21 Ocak 2016 Perşembe

The Revenant (2015)


Yönetmen: Alejandro González Iñárritu
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter, Forrest Goodluck, Paul Anderson, Kristoffer Joner, Melaw Nakehk'o, Joshua Burge, Fabrice Adde
Senaryo: Mark L. Smith, Alejandro González Iñárritu, Michael Punke
Müzik: Bryce Dessner, Carsten Nicolai, Ryûichi Sakamoto

Michael Punke'nin The Revenant: A Novel Of Revenge kitabının bir bölümünden Mark L. Smith ve Alejandro González Iñárritu'nun senaryo haline getirip, 2015 yılında Birdman ile Oscar kazanan Iñárritu'nun yönettiği The Revenant, 1820'li yıllar Amerikası'nda kürkleri için hayvan avlayan bir organizasyonda rehberlik yapan Hugh Glass'ın insanüstü hayatta kalma ve intikam öyküsünü anlatıyor. Geçmişte yerli karısı bir köy baskınında Fransız askerleri tarafından öldürülen, aynı baskında oğlu Hawk ile kurtulduktan sonra onu hiç yanından ayırmayan Glass, iz sürme ve avcılık tecrübesiyle ekibi yönlendiren bir konumdadır. Bir kızılderili kabilesi olan Ree'lerin vahşi saldırısı sonrasında büyük kayıp veren ekip ormana sığınır.

Burada geçen günlerden birinde bir ayının saldırısına uğrayıp ağır yaralanan ve ölmesine kesin gözüyle bakılan Glass, peşlerindeki kızılderili tehditi ve zor hava şartları yüzünden ekip tarafından uzun süre taşınamayınca oğlu Hawk ve avcılardan Fitzgerald ve Bridger eşliğinde öldükten sonra gömülmesi amacıyla ormanda bırakılır. Avcılar bunun karşılığında Kaptan Andrew Henry'den para alacaklardır. Ama ekipten çok uzaklaşmak istemeyen ve Glass'tan hiç hoşlanmayan Fitzgerald, Glass'ın izin vermesiyle onu öldüreceği sırada araya giren Hawk'ı öldürüp kaçınca yaralı halde bir başına kalan Glass, oğlunun intikamı için hayatta kalma mücadelesi vermek zorundadır. Filmin bundan sonrası bu mücadeleyi anlatmaya başlar. Böylece basit bir intikam hikayesi, olağanüstü vahşi doğa görüntüleriyle, insanüstü yaşam savaşıyla, gerçeküstü rüyalarla çiğ bir şiirselliğe yelken açar.

Glass'ın uğruna uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıktığı intikam olgusu, felsefi açıdan derinleştirilemeyip Allah'a havale ediliyor ve temelde intikamın kayıpları geri getirmeyeceğinin altı çizilerek adeta Amerika yeniden keşfediliyor. Ancak filmin kendini ifade ettiği asıl mecra o uzun ve meşakkatli yolculuğun kendisi. Antolojilere girecek ayı saldırısının ardından Glass'ın mantık sınırlarını zorlayan, abartılı sahnelerle dolu hayatta kalma mücadelesi, filmin çiğ sanatsal dokusunda çaresizce tadı çıkarılacak anlara dönüşüyor. En azından The Martian'daki Mark Watney'nin teknik detaylara boğulmuş, samimiyet yoksunu "survivor" işlenişinden çok daha dramatik, trajik ve özdeşleştirici. Dönemin tüm vahşiliğini, o vahşiliğin temel taşları olan iklime, hayvanlara, bitki örtüsüne de çok güçlü roller bahşederek betimleyen Iñárritu, insanoğlunun bu vahşiliğe sağlamaya çalıştığı uyumdan bireysel bir varoluş ilkesi inşa ediyor. Buna yönelik en önemli motivasyonu da intikamdan alıyor. Bu motivasyonun filmdeki tatmin edici yönü tartışılsa da (Glass ve oğlu Hawk arasındaki ilişki tam randımanlı sayılmaz), yaratılan masalsı vahşi atmosferin emici gücü, Glass'ın hayatta kalma serüvenini hep önde tutuyor.


Birdman'den sonra çok farklı bir filme daha imza atan Iñárritu, yönetmenlik sanatını filmin diğer unsurlarının önüne koymayı amaçlayan anlayışını The Revenant ile daha da güçlendiriyor. Her ne kadar birazdan değineceğimiz üstün Leonardo DiCaprio performansı filmin en mühim kalemi gibi görünse de The Revenant, Iñárritu sinemasının geldiği son noktayı göstermesi açısından çok önemli bir yapım. Aksiyon devamlılığını nefes kesici hale getiren uzun planlar, filmin içine dahil olma halini daha da arttıran panoramik çekimler, gerçeklik duygusu yüksek özel efektler ve iki Oscarlı görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki'nin katkılarıyla sanatsal açıdan tavan yapan onlarca sahne, The Revenant'ın herşeyden önce gerçek bir yönetmen filmi olduğunu gösteriyor. Amores Perros, 21 Grams, Babel üçlüsünü Guillermo Arriaga ile yazıp sanki bir üçleme gibi çeken, Arriaga'dan ayrıldıktan sonra Biutiful, Birdman ve The Revenant üçlüsüyle adeta kendini bulan Iñárritu, yeniden sinema dünyasının en heyecan verici yönetmenlerinden biri haline geliyor. The Revenant ile de çıtayı iyice yükselterek üstesinden gelemeyeceği tür olmadığını ilan ediyor.

Leonardo DiCaprio'ya uzun süredir hak ettiği ödülleri kazandıran performansı ise ayrı bir yazı konusu. Bundan böyle efsaneleşmiş "survivor" rollerinden biri olarak anılacak Hugh Glass yorumuyla karakter oyunculuğunu meydan okumacı bir fiziksel performans ile bütünleştiren aktör için 40'ından sonraki dönüm noktası. Bu filme dek oynadığı her rolde bebek yüzünün dezavantajlarıyla uğraşmak zorunda kalanlar için de sabır ve azmin zaferi adeta. Kötü adam olarak görmeye alışmadığımız Tom Hardy için de ayrı bir meydan okuma olarak bakabileceğimiz Fitzgerald rolü, filmin güçlü atmosferine ait rüzgarı etkilemeyip, DiCaprio gibi kendi rüzgarını yaratabilen nitelikte. Yıllandıkça değerlenecek, western başyapıtları arasında sayılması kimseyi şaşırtmayacak, birbirinden etkileyici sahnelerle bezeli The Revenant, vahşi batının tek vahşilerinin kızılderililer olmadığını, intikamın da bu vahşilikten nasibini almış itici güce sahip bir duygu olduğunu söylüyor. Ama başka bir yüzyılda da olsa, intikam alındıktan sonra geriye kalacak boşluk hissini hiçbirşeyin dolduramayacağı gerçeğini de unutmadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder