Yönetmen: Lee Tamahori
Oyuncular: Rena Owen, Temuera Morrison, Mamaengaroa Kerr-Bell, Julian Arahanga, Taungaroa Emile, Cliff Curtis
Senaryo: Riwia Brown, Alan Duff
Müzik: Murray Grindlay, Murray McNabb
Beth, beş çocuğu ve kocasıyla Yeni Zelanda'da bir gecekonduda yaşayan Maori kökenli, bir kadındır. 18 yıl önce Maori ailesinin evlenmesini istemediği kocası Jake iyice içkiye bulaşmış, çocuklarıyla ilgilenmeyen, Beth'e kötü davranan, onu acımasızca döven bir adamdır. Beş çocuklarından biri olan Nig bir çeteye katılmış, Boogie ise bir sosyal yardım kurumu tarafından götürülmüştür. Beth tüm sorunlarına rağmen aileyi bir arada tutmaya çabalarken tek yardımcısı hayatla ilgili umutlarına dört elle sarılan kızı Grace'dir. Yazar olmak isteyen Grace'in başına gelenler ailenin kaderini değiştirir ve Beth'in, geleneklerinde yatan gücü keşfetmeye zorlar.
Fiji ve Polinezya kökenli Maoriler, Yeni Zelanda yerlileridir. En bilinen özellikleri savaşçı, özgürlüklerine ve topraklarına düşkün olmalarıdır. Bu düşkünlük sayesinde Yeni Zelanda da onlar için tahsis edilen alanlara hiçbir yapı izni vermiyorlar, bu sayede de çevrenin doğal güzelliğinin korunmasında çok önemli bir rol oynuyorlar. Eskiden yarı çıplak yaşarlar, ilginç dövme ve makyajlar yaparlar, savaşa giderken kendilerini beyaza boyarlar, çok zor durumda kaldıklarında insan eti yerlerdi. Bu dehşet verici özellikleri yanında onurlarına düşkün olmaları, soylarını kötülüklere karşı savunma içgüdüleri ve zorda kalmadıkça vahşileşmemeleri yüzünden tarihçileri ikiye bölmüşlerdir. Maori kabilesine özgü Haka Dansı ise 1800’lü yıllarda ortaya çıkmış bir savaş dansıdır. Tam bir intikam ve meydan okuma dansı olan Haka, çatışmalardan önce rakip kabilelere gözdağı vermek için yapılırdı. Öyle ki, Maoriler günümüze kadar bu dansı taşımayı başarmışlar, tarihte girdikleri savaşlarda ve hatta spor müsabakalarında bile rakiplerini korkutmak için bu dansı sergilemişlerdi. Şimdilerde soyu tükenmekte olan Maoriler önceleri ikiye ayrılırlardı: Çağdaş ve hatta entelektüel duruşa sahip “uygar” Maoriler ve günümüze kadar gelmiş olan “savaşçı” Maoriler.
Yeni Zelanda’lı yönetmen Lee Tamahori’nin 1994 yılında çektiği, Alan Duff romanından uyarlanmış Once Were Warriors, bir zamanlar savaşçı olan bu Maorilerin 90’lı yıllarda gecekondularda yaşam mücadelesi veren kesimine ait çok çarpıcı bir aile dramı. Modern çağın gerekleri ile köklerine bağlılık arasında sıkışmış kalabalık Heke ailesinin iki küçük çocukları dışındaki her bir bireyi üzerine çarpıcı vurgularda bulunan film, bu ailenin yine Maorilerden oluşan çevresini de öykünün içine dahil ederek bir miktar genişlik de sağlıyor. Ama esas merkez alınan Heke ailesi zaten konu olarak yeterince geniş ve katmanlı. Onların sorunları hem bir Maori ailesinin, hem de yerinden yurdundan türlü sebepler yüzünden göçüp, şehir hayatına uyum sağlamak zorunda kalan çoğu kalabalık ailenin yaşayabileceği ağırlıkta.
Bireysel olarak da yine gerek Maori kimliğinin gölgesinde kalan şehirli çıkmazlar ile, evrensel boyutta hepimizin tanık olabileceği veya yaşayabileceği türden dramatik kadın-erkek-çocuk, anne-baba-evlat problemlerinden güçlü bir kesit sunuyor. Kalabalık Heke ailesinin karşılaştığı sorunlar, filmin apaçık ekonomik, sosyal, psikolojik mesajlar vermesinin de önünü alıyor. Zira bu sorunları karşılayış biçimleri başlıbaşına birer mesaj sayılabilir. Refah seviyesi en yüksek ülkelerden biri olan Yeni Zelanda’da bile alt-üst kavramlardan söz edilebileceği meselesini, kültürel alt-üst kavramıyla birlikte vererek sınıfsal farklılıkların yeni yüzyıla kadar ulaşabildiğinin de altını çiziyor. Filmin sonunda Beth’in verdiği açık mesaj, bizim çoktan çıkarmış olduğumuz bir yapıda da olsa, filmin özüne cuk oturan, hatta gerçek gücün sembolü olan Beth’in ağzından duyulması gereken türden.
Ailenin en güçlü kişiliği şüphesiz anne Beth.. Ama bu “güç” kavramı fiziksel olarak ele alındığında ibre kesinlikle baba Jake’i gösteriyor. Bundan doğal bir şey olamaz diye düşünebiliriz. Fakat güç kadar, o gücün kullanımı da bu kavramın belirleyicisi olmalı. Jake, ayık olduğu zamanlarda Beth’e karşı sevgi saygı yörüngesinde dolaşıyor. Çocuklarına karşı ilgisiz, arkadaşlarıyla takılmayı, onlarla içmeyi, geceyi de onları kendi evine davet edip parti vererek bitirmeyi seviyor. Tabi sarhoş iken Beth’i acımasızca dövmesi, üst katta çocukları uyumaya çalışırken dostlarıyla bağıra çağıra şarkı söylemesi onun ne çapta bir aile babası olduğu hakkında çok açık fikir verecektir. Böyle durumlarda Beth gibi anaç kadınlar itaatkar, sabırlı ve arabulucu olmak durumundadırlar. Anneliğin ve kadınlığın gerektirdiği, gerek kapalı toplumlarda olsun, gerekse geleneklerin hakimiyeti elden bırakmadığı modernize çırpınışlar yaşayan ufak komünitelerde olsun bu şekildedir. Beth’de de değişen bir şey yok. Ama sorumsuz ve kaba kocası yüzünden çocuklarıyla olan ilişkileri zarar görmeye başladığında, bu itaatkarlığın yerini daha mücadeleci ve makul bir hırçınlık alıyor. Fakat özellikle Beth’in yaşadığı bu kademe kademe yükseliş filmde çok iyi resmedilmiş. Tabi ki ailenin çocukları, her şeyden önce fedakar bir anne olan Beth’in değişim sürecini yansıtmasına yararı dokunan basamaklar oluyorlar haliyle. İki ufak çocuk için zaten ilgiye sevgiye muhtaç olduklarını söylemeye gerek yok. Ama diğer üç yetişkin evladının yaşadığı sıkıntılar, Jake’den hiçbir yardım görmeden üstlenmek zorunda kaldığı sorumluluk bombardımanında Beth’i parçalara bölüyor.
Zamanında severek evlendiği Beth’in ailesinin Maori sınıfsal farklılıkları yüzünden Jake’i hakir görmeleri ve bu evliliğe başından beri karşı olmaları Beth ve Jake’in aşklarını engelleyememiş. Ama yıllar geçtikçe bilinçaltındaki bu sınıfsal ezikliği üzerinden atamayan Jake’in hıncını Beth’den vahşice çıkarması, her biri çeşitli sorunlarla boğuşsalar da temelde iyi huylu ve zeki çocuklarıyla iletişim kurmaması Jake’in dengesiz ve problemli kişiliğini açıklıyor. Ailenin en büyük çocuğu Nig, babasının aile içinde yarattığı kaos ortamından kurtulmak için, Maori geleneklerine bağlı bir sokak çetesine katılıyor. Diğer erkek çocuk Boogie, polisle başı derde girdiği için bir yetiştirme yurduna veriliyor. Orada yerel savunma sporları ve tabi Haka gösterisi öğreniyor. Ailenin genç, güzel kızı ve annesine gerçek anlamda yardımcı olan tek çocuk olan Grace ise kurtuluşu kendi hayal dünyasında arayan, annesi gibi güçlü olan kişiliğini gösterme fırsatı bulamadığı buhranlı ortamdan kurtulma hayalinde bir saflık timsali. Ama eril Maori çevresine sıkışıp kalmış Grace’in ödeyeceği ağır bedel, diğerleriyle kıyaslanamayacağı gibi, filmin en dramatik dönemecini de oluşturuyor. Beth’in gerçek gücünü ortaya koymak için çocuklarına yönelmesi yanında, geleneklerinde ve kanında olan savaşçı ruhunun farkına varması da, bir zamanlar savaşçı olan bir toplumun ferdi olarak, onu modern çağın getirdiği uğruna savaşılan değerlerin değişkenliğini vurgulayan bir sembol haline getiriyor.
Beth Heke rolüyle mükemmel bir oyunculuk sunan Rena Owen, başrol olduğu kadar aynı zamanda filmin en iyisi. Beth’in neşeli, kederli ve kızgın hallerini izlemek ve anlamak onun sayesinde mümkün oluyor. Çeşitli festivallerden çeşitli ödüllerle dönen Once Were Warriors’un Rena Owen’den sonraki en önemli oyuncuları, Jake rolündeki Temuera Morrison ile Grace’i canlandıran Mamaengaroa Kerr-Bell. Tamamı Yeni Zelandalı oyunculardan oluşan kadronun başrolünü paylaşanlar, gerek klasik oyunculuk maharetlerini, gerekse temsil ettikleri değerleri göstermekte çok başarılılar. Bu film sonrası aralarında James Bond filmi Die Another Day’in de bulunduğu bütçeli ve çoğunlukla vasat aksiyonlar üzerinde yoğunlaşmayı tercih eden Lee Tamahori’nin kariyerine çok iyi bir giriş sağladığı da söylenebilir. Filmden 5 yıl sonra yine Alan Duff romanından çekilen What Becomes Of The Broken Hearted? adlı bir devam filmi çekildiyse de, etkisi hiçbir zaman Once Were Warriors kadar olmadı. Once Were Warriors, eskinin modern ile yaşadığı çatışma kadar, köy-kent ikileminin odak noktası olan göçün yarattığı arızaları ve buna benzer kimi üstü kapalı toplumsal eleştirilerini yedi kişilik bir aile üzerinden yapabilen, karakterleri ile barışık, hikayesine sadık ve sürükleyici bir aile dramı olarak izlenmesi gereken bir yapım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder