27 Ocak 2016 Çarşamba

Spotlight (2015)


Yönetmen: Tom McCarthy
Oyuncular: Michael Keaton, Mark Ruffalo, Rachel McAdams, Liev Schreiber, John Slattery, Brian d'Arcy James, Stanley Tucci, Billy Crudup,
Senaryo: Josh Singer, Tom McCarthy
Müzik: Howard Shore

Josh Singer ve Tom McCarthy'nin gerçek olaylardan ve kişilerden uyarlayıp yazdıkları, McCarthy'nin yönettiği Spotlight, The Boston Globe gazetesinin bazı yazarlarından oluşan “Spotlight” takımının, gazete yönetimin başına gelen Marty Baron'dan sonra Katolik Kilisesi’ndeki taciz iddilarıyla ilgili araştırmaları derinleştirmesini ve tüyler ürperten sonuçlara ulaşmasını konu alıyor. Cesur gazetecilerin ortaya çıkardığı tarihi skandallardan yapılan filmler akla geldiğinde en iyilerden biri olan 1976 tarihli All The President's Men'in izinden gittiği dikkat çeken film, tıpkı bu film gibi seyirciyi yoğun biçimde araştırma sürecine dahil ediyor. Haliyle yoğun ve zekice ilerleyen diyalog tabanlı senaryo, yer yer polisiye tadı veren bir yapıda. Ancak bu dinamik yapı, dramatik ve abartılı yükselmeler yaşamadan, çok müsait olmasına rağmen sulandırılmış duygu sömürüsü tuzağına düşmeden kendini inşa ediyor. Mark Ruffalo'nun canlandırdığı Rezendes'in bir sahnesi dışında neredeyse hiç yükselmeyen bireysel tansiyon (ki o da ihtiyaçtan), filmin itidalli biçimde dengede durmasını sağlıyor.

Daha önce birçok filmde dile getirilmiş, artık gerçekliği tartışılmaz olan din adamlarının çocuklara uyguladığı taciz ve tecavüz vakalarını kabullenmek ne kadar zor olsa da, bu sarsıcı gerçeğin üzerine gitme cesareti göstermenin ihtiyacını bir kez daha hissettirebilmiş bir film Spotlight. Daha önce 2006 tarihli Amy Berg belgeseli Deliver Us from Evil'da bir rahip üzerinden olayın boyutlarını izleyip hayrete düşmüştük. Sadece Amerika ile sınırlı kalmayıp tüm dünyada trajik yansımaları görülen bu boyutlar, Spotlight'ta da bir başka rahip üzerinden başlayıp derinleşen araştırmalarla gözler önüne seriliyor. Tutucu Boston civarında görülen bu vakaların kilise tarafından örtbas edilmesi, kilise avukatlarının da bunda önemli payı olması, kurbanların (intihar etmeyip hayatta kalan kurbanların) inandırma baskısı yüzünden konuşma cesareti bulamaması, konuşmaya veya dava açmaya kalkanların da kilisenin gücü karşısında sindirilmesi filmde dile getiriliyor. Yine kilisenin, tespit edilen bu rahipleri görevden almayıp "hastalık izni, atanmamış, acil durum izni" gibi sebeplerle başka yerlere tayin etmesi, bu rahiplerin de gittikleri yerlerde sapkınlıklarını sürdürmeleri, Spotlight ekibinin araştırmalarıyla ortaya çıkıyor.

Kilise, yargı, bir kısım medya ve saygın üyeleri bulunan Katolik Kilisesi’ne bağlı bazı cemiyetlerden oluşan bu kurumsal örtbasa karşı kenetlenen Spotlight ekibi, araştırmaları sırasında dışarıdan da yardım alıyor. Başta kurbanlardan bazılarının avukatlığını yapmış olan Mitchell Garabedian olmak üzere, bazı cesur mağdurlar, SNAP (Survivors Network Of Those Abused By Priests - Rahipler tarafından taciz edilenler arasında hayatta kalanların iletişim ağı) kurucusu Phil Saviano, ekibin bu korkunç gerçekleri haber yapması için her türlü malzemeyi ve imkanı sağlıyorlar. Ayrıca sadece telefonda sesini duyduğumuz, uzun süre cinsel istismarda bulunan rahiplere terapi uygulayan ruh sağlığı danışmanı Richard Sipe da el altından Spotlight muhabirlerine dudak uçuklatan bilgiler veriyor. Bu bilgiler Boston çapında rakamlar içerdiği gibi, rahipler arasında yapılan bir incelemeyle elde edilen "Bekarlık Kuralı" bulgusunu da kapsıyor. (Bu kurala göre %50'si evli rahiplerin düzenli cinsel hayatları varsa, diğer %50'sini oluşturan bekarların da tatmin olabilmesi için çocukları kullanabilmelerine dair bir gizlilik kültürü var ve kilise bu pedofililere göz yumarak, onları koruyor.)


Spotlight'ın karşı safında Katolik Kilisesi, ona destek olan nüfuzlu kişiler, ruhunu şeytana satmış hınzır avukatlar, en önemlisi de inandırmak zorunda oldukları bir cemaat var. Ancak filmin en iyi yanlarından biri de, tüm bu bıçak sırtı meselelerin araştırılma, haber yapılma süreci esnasında gereksiz Hollywood gerilimi ve aksiyonu yaratılmadan, gayet ciddi biçimde meselenin ele alınıyor olması. Tıpkı All The President's Men gibi sadece sürecin bilgi edinme, onu kullanma zamanlaması, muhabirlerin kendi iç dinamiklerinde yaşadığı bazı sıkıntıların seslendirildiği ölçülü bir dram söz konusu. Gişe düşkünü bir senarist ya da yönetmenin eline düşmüş olsa, takip ve tehdit edilen, hattta dayak yiyen muhabirler, yakılan ofisler, birbirine bağırıp çağıran gazeteciler, orantısız dramatik yükselişler izleyebilirdik. Öyle ki, 1-2 sahne dışında filmde çocuk bile görmüyoruz. Film, göstermediği ile korkutmayı başaran korku filmleri gibi adeta. (Hatta filmin tanıtım sloganlarından birinde "yılın en korkunç filmi" şeklinde çok doğru bir cümle de düşünülmüş.) Güvenilir kaynaklardan ve tanıklardan duyulanlar, bunların değerlendirilmeleri, boyutların gittikçe genişlemesi ile spontane bir gerilim zaten oluşuyor.

Birer dedektif gibi bilgi toplayan, eldeki verilerle bağlantılar kurup taşları yerine oturtan, ısrarcı ve cesur Spotlight ekibi, gazetecilik kavramında olması gerekenleri ahlaki değerleri hiçe saymadan göstererek, bu mesleğin evrensel değerlerine de atıflarda bulunuyor. Bu isim ve sıfatlara "özeleştiri" kelimesini de eklemeyi unutmadan. Şöyle ki, tacizci rahiplerin avukatlarından biri olan Eric Macleish'in yıllar önce 20 rahiple ilgili Spotlight'a ilettiği taciz haberlerinin o dönemde dikkate alınmayıp üzerine gidilmemesinin sorumlusu da Michael Keaton'ın canlandırdığı Walter 'Robby' Robinson. Ama haberin ölçeği düşünülünce geçmişte yapılan ihmallere kafa yormaktansa, gelecekte yaratması umulan farkın üzerinde duruluyor. Yazıp yönettiği filmler arasında çok beğendiğimiz The Station Agent ve The Visitor gibi iki naif film bulunan Tom McCarthy, (bir Adam Sandler komedisi olan The Cobbler ile yürekleri ağıza getirse de) Spotlight ile unutulmaması, unutturulmaması gereken büyük bir meseleye belki de tam ihtiyacı olan temkinli bir üslup ile bakmayı beceriyor. Bu açıdan Spotlight yılın en önemli filmlerinden birisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder