18 Mayıs 2024 Cumartesi

Fremont (2023)

 
Yönetmen: Babak Jalali
Oyuncular: Anaita Wali Zada, Hilda Schmelling, Gregg Turkington, Jeremy Allen White, Avis See-tho, Siddique Ahmed, Timur Nusratty
Senaryo: Carolina Cavalli, Babak Jalali
Müzik: Mahmood Schricker

Carolina Cavalli ve Babak Jalali'nin senaryosunu yazdığı, İran asıllı Londralı Babak Jalali'nin yönettiği Fremont, önceden ABD ordusunda çalışan 20'li yaşlarındaki Afgan çevirmen Donya'nın hikayesini işliyor. California eyaletine bağlı sakin bir şehir olan Fremont'ta kendisi gibi göçmenlerle birlikte aynı konutlarda tek başına yaşayan Donya, Çin işi fal kurabiyeleri üreten bir atölyede çalışıyor. Bir gün kurabiyelerin içindeki falları bilgisayarda yazan yaşlı kadın ölünce Çinli patronu fal yazma işini Donya'ya veriyor. Donya da yalnızlığını ve heyecandan yoksun hayatını biraz olsun renklendirmek için aklından fallar uydurmaya başlıyor. Bu kurabiyelerin birine adının ve telefon numarasının bulunduğu bir kağıt da ekleyince hem Donya, hem de biz seyirciler bu işin nereye gideceğini, nasıl sonuçlanacağını merak etmeye başlıyoruz. Yalnızlık temasının baskın olduğu Fremont, adeta bir sakinlik abidesi. ABD ordusu için çevirmenlik yaptığı Afganistan'dan dönmüş, hizmetleri karşılığı sosyal konutlarda başını sokacak küçük bir evde ikamet eden, bir yandan da benzer durumdaki göçmenlere verilen travma sonrası stres bozukluğu için psikoterapi gören Donya'nın bu sakin, durulmuş hayatı tüm monotonluğuyla önümüze geliyor. Ama Babak Jalali bu monotonluğu siyah beyaz sahnelerin depresif havasıyla birlikte o kadar güzel estetize ediyor ki, sadece biçimsel anlamda dahi Donya'nın yalnızlığını anlamak, ortak olabilmek hiç zor olmuyor. Mutfakta içilen bir bardak su bile buram buram yalnızlık kokuyor.

Donya, Afganistan'da neler gördü, neler yaşadı bunları pek bilmiyor ama tahmin edebiliyoruz. Uykusuzluk problemi var. Jalali filmi bu bilgilerle şişirmiyor. Öte yandan konutlardaki komşularından biri olan Suleyman, ABD ordusuna hizmet ettiği için Donya'ya hain gözüyle bakıyor. Donya da bunun bir ihanet olmadığını anlatmanın sıkıntısını yaşıyor. Jalali bu hainlik meselesini -tam da olması gereken şekilde- değinilecek ama üzerine çok da düşülmeyecek biçimde ele alıyor. Kısacası filmini çok fazla politize etmek istemiyor. Belki de bunu Suleyman aracılığıyla aynı etnik kimliklere mensup kişilerin de birbirlerini ötekileştirebileceklerine vurgu yapmak için kullanıyor. Jalali'nin asıl ilgi alanı genç bir kadın olarak Donya'nın savaş ortamından sonra huzur bulduğu yalnızlığı. Fakat bir süre sonra yalnızlığından da huzursuz. Bunu değiştirmek için işini riske atabilecek kadar da çaresiz. "Fortune Cookie" ya da şans kurabiyesi, kökeni belli olmayan ama 19. yüzyıl sonlarında ABD'ye gelen Japon göçmenlerin kıtaya yaydıkları, zamanla pek çok ülkede bulunan Çin restoranlarının sahiplendiği bir gelenek. İçinde küçük bir parça kağıda yazılmış bir aforizma ya da kehanet bulunan, un, şeker, vanilya ve susam tohumu yağından yapılmış bir atıştırmalık olarak insanların yemekten sonra hoş vakit geçirmelerini ve yeni sohbet konuları bulmalarını sağlayan bir fal eğlencesi. Bu da Donya'nın yalnızlığına az da olsa merhem olan bir aktivite. Ama orada bile tam mutlu olamayıp kurabiyelerden birine telefon numarasını yazarak hayattaki şansını bulmak istiyor.


Babak Jalali, ana karakter Donya etrafında başka yalnızlıklar da kurmuş. Bu yan karakterler, filmin huzurlu depresifliğine (!) farklı suretler şeklinde derinlik ve edebi tatlar katıyorlar. Donya'nın bir başka komşusu olan ve sadece kapı önünde sigara içerken gördüğümüz Salim, iş arkadaşı Joanna, psikiyatristi Dr. Anthony, lokantacı Aziz, tamirci Daniel filmin içinden geçen "hancılar". Donya da tıpkı onlara benzeyen sabit ve sıkıcı yaşamıyla başlangıçta bir hancı gibi görünse de, onu yolcu yapan şey, ana karakter olması dışında bu stabil hayat tarzına bir son vermek için masum çabalar içine girmesi. Donya her bir yan karakteri kendi hanlarında ziyaret ettikçe, ABD'de Afganistan'dakiler gibi sabit kalmayan gökyüzündeki yıldızların, Jack London romanı Beyaz Diş'in, çöpçatan uygulamalarının, kimsesiz bir lokantanın küçük televizyonundaki Türk pembe dizisinin, ıssız bir tamirhanenin insan sesine muhtaç köhneliğinin ele geçirdiği yalnızlıklara tanık oluyor. Hatta tanık olmakla kalmayıp onlarda kendi yalnızlığının farklı versiyonlarını buluyor. Jalali bu versiyonları çok güzel sözlere dökebildiği gibi, incelikle inşa ettiği, aynı anda hem huzur, hem de hüzün veren sinemasına da yansıtıyor. Siyah beyazın bu ruh haline çok yakıştığını da söylemek gerek. Siyah, beyaz, gri alanların filmdeki her bir karakterde farklı karşılıkları mevcut. Pekala başka bir filmin ana karakteri olabilecek bu yan karakterlerin, başka bir filmin de yan karakteri olabilecek Donya etrafındaki varoluşları kimi zaman bir aforizmayla, bir şarkıyla, bir Jack London romanının karakter analiziyle, bir kupa kahveyle çok iyi özetleniyor.

Özellikle Film Independent Spirit Ödüllerinin bölümlerinden biri olan John Cassavetes Ödülü başta olmak üzere Amerika'nın bazı bağımsız film festivallerinden ödüller ve adaylıklar alan Fremont, bu "bağımsız ruh" tanımını tepeden tırnağa üstünde taşıyan bir film. Babak Jalali biçim olarak olduğu kadar, diyaloglar açısından da Jim Jarmusch ve Aki Kaurismäki'yi anımsatan minimallikte bir anlatım benimsemiş. En çok yükseldiği yer, Donya'nın kendisini hainlikle suçlayan Suleyman'ın dairesine doğru bağırdığı kısacık an olsa gerek. Dr. Anthony'nin Beyaz Diş ile ilgili okuma yaparken ağlamasını bile bir drama şova çevirmeyen senaryo, sanki sözleşmiş gibi tüm karakterlerini içinde bulundukları yalnızlık ve bu duruma alışmışlık çerçevesinde ele almış. Tabii Donya gibi bazıları da bu durumdan çok memnun değiller ve değiştirmek için yapacakları çok fazla şey yok. İnsanın kendini hayatın akışına bırakmış olmasının verdiği o bezginlik, Jalali'nin ellerinde adeta tuhaf bir büyüye dönüşmüş. Bu modern zamanın kolektif yalnızlık ruhuna çok kırılgan bir yerden bakmış. Başrolde henüz ilk filminde rol alan Anaita Wali Zada ve ikinci filminde rol alan Hilda Schmelling ile çeşitli film ve dizilerden tanıdığımız profesyonel oyuncular Gregg Turkington ve Jeremy Allen White arasında ruh olarak pek bir fark yok. Sadece Anaita Wali Zada'yı daha çok görüyoruz ve kendisi bu ruhu tecrübesizliğine rağmen çok iyi taşıyor. Görüntü yönetmeni Laura Valladao, müzikleri yapan Mahmood Schricker ve elbette Babak Jalali, sanki oyuncusundan ışıkçısına herkes ortak bir duygu durumuyla beslenmişler gibi o sakinliğin tadını çıkarıyorlar. Adı geçen referanslarla arası iyi olan seyirci de bu tadı paylaşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder