Yönetmen: Chan-wook Park
Oyuncular: Kang-ho Song, Ok-vin Kim, Hae-sook Kim, Ha-kyun Shin, In-hwan Park, Dal-su Oh
Senaryo: Seo-Gyeong Jeong, Chan-wook Park
Kendini başkalarına yardım etmeye adamış rahip Sang-hyun, gönüllü deneklik yaptığı bir araştırması sırasında virüs kapar, bu da yetmezmiş gibi yapılan kan naklinden sonra vampir olur. Dahası, bir arkadaşının eşi, hayattan ve kendinden kaçıp ona sığınır. Kana susayan Sang-hyun'un kendine olan inancı iyice sarsılırken şehvani zevklerle yoğrulmuş günah dolu bir yaşam sürmeye başlar.
Bir önceki Chan-wook Park filmi I'm a Cyborg, But That's OK’i hiç beğenmemiş olmama rağmen Thirst’ü beğendiğimi söylemeliyim. Her iki film biçimsel benzerlikler taşısa da, insanoğlunun karanlık taraflarını sert biçimde örülmüş Chan-wook Park usülü yorum farkıyla izleme arzusu baskın geldi. Kan, şiddet ve filmin doğal karanlığına gölge etmeyecek tuhaf mizah anlayışı kendisine daha çok yakışıyor. Bu özellikleriyle tanıdığımız yönetmenin yeni filmi Thirst’ün, elbette intikam üçlemesinin kalitesine sahip bir film olmadığını düşünüyorum. Filmin biraz da vampir modasının üzerine gelmesi, bu modadan içi kıyılanlar için iticilik yaratabilir. Oysa Thirst, vampirliği popülist bir araçtan ziyade, tutkulu olduğu kadar arızalı bir ilişki yardımıyla ele almak istediği kadın-erkek doğasına daha farklı ve karanlık bir pencereden bakabilmek için kullanıyor. Üstelik belli ölçütlerde felsefî bir derinlik de katabiliyor. Belki bu sebepten zaman zaman ağırlaşabiliyor. Ama bilhassa finale doğru giden yolda ve etkili finalde belki de bilinçli bir şekilde o derinliği kaybederek dram/gerilim dozunu arttırıyor.
Chan-wook Park’ın özellikle üçlemenin son ayağı olan Sympathy for Lady Vengeance’da yakın girdiği kadının karanlık yüzü, Thirst’te de biraz kendini belli etmekte. Motivasyonları farklı da olsa, Sympathy for Lady Vengeance’da melek, Thirst’te şeytan gibi dinî çağrışımlarda karşılığını bulan özdeşliklerle donatılmış Chan-wook Park kadınları, cennetten kovulmalarına sebep olan yasaklara karşı gelme güdülerinin bedelleriyle yüzleşmeye zorlanıyorlar. Fakat bu işin esas uzmanı Lars Von Trier elbette. Onun kadınlarında vücut bulan deccal tanımı çok daha sert ve acımasız. Her iki özgün yönetmenin son yapımlarında başka kesişme noktaları da bulunabilir. Ama Thirst’te ele alınan şeytanî dürtülere sahip kadın figürünün fantastik vampir olgusuyla tanımlanmasının yanında, Antichrist’ın yorumlamış olduğu, hataları yüzünden doğaya sürülmüş cadı imgesi çok daha derinlikli ve sarsıcı. İki film de yönetmenlerinden beklendiği üzere modern sinemanın şablonlarını kendilerine uyarlayıp, kendine has bir sinema dili yaratan usta işi yapımlar. Ancak tema benzerlikleri yönünden karşılaştırma yapacak olursak bana göre Antichrist, en başta yarattığı olağanüstü kâbus/masal atmosferi ile Thirst’ten ileride bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder