13 Şubat 2008 Çarşamba

Redacted (2007)

 

Yönetmen: Brian De Palma

Oyuncular: Izzy Diaz, Patrick Carroll, Ty Jones, Eric Anderson, Rob Devaney

Senaryo: Brian De Palma

Müzik: Kevin Banks

 

Redacted 2003 yılında Irak’ta gerçekten yaşanmış olan, 14 yaşındaki bir kıza tecavüz eden Amerikan askerlerinin bu korkunç olayı örtmek için kız ve ailesine direnişçi süsü vererek vahşice öldürmesinden hareketle, kurmaca karakterlerle çekilmiş bir Brian De Palma filmi. Irak’taki bir birlikte görev yapmakta olan bir grup askerin karıştığı bu elim olayın öncesini, olay anını ve sonrasını film içinde belgesel veya belgesel tekniğiyle kurmaca şeklinde sunuyor. Girişte yapılan “bu film tamamen kurgudan ibarettir, karakterler tamamen kurgudur, gerçek insanlarla karıştırılmamalıdır” uyarısına rağmen, görev almış veya halen görev yapmakta olan askerleri zan altında bırakmaktan çekinmeyerek, insanlık dışı muameleleri cesurca mercek altına alıyor. Kendi ülkesinin askerlerinin içine düştükleri buhran yüzünden göstermiş oldukları sapkınlıkları bu denli yermek gerçekten yürek istiyor.

 

 

Fakat bu cesaret o kadar doğrudan ve basit kalıyor ki, belgesel havası vermek istediği gün gibi ortada olan De Palma, bir iki yer haricinde tarzı sayılabilecek bazı biçimlerden uzak, herkesin bildiği veya tahmin ettiği, hergün söylenen, okunan, yazılan, çizilenler dışında hem politika hem de sinema adına pek de yeni şeyler söylemiyor. Kurmaca bir yapımın şahsi el kameraları ve sabit gizli kamera sistemlerinin çektiği süsü verilen görüntülerle belgeselimsi şekilde sunulması, özellikle bağımsız sinema anlayışı içerisinde artık pek de yenilik sayılmaz.Üstelik filmin genelinde bağlı kalınan bu yöntem yanında, El Kaide’nin internet sitesi ve YouTube benzeri sitelerde yer alan, yine film için kurgulanmış çeşitli video görüntüleri serpiştirilerek sanki biraz dağılmış. Kontrol noktasında görevli birkaç askerin uğradıkları bombalı saldırıyı hem bir askerin el kamerasından, hem de eylemcilerin kendi web sitelerine yükledikleri görüntülerden, yani aynı olayı iki farklı açıdan izlediğimiz bölüm, De Palma’nın çekmeyi çok sevdiği türden sahneler. Keza o trajik olay gecesinin, Blair Witch ürpertisi yaratması muhtemel hareketli ve karanlık çekimleri de öyle. Ayrıca bir video sitesine yüklenmiş, hararetli bir savaş karşıtı kızın öfkesini kustuğu video da çekim olarak olmasa da söylenenler açısından çok çarpıcıydı. Fakat olayın insani ve ahlaki sorgusunu yapmak için haklı olarak sert bir dil seçen De Palma, ustalığını filmin bütününe yayamıyor bence. Belli bir dağınıklık hissi hakim olabiliyor.

Brian De Palma, tecavüz, kafa kesme (ve o kafayı kameraya gösterme), kopan kol-bacak, vurulan hamile kadın gibi şiddet görüntüleri ile haklı tavrını açıkça koymasına rağmen, yine aynı görüntülerle “yeni başlayanlar için Irak” aceleciliğinden ve acemiliğinden muzdarip. Oysa film bittikten sonra ekrana dizilen gerçek Irak fotoğraflarının tokat gibi etkisi pekala bu belki de kasti acemiliği ustaca kamufle edebilirmiş. Yoksa “ne kadar şiddet gösterirsem o kadar vurucu olurum” zihniyeti üzerine özellikle politik sinema ile ilgili genç yönetmenler bile fazla gitmiyor. Öte yandan, belli bir amatör yaklaşımın De Palma’nın bilinçli tercihi olduğu açık. El kameralarını kullananın askerler değil de De Palma olduğu düşüncesini kafamızdan atmamız bekleniyor. Bunu gayet mantıklı ve orjinallik olarak görsek de, teori ve pratiğin kesişme noktasını belirleyen kişinin De Palma olduğunu kafamızdan atmak güçleşebiliyor.

 

 

Askerlerin birbirlerine el kameralarıyla söylediklerini, gerçekte birbirlerine mi yoksa sadece kameraya (ve o çekimi birgün izleyecek olanlara) mı söyledikleri arasında çok ince bir çizgi var. Aralarındaki diyalogların çoğu zaman boş, küfürlü veya mesaj olarak fazla basit kaçmasını da zaten edebi anlamda yetkinlik beklemediğimizden mazur görebilir, hatta belgesel sınırları içinde doğal karşılayabiliriz. İyi de nereye kadar? Kamera üstadı bir sinemacının, çekim tekniğine ayırırken sarfettiği enerjiyi, bir tecavüz ve katliam hikayesi dahilinde daha altı dolu biçimde görmek istiyor insan. Her yerde kameraların cirit attığı bir hikayenin kurgusal gerçekliği fazla sırıtyor. Herkesin o kameralardan haberi yokmuş gibi rahat davranması veya nasıl oluyorsa bazı bölümlerde haberlerinin olmaması enteresan. Bu durum belgesel samimiyetine uygun gözükse de, bu uygunluk içine yedirilmek durumunda kalan hikayeye ve diyaloglara yansımıyor. Belki de belgesel gibi görünmeye çalışan bir kurmacanın içine düştüğü kısır döngüdür. Her şeye rağmen izleyici tarafından bu döngünün hissedilmemesi de mümkün.

 

Keşke Brian De Palma gerçek bir belgesel çekseymiş diyeceğim ama bu kez de askerlerin arasında bu kadar rahat edemeyeceğini, yasal engellere takılacağını, “redacted” olacağını tahmin etmek de zor değil. Zaten işin “redacted” yani düzeltilmiş/sansürlenmiş bilgi aktarımı kısmına getirilen eleştirinin yeterince güçlü olup olmadığı, izleyicinin gerçekte Irak’ta neler olup bittiğinin farkında olup olmadığı ile doğrudan alakalı. “İçinde yaşamadan nasıl bilebiliriz” şeklinde yapılacak tartışmalardan arınmış bir biçimde düşünmek gerek. Irak’a ait düzeltilmiş, sansürlenmiş ve daha light hale getirilmiş haberlere tepki olarak bir filmin çekilmiş olması çok yerinde bir hareket. Ama çekilen filmin belgesel görünümlü bir kurmacadan oluşan Redacted olması ise, çoğunluğun farkında olduğu bir zulmün sadece basit şekilde kurgulanışı, karton karakterler ve kötü oyunculuklarla hiç yenilik içermemesinden ibaret kalıyor. “14 yaşındaki bir kıza tecavüz eden Amerikan askerlerinin bu korkunç olayı örtmek için kız ve ailesine direnişçi süsü vererek vahşice öldürmesi” cümlesinden bu kadar ortalama bir senaryo çıkmamalıydı. Bütün kameralara ve onların becerilerine hakim bir yönetmenin işin senaryo kısmına özen göstermeyip sloganlaştırması, bunu da “belgesel doğallığı”na veriyor gözükerek kolaya kaçması şahsi hüsnü kuruntum olabilir. Bu gibi hassas mevzulardan bir uyarlama yaparken izleyici “aferin, adam ne güzel söylemiş” ile “duygu sömürüsünü abartmış canım!” arasında bırakılmamalı. Olayın vahameti düşünüldüğünde insanlıktan yana olacağımız su götürmez. Ama sadece teknik olarak işin “film” yanını düşününce De Palma’nın formsuzluğunun sürdüğünü görmek mümkün.

 

Yine de form kaybındaki De Palma’nın bu filmi sadece popülist savaş karşıtlığı ile çektiğini söyleyemeyiz. Zira Irak’tan önce Vietnam vardı ve kendisi Redacted’a çok benzeyen bir konuyu 1989’da aynı adlı romandan Casualties Of War adıyla perdeye aktarmıştı. Vietnamlı küçük bir kızı köyünden kaçırıp tecavüz eden bir grup Amerikan askerinin konu alındığı bu filmden günümüz Irak’ına şiddet yönünden değişen hiçbir şey yok. De Palma cephesinde ise daha fazla öfke ve şiddet var. Ama oldukça temelsiz bir öfke bu. Sinemada şiddetin gösterilişi gerekli bile olabiliyor. Ailenizle izlemediğiniz sürece sorun yok. Lakin ekranda birinin gözü oyulurken bile gösterilse, o şiddetin bir temeli, sağlam bir dayanağı olmalı ki hedefi bulabilsin. O kadar hedef belirledikten (kimini tam ortadan olmasa da vurduktan, çoğunu ıskaladıktan) sonra işi getirip “vicdan sahibi Amerikalılar”a dayadığınız sürece samimiyetinizden kuşku duyulabilir. Vicdan sahibi Amerikalı olamaz mı? Elbette olur. Ama uzun hikaye işte.. Sanırım ben bu filmi görmüştüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder