27 Şubat 2014 Perşembe

The Wolf Of Wall Street (2013)


Yönetmen: Martin Scorsese
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jonah Hill, Kyle Chandler, Margot Robbie, Rob Reiner, Matthew McConaughey, Jean Dujardin, Jon Bernthal, Joanna Lumley, Jon Favreau, P.J. Byrne, Kenneth Choi, Brian Sacca, Henry Zebrowski, Cristin Milioti, Shea Whigham, Jake Hoffman
Senaryo: Terence Winter, Jordan Belfort

Öncelikle bu filmle ilgili söyleyeceklerimin başında “bence”, “bana göre”, ya da sonunda “düşüncesindeyim”, “kanaatindeyim” ifadelerinin varsayılmasını istiyorum. Çünkü hakkında hiç iyi şeyler düşünmüyorum. The Wolf Of Wall Street, belki de sadece Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio isimlerinden dolayı insanların başını döndüren, ödüllere, festivallere, görkemli kritiklere meze olmuş uzun, sıkıcı, ruhsuz bir film. Hatta Scorsese’nin en kötü işlerinden biri. Ama o Scorsese kendisini haklı olarak kült yönetmen statüsüne ulaştıran onca sinema klasiği ile istatistiklerde ve gönüllerde o kadar güçlü bir konumda ki, onun yaptığı hiçbir film bu saatten sonra kötü olamazdı. Ne var ki bu büyük bir ilüzyon.

24 yaşında birkaç arkadaşıyla Wall Street borsasında Stratton Oakmont isimli bir yatırım firması kuran, bir çok yatırımcıyı yanlış yönlendirmelerle manipüle edip, kısa sürede milyonlarca dolar kazanarak zengin olan, ancak gece hayatı, uyuşturucu, seks ve lüks tutkusu sebebiyle dibe vurmaya başlayan Jordan Belfort’ın o dönemini işleyen The Wolf Of Wall Street, Belfort’ın kendi biyografisinden Terence Winter’ın senaryosunu yazdığı bir film. O Winter, çok mühim uzun metrajlara adını yazdırmamış da olsa, bir TV klasiği olan The Sopranos’un 25 bölümünü yazmış kredisi olan bir isim. Fakat her şeyden önce kısa sürede milyon dolarlar kazanıp bunu nasıl har vurup harman savurduğunu 180 dakika boyunca izlemek zorunda bırakıldığımız Belfort’ın bu derece kaliteli ellerde bir şeye benzetilme çabasının beyhudeliği göze çarpıyor. Belgesel çekmeyi de seven Scorsese’nin belki bu kitaptan uyarlama bir belgesel çıkarması daha yerinde olabilirdi. Zira uzun metraj fikri, bir sürü uzun ve gereksiz sahneyle filmi fena şişirmiş. Scorsese ve Winter’ın, Belfort’ın uçlardaki hayatını bitmek bilmeyen uyuşturucu, seks, eğlence ve çılgınlıklarla betimleyip filmin ana teması haline getirme düşünceleri ağır basmış. Sahi bu filmin ana teması tam olarak nedir?


Nitelikli bir senarist ve yönetmenden ele aldıkları film hakkında dişe dokunur sahneler, unutulmaz cümleler ve performanslar bekleme lüksümüz var. Oysa filmin başlarında Matthew McConaughey’nin canlandırdığı Mark Hanna’nın Belfort’a bu meslekle ilgili çok önemli tavsiyeler vereceğine dair beklentilerin boşa çıkması gibi bir sürü ıskalanmış sahne ve filmin kalibresini düşüren diyalog mevcut. Onun yerine şirkette yapılacak eğlencede hedefe fırlatılacak cücelerle alakalı bitmek bilmeyen konuşmalar, Belfort’ın uzadıkça uzayan, adam gibi bir yere de varmayan motivasyon konuşmaları, estetikten yoksun uyuşturucu tripleri birbirini izliyor. Filmin bitmesine yaklaşık 20 dakika kala hakim Belfort’a işlediği suçları sayarken geride bıraktığımız 2.5 saat içinde onun ne ara bu suçları işlediğini anlayamıyoruz. Çünkü büyük ihtimalle Belfort kitabında fazla detaya inmemiştir. Scorsese ve Winter da her şeyi boşverip parti derdine düşmüşler ve ortaya bu büyük sinema kandırmacası çıkmış.

Martin Scorsese’nin büyük aşkı Leonardo DiCaprio ile çektiği beşinci film olan The Wolf Of Wall Street, film kadar DiCaprio performansının da abartıldığı bir film. Bu beş filmden en iyisi olarak gördüğüm Shutter Island’ın her öğesi büyük bir ustalıkla işlenmiş yapısına son derece olumlu katkılar sağlayan aktör, Scorsese’nin anlamsızca kendisinden yaratmaya çalıştığı biyografik karakterlerden fizik olarak farklı olması bir yana, abartılı Hollywood performansları ile de göz boyamayı sürdürüyor. Hatta o sözünü ettiğimiz motivasyon konuşmalarının uzatılması tamamen DiCaprio’nun Oscar şansını arttırma amacı taşıyor. Bu rol Hollywood standartlarında üst düzey bir performans olmasına rağmen, abartısı ve en önemlisi Jordan Belfort gibi bir adamı temsil etmesi açısından samimi değil. Tek erdemi düzenbazlıkla zengin olmak ve parasıyla hava atmak olan Belfort’a çok fazla gelen bir performans. Kısacası DiCaprio bildiğiniz DiCaprio ama Belfort, temsil ettiği değerler açısından bir Ron Woodroof (Dallas Buyers Club), bir Solomon Northup (12 Years A Slave) veya bir Woody Grant (Nebraska) değil. Bu sebepten bir oyuncunun kendi duruşu kadar canlandırdığı karakterin de önemi ortaya çıkıyor. Sinema tarihi iz bırakan ve ödülleri hak eden çok kötü adam tiplemesi gördü. Fakat kötü adamla çapsız adamı ayırt etmek bu rolün çeperlerini anlamayı kolaylaştırabilir.


Hiç önem arz etmese de diğer karakterlere bakarsak Jonah Hill’in canlandırdığı Donnie Azoff’un sahneleri çıkarılsa film belirgin bir hafiflik yaşayabilirdi mesela. Ama bu niteliksiz biyografide ne yazık ki onun da önemli bir rolü var. Belfort dahil, birbirinden itici, güldürmeyen ölçüde karikatürize, tek boyutlu, seksist ve ruhsuz karakterler bütünüyle özdeşleşmek neredeyse imkansız. Matthew McConaughey, Jean Dujardin, Rob Reiner gibi isimler de sofrayı zengin göstermek için konmuş garnitürlerden farksızlar. Öyle ki Belfort’ın peşindeki dürüst FBI ajanı Denham ve onu canlandıran Kyle Chandler, ciddi bir figür olarak parlıyor. Kendisinden öyle üstün bir oyunculuk gördüğümüzden değil, bu kadar yoz ve karton karakter arasında sanki daha ciddi bir filmden kesilip bu filme yapıştırılmış gibi durduğundan. Aynı kes / yapıştır durum Belfort’ın karısıyla kavga ettikten sonra kızını alıp kaçmaya çalıştığı bölümde de hissediliyor. Bu kadar dalgacı bir filme çok eğreti duran bu bölümün filmin geri kalan dakikalarında en ufak bir altyapısı yok. Zaten filmi ciddi bir çıtaya çıkarabilecek hiçbir şeyin altyapısı yok.

Son paragrafı da büyüklüğü tartışılmaz usta Martin Scorsese’ye ayıralım. Kendisinden her daim Taxi Driver veya Goodfellas bekliyor değiliz. Ama özellikle milenyum sonrası çektiği birçok film geçmişi aratır nitelikte. (Hele 1-2 yerde The Wolf Of Wall Street’in Goodfellas ve Casino’yu tamamlayan bir suç üçlemesi olduğu yorumunu okudum ki kendimi tutamayıp güldüm.) Ama birilerinin ona özellikle şu biyografi uyarlama merakından uzaklaşması gerektiğini söylemeli. Shutter Island gibi kaliteli romanlar, günyüzüne çıkmayı bekleyen eski filmlerin yeniden çevrimleri veya birçok parlak senaristin özgün işleri dururken The Wolf Of Wall Street’e ya da Frank Sinatra’ya hiç benzemeyecek biri tarafından canlandırılacağı kesin olan Sinatra adlı biyografiye hiç gerek yok. Tüm bunlar Oscar’ı fazla kafaya takmasından (ve DiCaprio’ya dünya gözüyle bir Oscar kazandırmak istemesinden) kaynaklanıyor. Gözümüz yok tabii. Ama son dönemde Shutter Island’ı dışarıda tutarsak Scorsese adlı kral bir süredir gayet çıplak. Bence!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder