Yönetmen: Shin-yeon Won
Oyuncular: Yunjin Kim, Hie-sun Park, Mi-suk Kim, Myeong-su Choi, Hang-Seon Jang, Dong-hwan Jeong
Senaryo: Je-gu Yun
Müzik: Jun-seong Kim
Seul’ün en iyi savunma avukatlarından biri olan Yoo Ji-yeon (Junjin Kim) kızı Eunyoung ile mutlu bir hayat sürmektedir. Fakat birgün Eunyoung, katıldığı okul koşusunda kaçırılır. Kaçıran kişi cep telefonuyla iletişim kurduğu Ji-yeon’un polise haber vermesi durumunda kızını yavaş yavaş öldüreceğini söyler. İstediği ise fidye değil, kısa bir süre önce HJ isimli genç kıza tecavüz edip öldürmek suçundan gözaltına alınmış CJ’in savunmasını üstlenmesi, hatta onun beraat etmesini sağlamasıdır. Üstelik Ji-yeon’a sadece 7 gün süre tanımıştır. Zamana karşı yarışa başlayan, kızını kurtarabilmek için tüm delillerin suçunu işaret ettiği, önceden de benzer sabıkaları olan CJ’in davasını üstlenmek zorunda kalan Ji-yeon, davanın derinlerine indikçe bir sürü kişi, olay ve sürprizle karşılaşacaktır.
Bazı filmler vardır, kendi türü dahilinde aslında hiç de sahip olmadığı nitelikleri sanki sahipmişcesine sunmaya çalışır. Doktor olmadığı halde ameliyata girer örneğin. Uç bir örnek gibi görünse de bunu yapan birçok film sayabiliriz. Doğal olarak bocalar, tökezler ve düşerler. Yere düşmekle birlikte komik de düşerler. Bazı filmler vardır, yine kendi türünü temsilen gerçekten sahip oldukları nitelikleri sunmakta acizdirler. Yani doktor olduğu halde ameliyata girmeye korkarlar. Onların sonu da pek farklı değildir. Seven Days ise temsil ettiği tür olan polisiye/dram sınırları içinde bu iki başlı türün hatırı sayılır örneklerini yeterince özümsemiş, en başta sağlam bir gerilim sürükleyiciliğine, akıcı bir hikayeye, geniş açılımlara sahip olması gerekliliğini kavramış bir Güney Kore yapımı. Özenle sakladığı sırları sürprize, başlangıçta yarattığı ikilemleri ise gerilim soslu bir drama dönüştürmeyi başardığı söylenebilir. Polisiye gerilimlerin alamet-i farikası olan “katil kim” gelgitleri, kriminal gizemler ve üstüne üstlük baş karakterin şantaja uğramış bir kadın avukat olmasının getirdiği hukuki yol ayrımları yerli yerinde. Bunlara evlat sevgisi, intikam, politik ihtiras unsurları da eklenince Seven Days için kendi türünün son zamanlardaki en başarılı örneklerinden biri olduğunu ifade etmek mümkün.
Filmin Amerikanvari görüntüsü de inkar edilemez. Fakat filmin tarz olarak kalifiye Hollywood polisiye gerilimlerinin örgüsünü fazlaca çağrıştırıyor olması, Seven Days’in taklit olmakla suçlanamayacak derecede kendi ayakları üzerinde durduğu gerçeğini etkilememeli. Kaldı ki Seven Days, bir Uzakdoğu yapımı olması yönünden içinde yoğun şekilde kültürel motifler kullanmakla yükümlü bir film değil. Sözü edilen gelgitler, gizemler, bu türü ilginç kılan başlıca özelliklerden olduğu gibi, her ülke sinemasının bu başlıklardan dilediği gibi faydalanma hakkı var. Fakat kimi bunlardan yukarıdaki doktor örneklerindeki gibi faydalanırken (ya da faydalanamaz iken) Seven Days, Güney Kore kabuğuna tıkılıp kalmamış, tüm dünyanın kültür farkı gözetmeksizin keyif aldığı polisiye sinemanın genetik kodlarını kullanarak kaliteli bir örnek haline gelmiş. Kaliteli etiketi yapıştırma sebebim görece nedenlere dayanmakta.
Seven Days tüm bu övgü dolu sözler yanında, bana göre çok fazla üzerine gitmemeye gayret ettiği güçlü bir anlatım potansiyeline de sahip. Kurgusal bütünlük, kafa karıştırmayan flashbackler, ışık ve renk kullanımı (bazen de ufak ve gereksiz zoomlamalar) yanında, mesela Eunyoung’ın bulunduğu sahne gibi etkileyici sekansları da heybesinde taşıyor. Bu tip etkili yetenekleri olmasına rağmen bunları her önüne gelen sahnede kullanıp tüketmek yerine daha tasarruflu biçimde, senaryo ile birlikte yürüterek o potansiyelini har vurup harman savurmuyor. Bu bağlamda kendi ameliyatını yapabilen, yeteneği elvermesine, potansiyeli olmasına rağmen bilmediğine de bulaşmayan bir doktor.
Filmin Amerikanvari görüntüsü de inkar edilemez. Fakat filmin tarz olarak kalifiye Hollywood polisiye gerilimlerinin örgüsünü fazlaca çağrıştırıyor olması, Seven Days’in taklit olmakla suçlanamayacak derecede kendi ayakları üzerinde durduğu gerçeğini etkilememeli. Kaldı ki Seven Days, bir Uzakdoğu yapımı olması yönünden içinde yoğun şekilde kültürel motifler kullanmakla yükümlü bir film değil. Sözü edilen gelgitler, gizemler, bu türü ilginç kılan başlıca özelliklerden olduğu gibi, her ülke sinemasının bu başlıklardan dilediği gibi faydalanma hakkı var. Fakat kimi bunlardan yukarıdaki doktor örneklerindeki gibi faydalanırken (ya da faydalanamaz iken) Seven Days, Güney Kore kabuğuna tıkılıp kalmamış, tüm dünyanın kültür farkı gözetmeksizin keyif aldığı polisiye sinemanın genetik kodlarını kullanarak kaliteli bir örnek haline gelmiş. Kaliteli etiketi yapıştırma sebebim görece nedenlere dayanmakta.
Seven Days tüm bu övgü dolu sözler yanında, bana göre çok fazla üzerine gitmemeye gayret ettiği güçlü bir anlatım potansiyeline de sahip. Kurgusal bütünlük, kafa karıştırmayan flashbackler, ışık ve renk kullanımı (bazen de ufak ve gereksiz zoomlamalar) yanında, mesela Eunyoung’ın bulunduğu sahne gibi etkileyici sekansları da heybesinde taşıyor. Bu tip etkili yetenekleri olmasına rağmen bunları her önüne gelen sahnede kullanıp tüketmek yerine daha tasarruflu biçimde, senaryo ile birlikte yürüterek o potansiyelini har vurup harman savurmuyor. Bu bağlamda kendi ameliyatını yapabilen, yeteneği elvermesine, potansiyeli olmasına rağmen bilmediğine de bulaşmayan bir doktor.
Filmin Ji-yeon için yarattığı ikilemler, ruhi ve fiziki zorluklar, bir baş karakter olarak onu benimsememiz yönünde oldukça etkili. Zamana karşı yapılan, kızını kurtarmaya yönelik yarışın, süreç içinde Ji-yeon’un gerçeği arayış çabasına dönüşmesi de bu karakteri ve olaylar yelpazesini zenginleştiriyor. İşinin ehli ve bu sayede medyatik bir kişi olarak Ji-yeon’un sahip olduğu yetenekler onun araştırmacı, şüpheci ve mesleğinin gereklerine hakim bir avukat oluşu ile, çocuğunu kurtarmak zorunda kalan bir anne oluşu arasında sıkışmışlığına her zaman kafi gelmeyebiliyor. Ji-yeon’un anlamak ve uğraşmak zorunda kaldığı sorunlar büyüdükçe yükü de ağırlaşıyor. Bu noktada Ji-yeon’un yakın dostu, serseri ruhlu polis Seong-yeol ile bu yükü paylaştıran senaryo mantığı, Seven Days’de olduğu şekliyle iyi işlendiği vakit filmin çokyönlülüğünü kuvvetlendirdiği gibi, izleyiciyi pozitif manada aynı amaca hizmet eden iki farklı kulvarda seyreden polisiye gerilim cenderesine yerleştiriyor. Süreç işlerken şüpheli listesine eklenen karakterler ve sanık sandalyesinde oturan tekinsiz CJ ile polisiye bulmaca yönünden zengin malzemesini gerekli köşelere yerleştirmesini de bilmiş. Bir bütünü bulmaca haline getirmek için önce onu iyi parçalamak gerekiyor. Seven Days bana göre öncelikle bu parçalama işini iyi becerdiği için iyi bir polisiye olarak görülmeli. Ayrıca özellikle belli bir ciddiyete soyunmuş Güney Kore yapımlarında kimi zaman görülen araya parça misali seviyesiz mizaha da prim vermemiş (seviyeli olanların olumlu sonuçlar verdiği de olmuştur bu arada), bu sayede iç disiplinini ve polisiye ciddiyetini zedelememiş.
Tüm dünyayı kasıp kavuran Lost popülaritesi ve o meşhur Uzakdoğu orta yaş çekiciliği tamamen bir yana, Yunjin Kim sahiden iyi bir oyuncu. Oyunculuk anlamında işini yarı yarıya hafifleten manalı yüz ifadesine bel bağlamadan, bazen fazla donuk veya tepkisiz gelse de temelde hangi durumda ne tepki vereceğini bilen reflekslere sahip. Başrolü taşıması için artık uluslar arası bir yüz haline gelmiş bir oyuncudan da esasen bu beklenir. Ayrıca Ji-yeon’un en büyük yardımcısı acar polis Seong-yeol’u canlandıran Hee-soon Park da kendine düşen payı pejmürde görünümü ve tempolu oyunuyla yerine getiriyor. Tüm bu övgülere rağmen Seven Days’i türdaşlarından pek de farklı bulmayanlar olabilir. Veya fazla Hollywood bulanlar… Bu da gayet doğal. Lakin Hollywood’da bile son zamanlarda böylesi ayda yılda bir çıkarken bu yorumların benim açımdan pek bir belirleyiciliği yok aslında. Bazı filmleri oldukları gibi kabul etmesi zordur, hep negatif bir şeyler bulur, olmasa da uydururuz. Bazı filmleri de kabul etmek aksine daha kolay gelir. Bu durumun kişiden kişiye değişen özellikleri size Seven Days’i sevdirir veya sevdirmez. Eğer Seven Days’in önemli görevlerinden biri “karakteri olan bir film olmak” ise bence bunu başarmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder