23 Ağustos 2024 Cuma

The Poughkeepsie Tapes (2007)

 
Yönetmen: John Erick Dowdle
Oyuncular: Stacy Chbosky, Ivar Brogger, Lou George, Lisa Black, Samantha Robson, Ben Messmer, Amy Lyndon
Senaryo: Drew Dowdle, John Erick Dowdle
Müzik: Keefus Ciancia

New York'un Poughkeepsie kentindeki terk edilmiş bir evde cinayet soruşturmacıları, bir seri katilin onlarca yıllık adam kaçırma, cinayet, işkence ve parçalama kayıtlarını gösteren yüzlerce kaseti ortaya çıkarmış. Drew Dowdle ve John Erick Dowdle da bu kasetlerden derlenen görüntüleri, röportajlar, haber arşivleri ve birtakım canlandırmalarla harmanlayarak sanki gerçek bir belgeselmiş havası vererek kurgulamış. Gerçek bir belgeselmiş gibi diyoruz çünkü The Poughkeepsie Tapes bir "pseudo-documentary" yani sahte belgesel. Özellikle 1999'daki The Blair Witch Project'in muazzam başarısı sonrası cazip hale gelen, kendi alt türlerini oluşturan bu tarzın en bilinen ve başarılı örneklerinden biri kabul edilen film, gerçek bir suç belgeselini aratmayan titizliğe sahip. Öyle ki, hakkında ön bilgisi olmayan bir seyirci pekala sahici bir belgesel sanabilir. Gerçi "snuff film" olarak tasarlanan bazı kaset görüntülerinden kurmaca olduğuna dair sinyaller de alınabilir. Yine de öykü kurulumu, bu kurulumun haber, röportaj ve uzman yorumlarına yedirilerek belgesel formatına dönüştürülüşü, bir pseudo-documentary nasıl olmalıdır sorusuna çok iyi yanıtlar taşıyor. En önemlisi de, buluntu video kasetlerin çok büyük bir bölümünü oluşturan Cheryl Dempsey ile ilgili olanlarla açılan başka bir kanal sayesinde hem bu acımasız seri katile, hem de kurbanlarına yakın plan bakma fırsatları yaratılıyor.

Çok genç yaşta yaşam sevinciyle dolu Cheryl'i kaçırarak ona akıl almaz işkenceler yapan, onu kelimenin tam anlamıyla her yönden kölesi haline getiren katil hakkında filmde bazı teorilerle uğraşılsa da onu tanımlamak, belli bir profil çıkarmak mümkün olmuyor. Çünkü başka kaçırma, işkence, cinayet videolarında da gördüğümüz üzere farklı tarzlar, hatta farklı maskeler kullanıyor. Öyle ki kamuoyunun "Water Street Butcher" adını taktığı katil bir ara sadece seks işçilerine dadanarak hedef saptırıyor. Bu hedef saptırmanın sonuçları da katilin kendisi için olmasa da başka bir kurban için son derece trajik oluyor. Dowdlelar bu seri katili kurgularken bir zamanlar Poughkeepsie'de on seks işçisini katleden Kendall François'dan da etkilendiklerini söylemişler. Ancak genel olarak yaşanmış veya kurgusal seri katil profillerinden bir derleme yapmışlar. Böylece iddia ettikleri üzere Ted Bundy, Jeffrey Dahmer gibi gerçek katillerden daha dehşet verici, zeki ve acımasız bir katil ortaya çıkmış. Cheryl Dempsey'nin trajedisine de yakın girmek suretiyle filmin psikolojik ürkütücülüğünü arttırmışlar. Dedektifler, uzmanlar, ve kurban yakınlarıyla yapılan röportajlar için seçilen oyuncular da ciddiyetleriyle hiç renk vermeyerek filmin sahte de olsa gerçeklik çabasına pozitif katkılarda bulunuyorlar. The Poughkeepsie Tapes, psikolojik gerilimin yer yer korkuya eriştiği, ama özellikle kaset görüntülerinin yarattığı ürkütücülüğün öne çıktığı başarılı bir "sahte belgesel".

12 Ağustos 2024 Pazartesi

A nyomozó (2008)


Yönetmen: Attila Galambos
Oyuncular: Zsolt Anger, Judit Rezes, Pálma Pusztai, András Márton Baló, Péter Blaskó, Csaba Czene, Andrea Spolarics, István Juhász, Éva Kerekes, Zoltán Tamási, József Tóth, Zsolt Zágoni, Ilona Kassai
Senaryo: Attila Galambos
Müzik: László Melis

Tibor Malkáv, tedavisi oldukça pahalı bir hastalığa yakalanan annesini iyileştirme derdinde sıradan bir patologdur. Sonra bir gün bir yabancı çıkagelip başka bir yabancıyı öldürmesi için ona para teklif eder. Annesini kurtarmak adına parayı kabul eder ve karşılığını verir. Ama sonra eline bir mektup geçer. Mektubu kurbanı yazmıştır. Bu kişi ona bir yabancıdan çok daha yakındır. Böylece tek seferlik kiralık katil Tibor, kurbanının kim olduğunu araştırmaya başlar.

A nyomozó, sakin anlatımını gizemli bir suç örgüsüyle bütünleştirmiş çok şık bir film. Başlangıçta filmi sürüklemesi gereken Tibor karakterinin fazlasıyla mekanik, hatta ruhsuz duruşuyla Avrupalı bir Coen anti-kahramanı izlenimi veren görüntüsü adım adım bu ruhsuzluğa anlam kazandıran, kendini o ruhsuzluk içinde var eden, aslında farklı bir ruh sahibi olduğunu gösteren bir ustalıkla ele alınıyor. Konusu itibariyle de şüphelileri ve onların gerekçeleri ile bilinen cinayet şablonunun ezberini bozmaya oynuyor. Zira cinayeti işleyenin filmin baş karakteri Tibor olması nedeniyle bu defa kayıp bir katili değil, cinayeti ustaca kurgulamış olan azmettiriciyi bulmamız gerekiyor.


Tibor’un annesini tedavi ettirme dürtüsüyle karıştığı gizemli cinayeti profesyonel bir kiralık katil gibi işlemesinin ardından oluşan kafa karışıklığı giderek yerini daha kabul edilebilir bir seyre bırakıyor. Çünkü soğukkanlı, duygusuz (ya da duygularını göstermemekte son derece usta) ve dümdüz bir kişilik olan Tibor’un mesleği gereği ölüm ve ölülerle olan yakın ilişkisinin sağladığı destekle çok pratik, aynı zamanda seyirciyi de güvende hissettirecek müthiş bir zekâya sahip olduğunu anlıyoruz. İş sadece sebebini bilmeden, maktülünü tanımadan katil olmasının ardındaki gerçekleri merak etmesine kalıyor. Orada da devreye öldürdüğü adamın kendisine önceden yazdığı mektup girince Tibor’un macerası başlıyor. Çoğu dedektifin aklına gelmeyebilecek kurnazlıklar ve cesur hamlelerle kendi işlediği cinayeti aydınlatma peşine düşüyor.

Sırf bu durum bile birçok senariste ilham verebilir. Macar yönetmen/senarist/oyuncu Attila Galambos’a verdiği ilhamın yine kendisi tarafından hayata geçirilişi, Tibor gibi benzerine az rastlanır bir kişiliğin yardımıyla farklı bir Agatha Christie dokusu taşımıyor değil. Ama bu dokuya Avrupalı kimliğini koruyarak ve üzerine kara film deneyimi de katarak ilerliyor. Tibor’un etrafında şekillenen karakter çeşitliliği, hemen her “katil kim” filminde (gerçi buradaki arayış “plânlayıcı kim”e dönüşmüş durumda) olduğu gibi hedef şaşırtmayı amaçlamış olsa da, senaryonun bu çeşitliliğe verdiği değer kendini belli ediyor. Özellikle kendi kurmacası içinde bir başka kurgu daha barındırdığı iddiasını öne sürmekten geri durmuyor. Tibor’un kürsüde yer aldığı, filmin tüm kadrosunun katıldığı ve filmdeki konumlarını amfi düzeninde tartıştıkları sahnenin yaratıcılığı, bu kurgusallığı bir senaryo atölyesi ciddiyetine konu edilecek denli tartışmaya değer, tabiî aynı zamanda mizahi bir düzleme taşıyor.


Tüm olumlu yönlerine rağmen A nyomozó’nun en önemli unsuru hiç kuşkusuz Tibor. Birçok yönden filmin kendisinin olduğu kadar Tibor’un da sahip olduğu cinayet romanı kahramanının gizemli edebî yönü filme de yansımış denebilir. Bunun yanında roman anlatıcısının onun hakkında söyleyebileceği kişilik özelliklerini bizzat kendisinin dile getiriyor olmasının da orijinal bir yanı var. Mesela alımlı ve sevimli kız arkadaşı Edit ile fiziksel yakınlaşmadan kaçınmasını “ben öyle şeyler bilmem” şeklinde açıklaması, yapılan espriler karşısında “benim espri anlayışım pek yoktur” demesi gibi tepkileri (veya tepkisizliklerin) böyle bir karakteri ironik biçimde sempatik kılması da önemli bir başarı. İçine düştüğü kriminal durumun türlü kişilik zaaflarını da beraberinde getirmesi beklenirken, soğukkanlılığını ve zekâsını muhafaza eden, insanlara doğru sorular sorarak, insanlara doğru yerlerde yalan söyleyerek şüphelileri sıkıştırmayı ya da sıkıştığı yerden kurtulmayı beceren Tibor’un tasarım ve uygulanışı çok başarılı. Sıradan bir adamın sıra dışılığı, bu her iki ucun da hakkını veren sahnelerle pekiştiriliyor.

Yine başlangıçta Zsolt Anger’ın iki önemli ödül kazandığı Tibor karakterini canlandırırken benimsediği minimalliğin aslında tam da bu filmin ihtiyacı olduğu hissediliyor. Ama özellikle Tibor’un kendisine doğrultulmuş bir silahı iki saniyede sahibine iade edişinin hemen öncesinde, silah sahibine olduğu kadar seyirciye de oynadığı kısacık karakter yükselişi kandırmacası, sonra tekrar saniyesinde Tibor normalliğine döndüğü sahne olağanüstü. Sanki aktör bile değilmiş izlenimi veren Zsolt Anger’ın yanında filmde neredeyse hiç kötü oyuncu olmaması da bu artılara eklenince Attila Galambos’un filmi mutlaka izlenmesi gereken küçük suç filmleri arasında yerini gururla alıyor.