’ten partneri olmasını ister. Anlaşmalarını uygulamaya koydukları süreç içinde ikili arasındaki ilişki gelişmeye başlar.

En son The Fighter ile başarılı bir boks dramını yöneten David O. Russell’ın Matthew Quick romanından uyarladığı Silver Linings Playbook, 2012’nin flaş yapımlarından biri. Aldığı birçok ödül ve adaylıkla tartışmalar yaratan film genel olarak çoğunu hak etse de, yeni bir şey söylemeyen, hatta 80’li yıllar romantik komedilerinden izler taşıyan yapısıyla dikkat çekiyor. Yine de bu durum filmin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersi, 80’lerin When Harry Met Sally veya Pretty Woman gibi “feelgood movie” geleneğini günümüz toplumunun huzursuz bireylerinin hayalkırıklığına uğramış duygu dünyalarıyla harmanlayarak aktarmayı başarmış sıcak, samimi bir dram. Bu tip filmlere duyulan ihtiyacın uzun süredir karşılanmadığını hissettirecek kadar hem de. Pat ve Tiffany arasındaki ilişkinin bunalımlı, takıntılı ve bu yüzden hastalıklı temeller üzerinde filizlenmesi onları benzer romantik yapımlardaki baş karakterlerden farklı bir konuma yerleştirse de, Russell’ın büyük ihtimalle ticari kaygılarla filme çektiği Hollywood ayarları bu farklılığı normalleştiriyor.


David O. Russell’ın kitabı filme uyarlarken bazı değişiklikler yaptığı biliniyor. Bu değişikliklerin gerekli veya gereksizlikleri, kitaba bağlanmış okurların şahsi yorumlarında daha kolay karşılık bulabilir. Kendi oğlu da tıpkı Pat gibi bipolar rahatsızlıktan muzdarip olduğu için Russell’ın filmle arasında kurduğu duygusal bağı Hollywood normlarına adapte edişi rahatsız etmiyor. Ancak bipolar Pat Jr., nemfomanyak Tiffany ve obsesif kompulsif baba Pat’in bu rahatsızlıklarını olduğundan fazla normal, hatta tutkulu-sevimli-samimi sıfatlarla ifade edişi, adaptasyonun yanlı tutumunu sorgulatmıyor değil. Başka bir deyişle Pat’in A Farewell To Arms ve düğün kaseti çıkışları, Tiffany’nin kocasının ölümünden sonra önüne gelenle ilişkiye girmek istemesi, fanatik Eagles taraftarı baba Pat’in totem takıntısı bu insanlar üzerinde sadece arıza etiketleri olarak duruyor. Gerçek hayatta bu konumdaki insanların filmdeki kahramanlarımız gibi sağlıklı, zeki, azimli, enerjik, sevgi dolu ve metanetli olabileceklerinin garantisi yok.

Lakin filmin içerdiği ağır dramları törpüleyen bu ticari tavrının onu daha sevimli, sıcak ve içten bir hale getirmesi pozitif sonuçlar veriyor. Russell, oyuncuların performanslarından da güç alarak belki başka ellerde Requiem For A Dream gibi yıkıcı bir drama bile müsait olan hikayeler bütününü sağa sola savurmadan akıcı hale sokabilmiş. Ayrıca İtalyan nüfusun yoğunlukta olduğu Philedelphia setinde İtalyan kökenli Solitano ailesinin bize göre kültürel yakınlığının da yaratılan bu samimiyette payı büyük. Kaç yaşında olursa olsun başı dertte olan evladına kucak açan, sık sık sarılıp birbirini öpen, her şartta evladını haklı gören, şehrinin takımı Philedelphia Eagles ile yatıp kalkan bir ailenin evhamlı annesi ile, yaşlandıkça çocuklarına sevgisini yeterince gösteremediği için içten içe üzülen babası bize hiç yabancı değil. Russell’ın bu yakınlığı bize birçok sahnede hissettirişi filmin temellerini baştan sona sağlam tutuyor. Ayrıca finali saymazsak Pat ve Tiffany’nin ilişkilerindeki iniş çıkışlar alışıldık romantik komedi yapımlarında izlenen rotadan farklı yerlere sapmaya meyilli duruyor. Özellikle bu süreçte dans kozunu (yarışmadaki koreografiyi pek beğenmesem de!) çok iyi kullanıyor.


Dört ana oyuncu kategorisine dört Oscar adayı veren filmin renkli kadrosu, üzerinde yoğun biçimde çalışılmış reklam rüzgarının estirdiği bu adaylık mevzunu bir kenara bırakırsak, temsil ettikleri karakterlere boyut katmayı başarıyorlar. Özellikle kadrajda duruşları bile başlı başına güçlü olan Robert De Niro ve Jacki Weaver adeta filmin sigortaları. Aralarındaki yaş farkına rağmen Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence, Pat ve Tiffany’nin mazereti olan asabiyetlerini, ergensi reflekslerini ve renk vermemeye çalıştıkları halde o rengi detaylarda saklamayı becerdikleri duygusal yakınlığı aktarabiliyorlar. David O. Russell’ın oyuncu yönetimine verdiği önem yine kendini belli ediyor. Tabii sadece oyunculara değil, senaryosunu perdeye aktarırken de takındığı tempolu anlatımını temkinli bir hüzünle dengeliyor. Sanki yıllar sonra da When Harry Met Sally veya Pretty Woman’ın 2000’ler yansımalarından biri olarak anılacakmış gibi duruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder