28 Kasım 2009 Cumartesi

Wonderland (2003)


Yönetmen: James Cox
Oyuncular: Val Kilmer, Kate Bosworth, Josh Lucas, Dylan McDermott, Lisa Kudrow, Janeane Garofalo, Tim Blake Nelson, Ted Levine, Louis Lombardi, Carrie Fisher, Natasha Gregson Wagner, Christina Applegate, Eric Bogosian, M.C. Gainey
Senaryo: James Cox, Captain Mauzner, Todd Samovitz, D. Loriston Scott
Müzik: Cliff Martinez

Yaşanmış bir olaya dayalı Wonderland filminden söz etmeden önce, filmin baş kahramanı John Holmes’dan bahsetmek gerek. Aslında “gerek” kısmına pek gerek de yok. Ama Holmes’un yol açtığı, Amerikan kamuoyunda “Wonderland Cinayeti” olarak bilinen vahşeti konu alan filmin, Holmes’ün bahsedeceğimiz özellikleriyle pek ilgisi bulunmuyor. Filmde üstünkörü geçildiği üzere John Holmes ilk erkek porno yıldızıydı. Yaklaşık 13 inch’lik alameti farikası ile 1000’den fazla (bu sayının 2000 küsür olduğu da iddia edilir) filmde rol almış, 14.000 kadınla yatmış (ki bir yerlere çizik mi attıysa artık, bunu da kendisi iddia etmektedir), daha sonra kazandığı inanılmaz paralara rağmen bir baltaya sap olamadığı gibi, alkol ve uyuşturucu batağına saplanarak, haliyle oynadığı sınır tanımayan filmlerin sayesinde 1944’de doğduğu dünyaya 1988’de AIDS’den dolayı veda etmiştir. Ölümü arpadan olan Holmes’ün yükseliş hikayesini biraz da süsleyerek kurgulayan Paul Thomas Anderson filmi Boogie Nights’ı izleyenler, Dirk Diggler karakterinin Holmes’den fazlaca esinlendiğini biliyorlardır. Sorunlu ergenlik ve keşfedilme döneminin ardından gelen yer altı şöhreti Boogie Nights’ta işlendiğinden belli noktalarda biraz farklıdır. Hatta filmin bir yerinde Dirk Diggler’in ağzından Holmes’e dair bir yorum bile duyarız. Yine Boogie Nights’ta Diggler ve arkadaşları, ellerine geçen uyuşturucuyu zengin, çılgın ve eğlence düşkünü bir mafya babasına okutmaya kalkınca başları belaya girer. İşte Wonderland, Holmes’ün porno sektörüne vedasından yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşen bu süreci anlatan bir film.

Kendi branşında bir efsane haline gelen Holmes’ün içinde olduğu bir film deyince, bel altının sinemaskop ekranda nasıl boy göstereceğine veya etkili performanslarını bu filmde de canlandırıp canlandırmayacağına olan merak artabiliyor. Ama Wonderland, Holmes’ün o parlak yıllarından ve efsaneleştiği dönemden iki yıl sonrasında cereyan ettiği için, sadece birkaç yerde efsane vurgusu yapılan bir film. Çünkü artık düşmüş bir John Holmes izliyoruz. O vurgu da zaten alaycı bir üslupla kendini buluyor. (Kalabalık içinde “hadi amcalara göster” şeklinde.) Hatta efsane mefsane dediğimiz bu adamı tanımayanlar bile çıkıyor haliyle. Zaten porno sektörü erkeklerden ziyade hep kadın starlar çıkarmış bir sektör. Sektörde erkek olarak ünlenenlerin de bel altları vesilesiyle tanınıyor olmaları da oldukça trajik. Dediğimiz gibi Wonderland, sadece Holmes’ün sebep olduğu entrikaların zıvanadan çıkması sonucu işlenen cinayetler ve onun öncesinde yaşanan karışık ilişkiler ve bağlantılar yumağını anlatan iyice bir macera. Meseleye porno filmler çekmenin etiğinden, ahlâki ve vicdani sorgusundan, bu filmleri yapmanın doğru veya yanlışlığından yaklaşmak, Holmes’ü farklı bakış açılarıyla değerlendirmelere, dolayısıyla farklı “iyi” ve “kötü” tanımlarına yol açabilir. Ama meseleye Wonderland Cinayetleri yönünden yaklaşmak, her ne kadar cinayetlere fiilen katılmamaış olsa da Holmes’ü “kötü” yapmaya yeter.


John Holmes’ün takılıp uyuşturucu ihtiyacını giderdiği Ron Launius adındaki bir dostu, küçük çetesiyle kendilerine ait bir parti-uyuşturucu-silah-suç organizasyonunun başında bulunmaktadır. Yaptıkları türlü işlerle kazandıkları ganimetleri kendi partilerinde sevgilileri, dostları ve fahişeleriyle tüketerek günlerini gün etmekte, bir yandan da yeni işler kovalamaktadırlar. Sevgilisi Dawn ile orada burada sürten eski porno yıldızı Holmes ise bu gruba sıkça girip çıkmakta, onların uyuşturucularını sömürmekte, Ron ise buna sesini çıkarmamaktadır. Ama çetenin diğer elemanları, özellikle de David Lind, Holmes’ü hiç sevmemektedir. Wonderland olayından sonra polis Lind’i bulur ve sorguya çeker. Her şey Ron’un eline geçen antika silahları satmak istemesiyle başlar. Silahları bir “arap”a okutabileceğini, karşılığında da kokain alabileceğini söyleyen Holmes, Ron’u ikna eder. Ama Holmes silahlarla birlikte ortadan kaybolur ve Ron deliye döner. Sekiz saat sonra eliboş halde çıkagelen Holmes “arap”ın silahları aldığını söyler ama ikna edici olmaz. Ron, Holmes’a iki gün içinde silahları getirmesini, yoksa onu öldüreceğini söyler. Bir süre sonra tekrar eliboş dönen Holmes’ün yine bir hikayesi vardır. “Arap”ın evinde sanıldığından çok daha fazla uyuşturucu ve ganimet vardır. “Arap” ile olan dostluğundan dolayı rahatça evine girip çıkabilen Holmes, Ron ve adamlarına bu ganimete sahip olabilmeleri için “arap”ın evinin bir kapısını açık bırakacak, böylece soygun gerçekleşecektir. Nitekim gerçekleşir de.

Ama Ron ve çetesinin soyduğu sözü edilen “arap”, gerçek adı Adel Nasrullah olan Eddie Nash’den başkası değildir. 1953’de beş parasız halde Filistin’den gelen bir uçaktan inen Nash, bir yıl sonra Hollywood Bulvarı’nda küçük bir sosis arabası sahibi olmuş. Ünlü Seven Seas lokantasının önünde çalışan Nash, 1960’da da bu lokantanın sahibi olmuş. Söylentilere göre, kısa zamanda servet sahibi olan Nash’in gece klüpleri, bu sayede yüksek bağlantıları ve çölde dişleri sökülmüş insan kafatasları ile dolu 40 hektar arazisi varmış. İşte Ron ve ekibi, Holmes’ün de yardımıyla bu Eddie Nash’i soymuşlardır. Ama türlü oyunlar ve tehditlerle ikili oynamaya meyilli Holmes’ün yardımıyla tersine dönen rüzgar ile, kimilerine göre Charles Manson ve müritlerinin1968’deki yönetmen Roman Polanski’nin hamile karısı Sharon Tate’in katli kadar vahşi olduğunu söylenen Wonderland olayı patlar. (-ki bence Tate cinayeti daha dehşet vericidir.)


Görüldüğü gibi bu kez kötüyü sevimli gösterme gibi bir çabadan söz etmek pek mümkün gözükmüyor. Val Kilmer’ın sevimliliği hesaba katılabilir mi yoruma açık. Ama Kilmer’ın sergilediği yavşak John Holmes performansı da bu sevimliliği sevimsizliğe döndürme başarısı taşıyor. Lakin tip olarak gerçek John Holmes’ün sevimsizliği tüm ihtişamıyla gözler önünde. Böyle bir adama güvenip aralarına kabul edenlerin de belalarını bulması kaçınılmazmış zaten. Val Kimler yanında filmde irili ufaklı rollerde fazla ünlü olmayan, ama biryerlerden aşina olduğumuz yüzlere de rastlıyoruz. Dylan McDermott (David Lind), Josh Lucas (Ron Launius) gibi iyi performanslar yanında, Holmes’ün sevgilisi Dawn rolüyle Kate Bosworth, dedektif Sam Nico olarak, Judy Foster’in peşinde olduğu Silence Of The Lambs’in sapık katili olarak hatırlayacağımız karizmatik Ted Levine, John Holmes’ün vefakar karısı Sharon Holmes rolüyle Lisa Kudrow ve Eddie Nash’i canlandıran Eric Bogosian, Carrie Fisher, Tim Blake Nelson, Janeane Garofalo şeklinde renkli bir kadroya sahip.
 
Bir dönemin underground efsanelerinden biri olan, fakat zamanla bu efsanesiyle alay konusu haline gelerek şamar oğlanı edilen, yine 80’li yıllar içinde işlenen bir dizi suç yumağı içinde kilit isim olan John Holmes hakkında biyografik özellik taşımayan bir film Wonderland. Amerikan kamuoyunu bir süre meşgul etmiş bu olaylar zincirini izlemek farklı bir deneyim değil kesinlikle. Ama yer yer iyi performansları ve kamuoyu meşguliyetinin üzerimizdeki etkileri hatırına görülse de olur. Çoğu gerçek olaylara dayalı film gibi filmn sonunda yazılarla ifade edilen Hasan uzun süre tanık koruma programında hayatını sürdürdükten sonra 19XX’de sirozdan öldü, Hüseyin mahkemeye çıkarılarak tutuklandı, halen Bayrampaşa Cezaevi’nde yatıyor veya Fatma olaydan sonra Kuala Lumpur’a taşındı, evli ve iki çocuğu var” şeklindeki açıklamalar, izlediğimiz olayları daha da enteresan hale getiriyor. Bu insanların gerçekten var olduklarına biraz daha şaşırabiliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder