Yönetmen: Christine Jeffs
Oyuncular: Amy Adams, Emily Blunt, Alan Arkin, Steve Zahn, Clifton Collins Jr., Jason Spevack
Senaryo: Megan Holley
Müzik: Michael Penn
Yapımcı kadrosunda yer alan Jeb Brody, Peter Saraf ve Marc Turtletaub, birkaç yıl öncesinin hit yapımlarından, Oscar adayı Little Miss Sunshine ile sükse yaptıktan sonra bu kez üstlendikleri Sunshine Cleaning ile fazla tecrübesi bulunmayan yönetmen Christine Jeffs ve henüz ilk senaryosuyla Megan Holley’nin arkasında duruyorlar. Zaten Little Miss Sunshine’da da benzer biçimde uzun metraj tecrübesi olmayan yönetmen ikilisi yanında bir başka ilk senaryo sahibi olan Michael Arndt ile çalışmışlardı. Bu durum her iki filmi çeşitli yönlerden karşılaştırılabilir kılıyor. Ama sanki özellikle böyle bir karşılaştırma ortamı yaratılmak istenmiş gibi kimi zaman birebir alıntılara da rastlanıyor Sunshine Cleaning’de.
“Sunshine” takıntısını bu kez rengi sarı olmayan bir van üzerine yazmak suretiyle çeşitli sorunlara sahip aile fertleri vasıtasıyla hafif kara mizah ile dramatize etmek, yine Little Miss Sunshine’daki deli dolu baba / dede figürüne çok fazla benzeyen biçimde Alan Arkin oyunculuğuna başvurmak bunlardan en belirginleri. Tabii iki filmi kıyaslayabileceğimiz pek çok nokta bulabiliriz. Ancak bunu yapmanın eleştirel yönde her iki filmi de uzatıp kısaltmayacağı aşikar. Belki de bu benzeşmeler kasıtlı olarak yapımcıların Little Miss Sunshine’ı anımsatmak için planladığı ufak çapta bir uzaktan kumandalı pazarlama yöntemi çerçevesinde eklenmiştir. Yine de bunlar yarı şaka, yarı ciddi teoriler. Sunshine Cleaning, bir Little Miss Sunshine değil. Ama herhangi bir pazarlama yemi olarak kullanılacak kadar sıradan da değil.
Karakterlerin donatıldığı özellikler ve geçmişlerinden şimdiki zamanlarına uzanan alışıldık öykülerinin senaryo rutininde akıllıca yerleştirilmesinden ötürü onları sevimli ve samimi bulmak gayet mümkün. Ama bunun yanında yine sevimli ve samimi ayrıntılar dizisi filmi daha da renklendiriyor: Küçük Oscar’ın gayrimeşruluğunu ve hayatı sorgulayışı, baba / dede Joe Lorkowski’nin korsan karides ticareti, vanın telsizi sayesinde öteki dünya ile kurulan sanal bağlantı, Norah’nın bir gece vakti yaşadığı Tress Ling macerası (ki filmin en güçlü dramatik anlarından birisi), belli bir çocukluk anına yapılan flashbackler, bir Hollywood filminde figüran olarak görünen, bir de repliği olan intihar etmiş anne Lorkowski, tek eliyle model uçaklar yapan temizlik malzemeleri satıcısı sevimli Winston (çok şirin bir Clifton Collins Jr.), bu sevimli ve samimi duruşu güçlü dramatik öğelerle destekleyen başarılı fırça darbeleri. Üstelik bu darbeleri bir harita çizer gibi yerleştiren kurgu ve başta Amy Adams’ın dokunsan ağlayacak performansının yarattığı etki olmak üzere tüm oyuncuların üstlendikleri rolleri dolduruyor oluşları filmin bağımsız klasmanı dahilindeki başarısını perçinliyor. Peki filme adını veren suç mahalli temizlik şirketinin filmdeki fonksiyonları nedir? İşte o noktada filmi tatmin edici bulmak zorlaşabiliyor.
İçinden “sunshine” geçen bir kıyaslamaya gidersek, “Little Miss Sunshine Çocuk Güzellik Yarışması”, Hoover ailesinin sıradan yaşamlarına anlam katabilme, birbirlerine daha yakınlaşabilme, iç dünyalarına ulaşabilme, gerçeklerle yüzleşebilme fırsatı sunan bir uzun yol hedefi olarak çok anlamlı bir konsept üzerinde duruyordu. Oysa “Sunshine Cleaning Temizlik Şirketi”nin başta iki kızkardeş olmak üzere hiçbir karakterin üzerinde buna benzer bir konsept ile etkili olamadığını düşünüyorum. Her ne kadar film böyle bir etkisi olduğunu savunuyorsa da! Mesela kızlar yaptıkları iş gereği öldürülmüş veya intihar etmiş insanlardan geriye kalanları temizlemenin kendileri üzerindeki etkilerini tanımlarken “tuhaf bir şekilde onlara bağlanıyoruz, acı dolu bir olay yaşadıklarında o insanların hayatlarına giriyoruz, çok ufak da olsa onlara yardım ediyoruz” diyorlar. Ne var ki teselli niyetine yaşlı bir kadının elini tutmak veya temizlemek için girdikleri evde buldukları bir resmin izini sürmek (ki bu bile hiçbir yere çıkmayan sıkıcı bir yan öykü olarak filme eklenmiş) dışında bu söylediklerinin altını dolduramıyorlar bana kalırsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder