12 Mart 2017 Pazar

The Salesman (Forushande) (2016)


Yönetmen: Asghar Farhadi
Oyuncular: Shahab Hosseini, Taraneh Alidoosti, Babak Karimi, Farid Sajjadi Hosseini, Mina Sadati, Mojtaba Pirzadeh
Senaryo: Asghar Farhadi
Müzik: Sattar Oraki

Tahran'da öğretmen olan, aynı zamanda bir tiyatroda sahneye konan Arthur Miller'ın "Death Of A Salesman" oyununu oynayan Emad ile, aynı oyunda yer alan eşi Rana, yıkılma tehlikesi bulunan apartmandaki dairelerinden taşınıp yeni bir eve geçerler. Bir akşam bina girişinde çalan zil sonrası eşinin geldiğini sanıp dairenin kapısını açık bırakan Rana, kimsenin görmediği biri tarafından saldırıya uğrar. Saldırgan eve yüklü miktarda para bırakmış, telefonunu ve arabasının anahtarını evde unutarak kaçmıştır. Olayın büyüyüp sosyal baskılara sebebiyet vermesini istemeyen Rana, polise başvurmak istemez. Ama bu saldırıyı hazmedemeyen Emad, bir yandan olayın etkisinden kurtulamayan Rana'nın duygusal yaralarını sarmaya çalışırken, diğer yandan elindeki ipuçlarını kullanarak kendi çabasıyla saldırganın izini sürmeye başlar.

2011'de Jodaeiye Nader az Simin (A Separation) ile kazandığı En İyi Yabancı Film Oscar'ının yanına bu kez Forushande (The Salesman) ile bir tane daha ekleyen İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin katmanlı dram anlayışı bazı değişikliklerle sürüyor. Kendisini takip edenlerin de farkında olduğu üzere, Farhadi'nin akıcı dramatik bileşenlerle yekpare hale getirdiği bu anlayış korunuyor. Ama karakter yoğunluğundan bir miktar tasarruf edilerek, yaşananların daha çok Emad ve Rana'nın üzerindeki etkilerine ağırlık verilmesi, sonlara doğru izlediğimiz Farid Sajjadi Hosseini dışındaki yan karakterlerin fazla belirleyici olmaması gibi tercihler, özellikle A Separation ve Le passé seyircileri için biraz farklı tercihler sayılabilir. Ancak bu bile Farhadi'nin dram hakimiyetini etkilemiyor, tam tersi, ana karakterler için daha fazla yer açılıyor. Bunu fırsat bilip o açılan yerleri fütursuzca doldurmaya kalkmayan yönetmen, sahnede oynanan "Satıcının Ölümü" oyunundan pasajlarla kendi hikayesi arasında muğlak paralellikler kurmaya çalışıyor. Oyunda satıcı Willy Loman'i oynayan Emad'ın saldırgan ile kurmak zorunda kaldığı dolaylı empatiyi bulup çıkarmaya, o empatiyi Emad'ın ahlaki değerleri ile kafa kafaya çarpıştırmaya yönelik hamleler, Farhadi'nin basit ustalıktaki anlatımı sayesinde seyirciye okkalı bir tokat uzaklığında duruyor.

Kadını yine kilit noktalara yerleştiren Farhadi, bu defa Rana üzerinden gerçekçi (eş anlam mahiyetinde "kontrollü") bir travma resmediyor. Rana'nın güçlü ya da zayıf diye etiketlenemeyeceği bu resmediş, daha çok Emad'ın kararlarını şekillendirici nitelikler taşıdığı için özellikle kadın seyircinin eleştirilerine açık hedef oluşturabilir. Ama Rana'nın polise gitmek istememesinin altında yatan sebepler olsun, küçük oğlunu da tiyatroya getirmek zorunda kalan aynı oyundaki dul oyuncu Sanam'in durumu olsun, modern İran'ın uğraşmak zorunda olduğu modern kadın sorunlarındaki "modern" yanlışlığının altını çiziyor. Hatta filmde hiç görünmeyen kadın kiracınının varlığıyla da, film içinde başka bir gerçekliğin yaşanmakta olduğunu kabul ettiriyor Farhadi. Aslında kağıt üzerinde görünen bu modernleşmenin birey üzerindeki kısıtlayıcılığına sadece İran penceresinden bakılamayacağı da satır aralarından sızıyor. Zaten Farhadi, sahip olduğu kültürel birikimin hikayesinin önüne geçmesini istemeyen bir sinemacı olduğu için İran veya Fransa'da film çekse de genele hitap etmesini biliyor.


Farhadi tüm filmlerinde irili ufaklı üzerinden geçtiği vicdan, dürüstlük, fedakarlık, aile, boşanma, toplumsal ve bireysel ahlak kavramlarını Forushande bünyesinde de inceliyor. Bunu yaparken bazı senarist/yönetmenler gibi empati dilenmiyor. Meselelerin kendi doğal çerçevelerini zorlayıp sakilleştirmeden aktardığı, başka bir deyişle akışa bıraktığı için o empatinin kendi yönünü bulacağına inanıyor. Her filmi duygu sömürüsü denen vahşi hayvanın saldırılarına çok müsait olmasına rağmen, o hayvanı ehlileştirme konusunda hayranlık verici bir sabra sahip. O sömürü potansiyelini, kontrollü biçimde hikayesini seyirciye yakınlaştırma yönünde ikilemlere dönüştürüyor. Senaryonun dönüm noktalarını göstermeden karakterlerinin bu noktaları analiz etmesini istiyor. Farhadi burada saldırı anını göstermeyerek olayın boyutunu bir miktar gölgede bıraksa da, Emad, Rana ve saldırgan açılarından asıl değinmek istediklerini anlatmakta zorlanmıyor.

Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazanan Shahab Hosseini ile birlikte Taraneh Alidoosti'nin güçlü performanslarıyla sırtladıkları Forushande, yine Cannes'dan En İyi Senaryo ödülü almıştı. Oscar ve Cannes gibi iki büyük festivalden alınan bu ödüller, Asghar Farhadi'nin ya da Forushande'nin kalitesini belirleyen ölçütler değil. Farhadi, bu ödüllerin kıstaslarını dikkate alan, onlara yaranmaya çalışan filmler çeken bir insan değil. Bir sürü çöp filmin kırmızı halılar üzerinde sahte gülücükler eşliğinde hak etmedikleri kadar büyük övgüler alması, Amerika sınırlarına bile sokulmayan Farhadi'nin kıymetini daha da arttırıyor. Çünkü bu kadar soğuk, donuk, ruhsuz, yapmacık "ürün" arasından birbirine zincirleme bağlı dramlardan oluşan gerçek bir hayat parçası görmek, ekran karşısında aldığımız nefesin ne kadar değerli olduğunu anlatıyor. Hayat, yaralı veya iyileşmiş film karakterleri için olduğu kadar bizim için de devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder