Yönetmen: Thomas Vinterberg
Oyuncular: Jamie Bell, Bill Pullman, Michael Angarano, Danso Gordon, Alison Pill, Mark Webber, Novella Nelson, Chris Owen
Senaryo: Lars von Trier
Müzik: Benjamin Wallfisch
Ne kendine güveni ne de bir arkadaşı olan
Dick, bir gün yanlışlıkla küçük bir tabanca satın alır ve ateşli bir hevesle savunduğu barışçı görüşlerine rağmen tuhaf bir şekilde bu silahı sahiplenir. Kısa süre sonra,
Amerika’nın güneydoğusundaki bu küçük kasabada yaşayan kendi gibi toplum dışına itilmiş yalnız gençleri etrafına toplar ve
“Züppeler” adını verdiği gizli bir kulüp kurar. Kulübün temel ilkeleri, silahlara tutkuyla bağlı olmak ve barışçı olmaktır. En önemli kural ise toplum içinde silahlarını asla kullanmamaktır. Ne var ki, kuralların ihlal edilmesi gerektiğini öğrenmeleri uzun sürmez.
Lars Von Trier’in yazdığı,
Thomas Vinterberg’in yönettiği
Dear Wendy, bu iki ismin tarzlarının buluşma noktası olmuş bir
Danimarka-Fransa-Almanya-İngiltere ortak yapımı. Film,
Trier’in bir süredir meşgul olduğu
Dogville-Manderlay-Washington üçlemesinin ana hedefi olan
Amerikan sisteminin farklı çarklarından bir başkasıyla ilgili söyleve sahip. İsimsiz bir güney kasabasında geçimini madencilikle kazanmaya çalışan insanların fonunda, bir grup genç bir araya gelerek
Dandies (Züppeler) adında bir grup-klüp-çete kuruyorlar. Kendilerine özgü kurallar, kıyafetler, hayat tarzları geliştirmelerinin yanı sıra onları diğer akranlarından ayırmaya yetecek tek özellik, bu küçük grubun çeşitli ebatlardan oluşan silahlara sahip olmaları. Üstelik bu silahların isimleri, hikayeleri, cinsiyetleri hatta kişilikleri bile var.
Michael Moore belgeseli Bowling My Columbine veya Gus Van Sant filmi Elephant'ın ele aldığı silah fenomeninin yanında, Dear Wendy’de, bir zümreye ait olma ve bir inancın parçası olma yolunda karşılaşılan özgürleşme, kendini arayış, dayanışma ve zorlamalar farklı bir dille anlatılmaya çalışılmış. Bu anlamda silah unsurunun, sıkışıp kaldıkları kasabanın boğucu atmosferinde yaşamak zorunda kalan gençlik için kişisel varoluşlarını elde etmelerini sağlayacak, kontrol edilmesi zor bir gücü sembolize ettiğini söyleyebiliriz.
Ama bu kontrolü zor gücü kullananın yine insanın kendisi olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz. Bu tıpkı trafik kazalarına sebep olan bir
“trafik canavarı” yaratmaya benziyor.
Gençlerin sahip oldukları silahlar, bir yerde onların etraflarındaki sıradan arkadaşlarına alternatif, sıradışı arkadaşlar. Belki de bu yüzden onlara bu derece bağlılık duyuyorlar. Törenle onlara bağlılık yemini ediyorlar, onları araştırıp okuyorlar, onların içinde olduğu oyunlar oynuyorlar. Öyle ki,
Billy Elliot filminden tanıdığımız
Jamie Bell’in oynadığı
Dick, başta oyuncak zannettiği tabancasına bir ad koyuyor, cinsiyetini belirliyor ve tıpkı diğerleri gibi o silah cebindeyken kendini hiç olmadığı kadar güvende hissediyor. Artık o tabanca
Dick’in kız arkadaşı oldu ve başka birisi ona dokunup okşadığında ihanete uğradığı hissine kapılıyor. Böylece ateşli silahlar üzerine kurulu ergenlik doğası, bu “kaybeden” genç pasifistleri silah bağımlısı yapma ironisine kadar gidiyor. Zamanla tüm hayatlarını ele geçirmeye başlayan bu tutku, onlara güven duygusunun yanında gerçekten olgunlaştıklarını da hissettiriyor.
Susan’ın göğüslerinin büyümesini bile silahlarla ilişkilendirmesi de buna bir örnek. Sıkıcı kasabalarını, sıkıcı hayatlarını daha renkli, daha züppe, kendi kuralları olan bir hayatla değiş tokuş etmeyi başarsalar da, küçük cemaatlerinde silah üzerine koydukları kuralların yıkılacağını tahmin etmek sürpriz olmazdı zaten.
Dear Wendy, son zamanlarda Lars Von Trier’de gördüğümüz teatral tasarımı kullanmış. Kapalı mekanlar ve birkaç açık alan dışında filmin merkezi noktası büyük bir tiyatro sahnesini anımsatan bir meydan. Tamamı Danimarka’da çekilmiş filmde Jamie Bell dışında, Lost Highway, While You Were Sleeping filmlerinden tanıdığımız Bill Pulman, güney aksanlı tekinsiz şerif rolünde, isimleri pek duyulmamış diğer genç oyuncular da Dandy rollerinde oldukça başarılılar. Dear Wendy, temelde işçi sınıfı politikası veya ebeveyn didaktizmi yapmadan, The Zombies grubunun nefis şarkıları eşliğinde Amerikan değerlerini Trier sivriliğinin daha ana akım damarlarıyla ile ele almış başarılı bir yapım.