30 Kasım 2018 Cuma

Searching (2018)


Yönetmen: Aneesh Chaganty
Oyuncular: John Cho, Michelle La, Debra Messing, Joseph Lee, Sara Sohn
Senaryo: Aneesh Chaganty, Sev Ohanian
Müzik: Torin Borrowdale

Kız arkadaşında kalmaya giden 16 yaşındaki kızı Margot'dan bir daha haber alınmayınca onu bulmak için bilgisayar üzerinden araştırmaya başlayan David Kim'in bu sürecini konu alan Searching, senaryosunu Aneesh Chaganty ve Sev Ohanian'ın yazdığı, Aneesh Chaganty'nin yönettiği enteresan bir film. Öncesinde sadece kısa filmlerle uğraşan Chaganty, bu ilk uzun metrajında adeta bir meydan okuma gösterisi olarak sadece hayatımızı sarıp sarmalamış teknolojik araç gereçlerin gözünden bir polisiye tasarlamış. Süresi olan 1 saat 40 dakika boyunca her anı çeşitli dijital ekranlardan izlediğimiz Searching, sıkça dile getirildiği gibi uzun bir Black Mirror bölümüne benzese de, o serinin kendi kalite sıralamasında ortalarda yer bulacak bir bölümü andırıyor. Neden üst sıralarda değil de ortalarda bulunması gerektiğinin nedenlerinden en önemlisi, Black Mirror'da insanlık için kabusa dönüşen teknolojik tabanlı gelecek senaryoları yerine, halen içinde bulunduğumuz, aktif biçimde kullandığımız, farklı biçimlerde her gün soluduğumuz sanal atmosferden faydalanıyor, yeni birşeyler söylemiyor olması.

Filmleri sırf yeni birşeyler duymak için izlemiyoruz elbette. Ama Searching, kendisini bu şekilde bir kısıtlamaya tabi tutarak mühim bir cesaret örneği gösteriyor. Aksadığı yönlere rağmen şık bir "deneme" olarak bile görülmeyi hak ediyor. Fakat yine bu deneysel yönüyle dijital ambiyanstan mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışan veya güncel uygulamalara, programlara, araç gereçlere mesafeli (ya da onlardan bihaber) insanlar için eziyete dönüşebilecek bir yapısı da var. Facebook, Twitter, Instagram ve daha birçok sosyal medya sitesi, sohbet programları, internet siteleri, telefon ve bilgisayar aplikasyonları, TV görüntüleri, gizli kameralar derken Chaganty bizi bir an bile bu dijital ortamdan dışarı çıkarmıyor. Bir anlamda tek mekan filmi çekiyor. Ama bu tek mekanın kendi içindeki sınırsız genişliğinin farkındalığını da tüm yönleriyle gösteriyor. Yarattığı kayboluş gizemini baba David aracılığıyla aktarırken, onu sanki bir dijital ekran dedektifi gibi konumlandırarak, filmin dışarıdan verdiği sentetik yapıyı sağaltmaya çalışıyor. Güney Kore'de doğmuş ancak çocukluğundan beri Amerika'da yaşayan John Cho sayesinde bunu başarıyor da.


Chaganty, bu masabaşı araştırma sürecinde elinden geldiğince her yere bakmaya, hiç bir detayı atlamamaya, sanal alemde karşılaşılabilecek hilelere, tuzaklara, tehlikelere çentik atmaya çalışıyor. Margot'nun evde bıraktığı laptopuna giriş yapmamızın hissettirdiği şekliyle, başkalarının dosyalarını karıştırmaktan, sosyal medya hesaplarında gezinmekten alacağımız suçlu zevke de dokundurmadan edemiyor. Tabii David bunu kızının izini bulabilmek adına yapıyor. Ama Chaganty muhtemelen bilerek ve isteyerek biz seyircileri böyle bir pozisyona sokmak suretiyle bir taşla iki kuş vurabiliyor. Hatta kimi zaman ekrandaki mouse imlecini bir oyuncu gibi kullanıyor. Bu biçimsel yeniliği tek başına bırakmayıp bir yandan da hikayesini ilerletmek, boyutlandırmak, hedef saptırmak adına da boş durmuyor. İşin içine, olayı sahada araştıran ödüllü polis dedektifi Vick'i, David'in kardeşi Peter'ı, gizemli bir sosyal medya hesabını, Margot'nun takipçi listesinden birkaç kişiyi, hatta ne idüğü belirsiz bir seri katili de dahil ederek ters köşeler belirlemeye çalışıyor.

Ne var ki, yapmaya çalıştığı pekçok şey rayına oturmuşken yavaş yavaş ulaşılan final yolunda benzini tükenmeye başlıyor. Margot'nun akıbeti konusunda Black Mirror yaratıcısı Charlie Brooker ne düşünürdü veya bu filme nasıl bir son tasarlardı çok merak ediyorum. Ama onun tasarlayacağı sonun Chaganty'nin tasarladığı gibi olmayacağına neredeyse eminim. Bu açıdan Searching, finali ile hayalkırıklıkları yaratma olasılığı yüksek bir film. Sürpriz sonundaki gedikleri aşmanın zorluğu, "aile her şeyden önce gelir" mesajının arkasına saklanıyor. Ama Searching gibi yaratıcı bir fikrin çok daha zeki alternatif sonlar üretmesi, muhafazakar Amerikan seyircisinden ürkmemesi, Charlie Brooker kafasında takılması gerekirdi. Tabii bunlar şahsi düşüncelere giriyor. Sır saklamanın zorlaştığı, insanların farklı kullanıcı adlarıyla günlük yaşamlarından farklı kişilermiş gibi yeni kimliklerle cirit attığı, ama bunu yaparken bile fark etmeden ekmek kırıntıları bıraktıklarını devasa bir alemden, o alemi ayaklarımızın altına seren aygıtlardan söz ederken şahsi düşüncelerin tek tip kalması düşünülemez. İşte Searching, tüm o alem ve aygıtların en yakınımızdaki kişiyi bile tanıyamayacağımız bir başka kişiye dönüştürebileceğini, iletişimi kolaylaştırması gerekirken güçleştireceğini, aynı zamanda bu iletişimde eskiden olduğu gibi daha insani yöntemler izlememiz gerektiğini vurgulayan bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder